29 Haziran 2011 Çarşamba

Bir ''bravo'' daha...

Sezar'ın hakkını her zaman Sezar'a veririz. Belediyecilik açısından pekçok eksiği olabilir, daha evvel hayvan haklarının uygulanması konusunda epey sorun yaşanan bir belediye de olabilir ama bildiğimiz ve gördüğümüz odur ki; veteriner hekim Sn. Çağlayan İnanlı beyefendinin Veteriner İşleri Müdürü olarak göreve başlamasıyla İzmir Karşıyaka Belediyesi'nde ciddî bir değişim/dönüşüm yaşanmıştır. Kendisini tanırım, oturup sohbet etmişliğimiz, çay içmişliğimiz vardır, işine duyduğu saygıyı şimdiki vazifesine de hassasiyetle yansıtması elbette takdire şâyandır...

''Bu çalışma kapsamında Karşıyaka sokaklarına 70 adet billboard ve raket, 1000 tane afiş, 120.000 sticker ve 2310 adet su kabı yerleştirilmiş, ayrıca 5000 tane de el ilânı dağıtılmıştır. Su kapları park ve kafeteryalardaki görevlilere zimmetlenmiştir. Bu kaplar teker teker Karşıyaka Çarşısı'ndaki bütün dükkânlara dağıtılacak ve her gün taze su ile doldurulması talep edilecektir.'' diyor Sn. Çağlayan İnanlı. Bravo müdürüm, Karşıyaka'mıza çok yakışan bir durumdur, gayet yerinde olmuştur, sizi bütünüyle destekliyoruz...

Eskiyi eskide bırakalım, Karşıyaka Belediyesi son zamanlardaki çağdaş uygulamaları ve sivil toplum kuruluşları ile yaptığı dengeli işbirliği sayesinde yaşanan eski tatsızlıkları unutturmaktadır. Ama gene söylüyorum; bu durumun oluşmasında Sn. Çağlayan İnanlı'nın ve Belediye Meclisi üyesi Sn. Serdar Aktop'un büyük payı vardır. Ekibine kulak veren Karşıyaka Belediye Başkanı Sn. Cevat Durak'tan da bu eksen üzerinde daha çok çalışma bekliyor ve kendisine teşekkür ediyoruz. Bravo, tebrikler Karşıyaka Belediyesi...

Günün ''bravo'' dedirten belediyesi...

E bütün belediyeler aynı değil elbette; kanunun yüklediği sorumluluklarının farkında olan ve vazifesini bu doğrultuda yapan belediyeler de mevcut. İzmir Konak Belediyesi gibi... Yeterli olmasa da, bu gibi çağdaş uygulamaları görmek insanın yüreğine su serpiyor.

Konak ilçesindeki tüm parklara beslenme ve su odakları yerleştirilmesini sağlayan, bir parka kedi evi koyan, uyarıcı afişler ve duyurularla halkı bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarda bulunan İzmir Konak Belediye Başkanı Dr.Sn. Hakan Tartan, belediye başkan yardımcısı Sn. Serpil Güngör ve onlara bağlı olarak çalışan ekiplerine hep birlikte ''bravo'' diyor ve kendilerini alkışlıyoruz. İstendiğinde yapılabilecek olanları göstermeleri bir yana, sorumluluklarına habire bahane bulup yan çizmeye çalışan, el altından itlâf yaparak sonra kamuoyuna alenen yalan söyleyen kimi belediyelere de ciddî bir örnek oluşturdukları için...
Tebrikler& teşekkürler İzmir Konak Belediyesi, bu çağdaş ve örnek çalışmalarınızın devamı dileği ile...

28 Haziran 2011 Salı

Heyecan...

Sıfırdan başlamıştık. Sadece bir  fikirdi, ancak bu  hızla boyut değiştirdi ve gene ummadığımız bir hızla somut olarak şekillendi. Artık son hazırlıklar aşamasındayız. Hani toplasanız belki bir hafta daha sürmez kalan işlerimiz... Çevrede olağanüstü bir merak ve destek, bizde ise heyecan var. Öte yandan; elbette sevinçliyiz:) Bütünün hayrına OL'sun dileriz...

27 Haziran 2011 Pazartesi

Günün cici belediyesi!..

