31 Mayıs 2012 Perşembe

Armoni...

 
''Ve iki sevgili gördüm. Kadın adamın elinde çalmasını bilmediği bir saz gibiydi. Ve adam çıkarttığı bozuk seslerden başkasını anlamıyordu...''
Halil Cibran

Çalmasını bilmediğimiz enstrümanlardan bozuk sesler çıkması tuhaf sayılmaz elbette, ya emek verip çalmayı öğreniriz, ya da vazgeçer, kutusuna koyup kaldırırız. O; bizim çıkarmayı beceremediğimiz güzel tınıları, sesleri hep içinde saklayacaktır nasılsa. Tekrar zamanı gelinceye kadar, suskunluk, teslimiyet ve sabırla...

27 Mayıs 2012 Pazar

Belki ufacık ama o kadar çok ki aslında...

 
''Güven''; hamuru elde yoğrulmuş, mayalanması için örtülüp sabırla beklenmiş, özenle, emekle pişirilmiş güzelim bir ekmek gibidir. Lâkin; iyi muhafaza edilmezse pek çabuk bayatlar. Bir defa bayatladı mı da; onu tazelemek için ne yapsanız nafile, artık asla eskisi gibi olmaz. Fırından ilk çıktığı zamanki tadı, lezzeti bir daha veremez size. Hani bazen; yorgunluk çöker insanın üzerine, ansızın uyku bastırır, kanepeye kıvrılıp biraz kestirmek ister ya, kısacık bir uyku arasından sonra uyandığında üşümesin diye usulca omuzlarına örtülmüş ceketi farketmek ''güven''dir meselâ. Nicedir unutmuşsanız bu hissi, bu kadarı bile hatırlatmaya yeter, içinde belli-belirsiz bir keder de olan sevinç yaşatır size, gülümsetir:) Öyle kocaman gösterilere ihtiyacı yoktur güvenin, bazen çok basit, ufacık şeylerin içindedir. Fırının kapağını açtığınızda hemen burnunuza dokunan o taze, bereketli, doyurucu ekmek kokusu gibidir.Ve size kendinizi iyi hissettirir, kesinlikle çok iyi hissettirir...

Fazla söze ne hacet?..

 
Eskiden herkese, herşeye bir cevap yetiştirmeyi marifet sayardım. Susarsam sanki olan-bitene duyarsız kalacakmışım, öyle anlaşılacakmışım gibime gelirdi... Kendi ruhum ve egom üzerinde ağır işçiliğe başlayalıberi; kimin beni nasıl anlayacağı, ne şekilde yorumlayacağı falan bütün anlam ve önemini yitirdi. Sözcüklerim çok daha değerli artık, onları öyle olur-olmaz meseleler için ortalığa saçmamayı, anlamayacağını bildiğim halde karşımdakine ille de anlatmaya çalışmamayı öğrendim. Olmuyor çünkü, beyhûde gayret, boşa emek... Bazen saatler süren derin spiritüel çalışmalarda, çıt bile çıkmadan iki insanın nasıl da konuşabildiğini, birbirini  anlayabildiğini gördüm, keşfettim. İnsan bunu deneyimleyince, fazla söze gerek kalmıyor zaten, hâttâ mantralara, özel müziklere bile gerek kalmıyor eskiden olduğu gibi. Sessizlikte akıp duran o muazzam enerjiye kapılıp götürdüğü yere gitmek o kadar güzel ve huzurlu ki... Sanırım iyi bir öğrenciyim ve teşekkür ederim, bu derin sessizlik için çok teşekkür ederim.

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Evet, tıpkı kahve gibi:)

Geçenlerde İzmir'e geleceğini, geldiğinde beni de görmek istediğini bildiren e-postasını o gelip-gittikten sonra alabilmiş olduğuma yandığım çok sevgili bir blog yazarı dostuma teşekkürü borç bilirim. Yazısında bahsettiği kedili aynaya gözüm ilişince aklıma geldi, hakikaten o kadar çok ortak noktamız var ki... Evet, tıpkı kahve gibi:) 
 

22 Mayıs 2012 Salı

Yara...


“Yara en çok avucunun içindeyse sana aittir. Sıkarsın avucunu, canın yanar. Ama senden başka kimse bilmez neden acıdığını...” 

Jean-Christophe Grangé



Doğru sözdür, herkesin yarası kendinedir bu yüzden. Ancak; kendi yarasının acısını başkasından çıkarmaya çalışmak ucuzdur, yakışmaz ''insan'' olana. Hem kelâmın sahibine, hem de her gün bilhassa bu bölümüne bakakaldığım Sistine Şapeli'nin yaratıcısı üstad Michelangelo'ya saygıyla...

