Yayın sonraları stüdyolar sessizleşir, sadece elektronik aygıtların ışıkları görünür karanlıkta. Severim bu hali, bilemediniz bir saat öncesine kadar buradan türlü sesler, cümleler, tınılar dünyaya frekans olarak yayılmış, hâttâ sadece dünya ile de sınırlı kalmayıp evrenin sonsuz boşluğuna salınmıştır ama şimdi ortalık sessizdir. Stüdyo içindeki bütün elektronik ıvır-zıvırla beraber artık dinlenmeye çekilmiştir. Karanlık stüdyonun ortasında durup, uyuyan bir insanın nefesini dinler gibi dinlerim o sessizliği. Açık pencere varsa kapatırım, yerinden oynamış, dağılmış şeyleri düzeltir, kalemleri, kağıtları toplar, yerine koyarım. Sonra; uyurken farkında olmadan üzerini açmış bir çocuğun yorganını örter gibi sessizce kapıyı çekip çıkarım...
Stüdyoların uykusu fazla derin olmaz, her an uyandırılmaya hazır, tetikte bir uykudur bu. Öyle rahaaat, geniiiş bir uyku değildir yani, biraz huzursuz, terli ve umulandan kısadır. Bu nedenle hürmet etmek gerektiğini düşünürüm, gürültü-patırtı çıkarmam, kendi uykum gibi görürüm. Bütün yayıncıların uykusu gibi... Görünürde derin ve sessiz ama aslında bir çıtırtıyla bile bölünmeye hazır, biraz huzursuz, üzeri açılmış, alnı terli.