 
Bugünün ''cici belediye'' ödülünü Burdur  Gölhisar Belediyesi'ne vermezsek haksızlık olur diye düşündük, üstün başarıları ve çağdaş belediyecilik anlayışları karşısında gözlerimiz kamaştı çünkü, diyecek söz bulamadık! Ağızlarından-burunlarından kan gelerek, çırpına çırpına ölen bu canlar zehirlendi ama elbette her zamanki gibi bu işi üstlenen yok. Utanmasalar  ''bunlar kesin kendi kendilerini zehirleyip intihar etmişlerdir'' falan diyecekler ama yiyen olur mu, ondan pek emin değiller sanırım... 
Ne ki; zehirlenmiş köpeciklerin yığıldığı bu çukur hakikati bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor, Allah yutmuyor başta bu adî yalanlarınızı beyler, toprakla örtüp yok etmenize izin vermiyor işte böyle! Eldivenler ve enjektörler ölü hayvanların üzerine atılmış, akıllarınca toprakla kapatıp örtecekler ayıplarını, günahlarını! Sorulduğunda da ''aaa, valla bilmiyoruz, biz en bi cici belediyeyiz, hayvanları  çook severiz, devletten kısırlaştırma, aşılama ve barındırma için ödeneğimizi çatır çatır alırız, tek kuruşunu bile ziyan etmeden derhal zehir... ayyy, pardon yaaa, dilimiz şeyetti bi an, sokak hayvanları için kullanırız. Kim zehirlemiş ki, vah vah, tüh tüh!'' gibi cevaplar verecekler. Artık yutulmuyor salladığınız bu yalanlar belediye başkanları, titreyip kendinize gelseniz fena olmaz! Siz milleti enayi yerine mi koyuyorsunuz ha? Seçim öncesi üfürmeler de bitti tabii, şimdi faaliyet zamanı, değil mi? Hadi bugüne kadar gizli-saklı yaptıklarınız yanınıza kâr kaldı diyelim, ama bundan sonra artık saklanacak yeriniz de yok, yediğiniz her halt kabak gibi mutlaka çıkıyor işte ortaya! Zehirleme ve ekipmanına para harcayacak yerde, 5199 sayılı kanunun size emrettiklerini yapmanız icap etmiyor muydu sizin, alooo? İtlâf bu kanun hükmünce yasaklanmamış mıydı yâhû? Sizin bulunduğunuz coğrafyaya halen ulaşamadı mı ilgili bakanlık genelgesi? Kanlı ellerinden çıkardıkları eldivenleri ve topluca cana kıymakta kullandıkları zehirli enjektörleri ölülerin üzerine fırlatan o şerefsizlere kaç para ödüyorsunuz peki? Bedava mı yapıyorlar yoksa bu işi, belediyenize özel şirket indirimi mi?!!!

Bugünün ıslıklar ve alkışlar eşliğinde ''YUUUUH!'' çekilen cici belediyesi Burdur Gölhisar Belediyesi'dir, kendilerini vatana-millete faydalı bu çalışmalarından dolayı tebrik eder, kanunları uygulama konusundaki başarılarının ise aynen devamını dileriz!.. Duyduk ki; hakkınızda soruşturma açılması talebi ile Burdur Valiliği'ne dilekçeler yağıyormuş şu sıra, aman dikkat edin de bu yağmurda ıslanıp üşütmeyin haaa...

Düzelene kadar...

Rahatsız olanlar varsa bakmayıversin, kapatsın bu sayfayı, neşeli, eğlenceli birşeyler bulsun kendisine efendim, burada bu gibi fotoğraflar yayınlanacak, göze sokulacak hâttâ, taaa ki birşeyler düzelene kadar!.. Bu köpecik boynu bu şekilde kesilmiş olarak İzmir'in Basmane semtinde bulundu. Haberi alıp yetişen  DOHAYDER başkanı ve Şopen Gazi Bakımevi kurucusu sevgili Nebiha Deprem, mesai saatleri dışında belediyeye ait hiçbir veterinerlik açık olmadığından eli-kolu bağlı, çok zor durumda kaldı. (Aracınız yoksa eğer, bu durumdaki bir hayvanı hiçbir yere götüremezsiniz. Kimse sizi aracına almaz, ücretini takır takır ödeyeceğiniz taksiler bile kabûl etmez, ''örtü, naylon sereriz, yeter ki yetiştirelim Allah rızası için'' deseniz kimsenin kılı kıpırdamaz, vicdanlar kalın örtülerin altına saklanıverir anında, e hayvan ambulansı zaten yok, anladınız siz vaziyeti, öyle dımdızlak kalıverirsiniz ortada kan-revan içinde, can çekişmekte olan bir garibanla! Bugün hayvana ise, yarın insanadır oysa, ikisinin arası bir adımdır ama, kimse duymaz, dinlemez sizi, anlatamazsınız....) 