Prof. Smiley: Yola Işık Düşünce 22.5.2012

Prof. Smiley: Yola Işık Düşünce 22.5.2012: ‎20 Mayıs'taki tutulma, Güneş'in ve Dünya'nın manyetik değişimlerini hızlandırdı... İkisinde de daha önce görülmemiş şeyler oluyor ve olacak... (Devamı için linke tıklayın lûtfen ve şu sıralar kendinizde, etrafınızda olan-biten, değişen-dönüşen herşeye dikkatinizi verin. Başağrıları, mide bulantıları, sindirim problemleri, sinir sisteminde dengesizlikler, kilo oynamaları, uyku bozuklukları, huzursuzluk ve gerginlik halleri gözlüyorsanız (ki; muhakkak gözleyeceksiniz) fazla şaşırmayın. Sakin ve ''an''da kalmaya gayret edin, meditasyon, topraklanma, temel yoga hareketleri ve bilhassa doğru nefes alma teknikleri çok işe yarayacaktır. Fazla konuşmamak, tartışma ve sinir kemirgenlerinden uzak durmak da öyle. Bizlerin ve bütünün en yüksek hayrına OLsun diyelim...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Acep ne der?:)

El Alem Ne Der? (Okumak için lûtfen linke tıklayınız...)


Ve ben de ekleyeyim ardına; elâlem mütemadiyen birşeyler der zaten, bunlar ancak umursadığınız oranda değerlidir, anlamlıdır, önemlidir... Bir de; bir vakitler sizden iyisi yokken şartlar değiştiğinde ana konu ile hiç alâkası olmayan hallerinizi, durumlarınızı size karşı kullanma edepsizliğini gösteren elâlem de vardır ki, onlara ancak acınır, fazlasına değmezler. Aslında sizden ödleri patladığı için yaparlar bunu, korkularından, derin cehaletlerinden, yetersizliklerini edepsizlikle kapatıp üste çıkabilmek adına. E bunlar da yeterince acınacak hallerdir zaten, değil mi ya? :)

Öncelikler...


Evin ilk ziyaretçilerinden bir dostum dedi ki; ''taşındığın her eve büyük usta Michelangelo'yu ve O'nun en muhteşem eseri Capella Sistina'yı da götürüyorsun  sen aslında, evler bunun farkındaysa eğer, çok şanslı olduklarını bilmeliler :)'' Evlerin bunun farkında olup olmadıklarını bilemiyorum ancak  bu büyük eserin kopyasının dahî mekânın enerjisine çok şey kattığını düşünüyorum. O nedenle önceliği en çok sevdiğim bu iki şeye tanıyorum, Buddha çeşmesi atölye odasına taşınacak daha sonra ama şimdilik Michelangelo ile biraradalar ve sanırım hallerinden de gayet hoşnutlar. Bu hafta ziyaretimize gelerek yeni mekânımızın spiritüel enerji temizliği+düzenlemesini yapacak olan değerli hocam Sami Şarhon'un çalışmasından sonra zannediyorum daha da hoşnut olacaklar:)
 
Bahçede işler yolunda. Bilumum hayvanat ve nebatatın keyfi yerinde maşallah. Yan komşu hediyesi beyaz minyatür gül, sandalyede uyuklayan anne kedimiz ve arka plânda ''bu bahçe bizim, ben de buranın bekçisiyim, yabancı kimseyi içeri almıyoruz kardeşim!..'' mesajını etrafa ileten köpek kız Fadik'in ayakları :) Henüz herşey tam mânasıyla yerine oturmadı belki, evet ama ''öncelikler'' tamam Allah'ın izniyle, bu da şükretmeye en büyük vesile zaten, gerisi teferruat, gerisi hikâye:)

18 Mayıs 2012 Cuma

Sanki...


Fotoğraf Kevin Thom'un bir çalışması, ünlü ressam Frida Kahlo'dan esinlenilmiş. Thom'un sıradışı fotoğraflarını da, Kahlo'yu da severim. Uzunca sayılabilecek bir aradan sonra genel vaziyetim böyle sanki; internetsiz, telefonsuz, televizyonsuz, sosyal medyasız, kablosuz, teknolojik zımbırtısız, sessiz-sakin ve güzel günlerdi. Oysa iç tempo bir hayli yüksekti. İçe konuşup dışa susma zamanlarıydı da denebilir tabii, haa, bu arada; devetabanını ve kanaryayı da ayrı severim, tıpkı Frida'nın alınmamış, bitişik ama çok kişilikli kalın kaşları gibi:) Ömür boyu sakat kalmasına sebep olan ağır bir trafik kazası geçirmiş bu çok özel ve güzel kadın ne demişti hatırlayalım: ''Hayatımın en büyük kazası beni orta yerimden ikiye bölen o trafik kazası değildi, asıl korkunç kaza Diego Rivera'yı sevmemdi...'' Helâl sana Frida, ölümünden yıllar sonra bir daha...