19 Kasım 2012 Pazartesi

Hadi geçmiş OLsun...


İkiyüzbilmemkaç sayfalık iddianamenin geriye kalan son kısmını da okuyarak Adliye'deki işimizi tamamlamak üzere sabahın seher vaktinde düştük yollara... Evet; kuşkusuz ki günü ve haftayı başlatmak için pek sevimli sayılmazdı sabah sabah karşılaştığımız ilk ifadenin yukarıdaki oluşu ama, değerli Sami Hoca'mızın hep söyleyegeldiği gibi: ''Business is business/İş iştir...'' ve bu da bizim işimizin bir parçasıydı. Bu duvara ve Adliye'deki diğer iş arkadaşlarımıza ''günaydın'' diyerek  başladık yeni haftaya. Hal böyleyken, ''mahkeme duvarı gibi...'' deyimini hatırlamamak olanaksızdı tabii, hatırladık.

Karizmanın kitabını yazmış olan ortağım sevgili Hakan Urgancı'ya duruşma arasında avukat cübbesi giydirerek bir karizma yoklaması yaptık, doğrusu netice sağlamdı:)
 
Ardından aynı cübbeyi ben geçirdim sırtıma ama, ı-ıhh, bence olmadı, bu meslekî giysi benim ruhuma uymadı. Zaten; sırtımızdaki avukat cübbeleriyle düşündük ve şöyle bir yokladık kendimizi, hani biz bu işi yapabilir miydik acaba hesabı, meslek erbabına sonsuz hürmetimiz olmakla beraber, hiç de bize uygun bir iş olmadığına karar verdik. Çok zor ve zahmetli yâhû, meslek literatüründen tut çalışma şartlarına, iş icabı mütemadiyen içinde bulunulan ''suç'' ve ''suçlu'' enerjisine kadar! ''Aman kalsın, biz tüm hukuk çalışanlarına başarılar dileyelim ve aslımıza dönelim, nemize lâzım, herkesin işi, mesleği kendine...'' dedik ve tekrar duruşma salonuna dönerek son bir gayret, bu uzuuuun iddianameyi okumayı nihayet bitirdik.

Duruşmaların bundan sonraki kısmına artık sadece muhatapları katılabiliyor, bizim görevimiz tamamlandı. Gerisini ve ''gereği düşünüldü'' ifadesiyle netleşecek neticesini biz de herkes gibi basından takip edip öğreneceğiz. Asıl yargılama ve hüküm kısmı bundan sonra gerçekleşecek. Bizler adına çok farklı ve ilginç bir deneyimdi hakikaten, sonrası için de ''hayırlısı OLsun'' demekten gayrı bir şey gelmez elimizden. Adliye'den ayrılırken Hakan'a ''Karma Yasası zaten işliyor ama, gene de dünyevî yasalara ihtiyaç var işte, düzen böyle...'' dedim, o da bana ''orasını hiç karıştırma, biz bu kadarıyla bile KARMA-karıştık, anladık ki bu işler bize göre epey karışık, boşver, gel biz kendi dünyamıza dönelim artık...'' dedi, haklıydı. Adliye'den çıktığımızda dönüp duvardaki ''Ağır Ceza Mahkemeleri'' yazısına son bir kez baktık ve birbirimize ''hadi geçmiş OLsun ortak'' diyerek dışarıdaki hayata karıştık...


3 yorum:

serpil dedi ki...

Yeni bir şey daha öğrendim yine burada, demek böyle bir şey var mahkemelerde, peki size nasıl ulaşıyorlar, merak ettim.

Handan Demiralp dedi ki...

Bu ancak özel davalarda uygulanan bir usûl, savcının hazırladığı iddianame olağandan uzun olduğunda (100 sayfadan 3000 sayfaya kadar değişebiliyor duruma ve işlenen suça göre) profesyonel okuyucu/konuşmacıların okuması yöntemine başvuruluyor. Normal ceza davalarında ve normal mahkemelerde uygulanan birşey değil. Kurumlararası resmî yazışma ile personel talep ediliyor ve resmî görevlendirme yapılıyor. Bize değil, kurumumuza ulaşıyor mahkeme başkanlığı ve uygun görülen şahıslar bu şekilde görevlendiriliyor. Sevgilerimle...

serpil dedi ki...

Teşekkür ederim Handan, sayenizde bir şey daha öğrendim, ne güzel.
Benden de sevgiler :)