Ancak; bu gibi durumlarda klasik ''insan'' numarası olan ''üç maymun''u oynamak yerine gerçekten yardımcı olmak isteyenler de vardı. Basmane Karakolu'ndan komiser Sn. İsmail Güler ve ekibi, uğradığı hunharca saldırı neticesi ölüm-kalım mücadelesi içinde olan bu zavallı hayvanı arabalarına yerleştirerek Şopen Gazi Bakımevi'nin veteriner hekimi Sn. Murat Duruk'un İzmir-Güzelbahçe'deki kliniğine yetiştirdi. Bu vicdan ve sorumluluk sahibi emniyet mensuplarının Allah ne muratları varsa versin, eminim zaten verecektir de... 

Sonrası dört saat süren zor bir ameliyat ve umutlu bekleyiş... Bu defa canîlerin ezberi bozuldu, boğazı kesilip öldü diye bırakılan bu kimsesiz hayvancık uğradığı kötülüğe karşı sıraya giren iyilikler ve iyiler sayesinde hayata döndürüldü...

O belki yaşadıklarını çok uzun süre saklayacak belleğinde, acısı, korkusu, ürkekliği onu terketmeyecek. Bu hadise de ihtimâl diğer benzerleri gibi bir süre gündemde kalıp, sonra unutulacak. Rahatsız oldukları hemen her konuda en kestirme yola sapıp derhal ''üç maymun'' pozisyonuna geçen, sorumluluğun bir ucundan olsun tutmak yerine ''görmedim, duymadım, konuşmam, hem beni ne ilgilendirir ki, ilgilenenler var nasılsa, bana ne?''yi seçenler günün birinde bu vahşetin, bu şiddetin ucu kendilerine dokunana dek aynı ezberi sürdürecek. Olsun. Ben de göstermekten, yazmaktan, yayınlamaktan, haberdar etmekten ve cümle yükü gönüllülerin sırtına yıkıp, devletten aldıkları milyonlarca lira ödeneğe rağmen vazifelerini alenen ihmâl eden belediyelere ''YUUUH!'' demekten vazgeçmeyeceğim! Taa ki birşeyler düzelene kadar! Hadi bakalım, şimdi herkese iyi haftalar...

26 Haziran 2011 Pazar

Hatırlatma...

Bu filmi hatırlamanın ve hatırlatmanın zamanı olduğunu düşünüyorum. Buradan bilgilere ve filme ulaşmak mümkün. Genellikle herkes ama daha çok da çocuklar için hayli rahatsız edici sahneler içerdiğini belirtmekte fayda var. Film hakkındaki ''ekşi'' yorumlar için buraya bakabilirsiniz. Dişinizi ve vicdanınızı sıkıp tamamını izleyebilirseniz eğer, sonrasında kuvvetle muhtemel hayatınıza vejetaryen olarak devam edeceksiniz ama bu olmasa dahî, artık ''Earthlings''i izlemeden önceki kişi olamayacağınız kesin. Anlatıcılardan birinin, henüz 4 yaşındayken bir balığın kafasının koparıldığı görerek vejetaryen beslenmeyi seçen ve bununla da yetinmeyerek yaşam biçimini yer aldığı projelerde de belli eden başarılı aktör Joaquin Phoenix olduğunu belirteyim . Haa, bir de ek not; Shaun Monson'ın yönetmenliğini yaptığı bu belgesel yapım kurmaca ya da senaryo değil, sapından köküne kadar gerçek olanı döküyor ortaya... Hadi o halde, yüzleşmeye cesareti olanlar bir adım öne çıksın,  bakalım ne kadar ''insanca'' (!) davranıyormuşuz aynı dünyayı paylaştığımız canlılara, yani bir başka deyişle; bir yerlerde duruyorsa, halen mevcutsa eğer ''vicdanlar fora!..''

                             

24 Haziran 2011 Cuma

Bu ''suç'' değilse, nedir ''suç''?!!!..

Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,

Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,

Sayın Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
Bakanlar Kurulunun değerli üyeleri,
Sayın Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez,

Ve;

Vicdan+sorumluluk sahibi tüm VATANDAŞLAR...

Yukarıdaki resimlerde gördüğünüz sahipsiz köpeğin boynundaki şah damarından sivri cisimle girilip gözünden çıkartıldı, bedeni kesildi, derisi yüzüldü, dişleri darbelerle kırıldı!. Bu akıl almaz vahşet veteriner hekim raporu ile belgelendi.

Mevcut Hayvanlari Koruma Kanunu "Kabahatler Kanunu" kapsaminda olduğundan, karakol ve savciliklarin yetki alanlarinin disinda oldugu icin "iskence ile oldurulen bu hayvan icin sikayet kabul edilmedi".

Sikayeti ancak "bu vahseti yapan caniler ayni yerde bir kadina, bir cocuga da ayni vahseti yapabilirler, insanlarin da guvenligi acisindan sikayetciyiz" seklinde yapinca karakola muracaat kabul edilip adlî sorusturma baslatildi.


ŞİMDİ SORUYORUZ:

1.  Çaresiz hayvanlara uygulanan bu korkunç işkenceler uzerinden devlet daha ne kadar "idari para cezası'' adı altında gelir temin etmeye  devam edecek?

2. Hayvanlari Koruma Kanunu ne zaman TÜRK CEZA KANUNU kapsamına alınacak?

3. Diyanet Isleri Baskanligi ne zaman dinin sadece sekli yönünü anlatmaktan vazgecip, İslam dininin "hayvanlarin korunmasina iliskin hukumlerini'' topluma anlatarak, yureginde merhamet ve acima duygusu tasiyan bir toplum olusmasi icin uzerine duseni yapacak?

4. Toplumun %99 u müslüman olan bu ülkenin dört bir yanında hergün yenileri yaşanan sayısız vahşete daha ne kadar tanık olacağız?

Biz KİME ve HANGİ KURUMLARA başvurmalıyız?

Bu vahseti KİM durduracak?..
 
....................................................................................
 
Bu hadisenin detayları için, yüreğiniz kaldırırsa buraya bakınız:( Daha dün yazdım, bugün Samsun'dan bu haber ve fotoğraflar geldi. Böyle birşeyi kılı kıpırdamadan yapan ve ruh sağlığı açısından acîlen gözetim altına alınması icap eden şahıs ya da şahıslar şu an aranızda, elini-kolunu sallayarak dolaşmakta ey ahalî,  Allah rızası için söyleyin, hakikaten rahat mısınız?!!!

23 Haziran 2011 Perşembe

Suç?..

Bu koskoca ve güzel ülkede pekçok suç ve suçlu var elbette, ama yaşanan hadiselere baktıkça üzülerek görüyorum ki; bu gariban canların neredeyse dünyaya gelip nefes almaya başlamaları bile hepsinden ağır bir  ''suç''?! Kimse onları etrafında görmek istemiyor, kentlerden kovuluyorlar, yaşam alanları giderek daha da fazla daraltılıyor,  tüm canlılara eşit olarak verilmiş olan hayatta kalma haklarını umursayan yok! Yeter ki göz önünde olmasınlar, sokaklarda dolaşmasınlar, belediyelerin adı ''barınak'' olan ölüm kamplarına tıkılsınlar, orada ne halt yerlerse yesinler, açlıktan, hastalıktan, yazın sıcaktan, kışın soğuktan kırılsınlar, kuru ekmeğe muhtaç halde son nefeslerini versinler! Ama yok öyle yağma bayanlar-baylar; yanınızda yörenizde bir sürü psikopat, ruh hastası, madde bağımlısı, tecavüzcü, sapık, hırsız, dolandırıcı vs. elini-kolunu sallayarak dolaşırken, siz cümle suçu bu canların zayıf sırtına yükleyip kurtulamazsınız! Onları toptan katledip yok etseniz bile hayâletleri gelir peşinizden, nefesleri ensenizde olur. Dünya sadece ''insan''a bahşedilmiş bir yaşama alanı değil, yok eğer öyle ise başka canlı türleri niçin varedildi o halde? Gerekliliğe ve önceliğe ne zamandan beri siz karar veriyorsunuz ki, kutsal yaratıcı size mi sordu  yaratırken? Ortak sorumlulukları gönüllülerin sırtına yıkıp aradan sıyrılmak, her şartta önce ve sadece şikayetçi olmak, ''tohumuna para mı saydık kardeşim, yok edilsinler, bize ne, onları istemiyoruz çevremizde!'' demek var mı öyle?!!! Öldürerek kurtulamazsınız bu ''suçlu''lardan (!), asıl suç ve suçlu kimdir, biraz düşünün bakalım hele. Hadi size kolay gele!..

22 Haziran 2011 Çarşamba

''Maneki neko'' üçlemesi...

Geçen sene İspanya'dan alınıp getirilmişti, yüzü kapıya dönük olarak evin girişinde durmaktaydı. Bizim ''maneki neko''muz şimdi artık görev tanımını doğrulamak üzere, hazırlıkları son sürat devam eden atölyemizin girişine yerleşecek. Evin ''hakiki''leri ile vedalaşması bu yüzden:)  

İstanbullu güzellerimizden Bebeto, Japon arkadaşı Maneki'yle mesafeli bir ilişki içinde. Zaten oldum olası ciddîdir, öyle eli-kolu sallananlardan pek hazzetmez. Maneki ise sol elini daima sallamak durumunda, çocuğun işi bu, ne yapsın?:) 

Ve sonuç... Bebeto Maneki'yi ciddîyete davet ediyor:) ''Bolluk, bereket, kazanç tamam ama o da bir yere kadar kardeşim, geleneğinizmiş, anladık, sallama artık elini-kolunu, şöyle adam gibi dur karşımda!..'' uyarısının resmidir. Japon kültürüne uyumlanmayı reddeden Bebeto, kendi kurallarını dayatarak bu ilişkiye son vermiştir:) Maneki Bebeto'nun elinden kurtarılıp atölyeye iner, bu üçleme de kazasız-belâsız burada biter...

Ek ve de dip:
"Kibirle gurur, nefret ve kötü niyetle birlikte insanın karnında bir ateş yakar ve hayat cehenneme dönüşür. Bu ateşi ortadan kaldırın; böylelikle bildiğimiz hayata aktif olarak katılan, payına düşen acıyı ve zevki ölçüyle ve huzurla kabullenen bilge kişi ortaya çıkar."

Ramesh S. Balkesar (Gene ölü bir Hintli düşünür yani...)

16 Haziran 2011 Perşembe

İlk...

İnsanlık tarihinde çok uzun süreden beri varolan bir vücut süsleme/işaretleme biçimi aslında bu, birdenbire moda oluvermiş birşey değil yani. Bütün vücudunu resimlerle, sembollerle kaplamak isteyenler varsa ona da birşey diyemem, dileyen ve acısına dayanabilen yaptırsın elbette... Yalnız; bu işin geri dönüşünün öyle kolay olmadığını bilerek baştan kararlı olmakta ve dövme ustasının önüne o kararla oturmakta fayda var, ''ayy, orası iyi olmadı sanki, silsek, oraya değil buraya yapsak, küçük geldi gözüme, az daha büyütsek vs. vs...'' gibi fikir oynaşmalarına yer yok bu dövme işinde. Makine etiniz üzerinde çalışmaya başladığında artık geçmiş olsun yani:)

Ağrı-sızı meselesine gelince; acıya tahammülü olmayanlar aklına bile getirmese iyi olur derim. Zira; hiç de azımsanacak bir acı değil bu, sonuna kadar dayanmak için derin derin nefesler almak ve dikkati başka bir yere odaklamak gerekiyor. Gene de bu, dövmeyi yaptıran kişinin ağrı eşiğine, yapan ustanın el hafifliğine ve motifin boyutuna/karmaşıklığına vb. göre değişkenlik gösterebilir. Sonrasında bir müddet dikkatli bir bakım ve merhem tüpü ile yakın arkadaşlık gerekiyor. Mikrop kaptırmamak lâzım, dövme oturup yerleşene kadar bir nevî açık yara muamelesi yani. Noktacıklar halinde hafif kanama ilk bir saatte olup bitiyor, sonra dayanılabilir bir ağrı ve lokal ateş ama bu fazla zorlayıcı birşey değil, korkmayın. Böyle bir düşünceniz varsa, çalışacağınız atölyeyi iyi araştırın, hijyen kurallarına uyulması ve patentli boya kullanılması şart. Hint malı doğal boyalar en iyisi, Çin çakmasını da yapmış ama fiyatı nispeten ucuz diye buna yönelmek akıllıca sayılmaz. Neticede bedeniniz üzerinde çalışılıyor. Bir de motif konusunda kararınızı vermiş olarak gidin, öyle güzel şeyler var ki ufacık birşey yaptırmak için gidip, bütün bedeniniz dövmelerle dolu halde çıkabilirsiniz sonra:) Ben sol kolumun üzeri ve sırtımın sağ üst kısmı için gerekli tasarımı/seçimi yapmış olarak gittim. Kolum için Antik Mısır Mitolojisi'nden ''Horus'un Gözü''nü, sırtım için ise Hindistan'dan ''om'' mantrasının sembolünü çok önceden seçmiştim. İzmir Alsancak'taki ''Mad House'' dövme atölyesi ile çalıştım. Sertifikalı genç ustalar Erdal, Serdar ve Burak bu konuda gayet başarılı, kurallara riayet ederek, titiz ve temiz çalışıyorlar, ayrıca atölyede ağrı kesici niyetine çok şirin bir de Golden köpek yavrusu var, İzmir'de olup dövme yaptırmayı düşünenlere tavsiye ederim:)

Hasılı; bu benim için 46 yaşımda deneyimlemeyi seçtiğim bir ''ilk''ti, şimdilik yeterli, zamanla arkası gelir mi, bilemem:)

Meraklısı İçin: İzmir Karşıyaka/Atakent'de, pek yakında açılacak olan ''Ezberbozan Kişisel Gelişim/Değişim Atölyesi''nin eğitim-etkinlik-çalışma programları hakkında bilgi almak ve kayıtlar için lûtfen atolyeezber@gmail.com adresine yazılı olarak müracaat ediniz. Ruhsal ve bedensel şifa meditasyonları, ''Birlik Bilici'' öğretisi ışığında aile, ebeveyn, ilişki danışmanlığı, etkili konuşma, kendini ifade ve iletişim dersleri, etkin beden dili çalışmaları, Deeksha enerji uygulaması, çakra temizliği, spiritüel film gösterimleri ve tanıtıcı seminerler, Antakya'dan ev yapımı sağlıklı beslenme ürünleri+defne sabunu, Hindistan ve Avrupa'dan doğal bakım ve sağlık ürünleri, aromatik yağlar, tütsüler, çeşitli kültürlere ait uğur objeleri, otantik takılar, elsanatı ürünleri, bitki çayları, doğal sabunlar, kaynak kitaplar, meditasyon/yoga müzik CD'leri ve daha pekçok şey:) Yakında... Şükranla...

13 Haziran 2011 Pazartesi

Rahmet...

Yaz yağmuru bu, nasıl da iyi geldi:) Gök gürlemeleri sıcaktan, nemden bunalmış varlıklara ilahî bir müjde gibiydi. Yağmurun yağmaya başlaması demek, kristalleri, yarı değerli taşları en doğal yoldan temizleme olanağı demek. Bu temizlik fizikî değil sadece, topraklama anlamına da geliyor ve asıl mühim olan da bu zaten. Hemen en sevdiğime koştum tabii,''Cabello de Ángel'' (melek saçı) kristalim yağmurla yıkandı, toplayıp biriktirdiği negatif enerjilerden arındı, pırıl pırıl, tertemiz oldu:) Bu özel kristal ''El Cuarzo Rutilado''  adıyla da bilinir, birçok şeye iyi gelir. İyidir yağmur suyu, yaradanın rahmet+nimetidir. İşte şimdi tam da ''Chakra Dyhana'' meditasyonu vaktidir. Hayırlı, bereketli yağmurlar olsun, ruhlarımız ferahlasın. Şükürler olsun gürletip yağdırana, daima şükürler olsun:)

11 Haziran 2011 Cumartesi

Tam zamanı...

Çünkü öyledir; belki yıllardır bildiğiniz, araştırdığınız, kendinize yakın bulduğunuz ama şu ya da bu sebeple daha ötesine geçmediğiniz, geçemediğiniz kimi bilgiler ''tam zamanı'' beklenerek ulaştırılır size evren tarafından... Hazır olduğunuz, bunu içselleştirmek üzere ''tamam'' olduğunuz vakit geldiğinde de o bilginin size akması artık engellenemez. Benim için de aynısı gerçekleşti. Anafikrine daima yakın durduğum Hindistan Birlik Bilinci Üniversitesi'nden onaylı bir yetkinlik sertifikam var şimdi, üzerinde duran tahta boncuklu, tesbihe benzeyen şey de bir ''mala'', eğitim sürecini tamamlamış olanlara verilen, Hint işi küçük bir armağan denebilir buna:)

''Deeksha'' kavramını burada uzun uzun anlatmayayım şimdi, merak edenler link aracılığı ile inceleyebilir nasılsa. ''Birlik Bilinci''nin omurgası, yaratılmış her varlığın aynı kutsal bütünün değerli birer parçası olduğu ve buradan hareketle hiçbirinin diğerine baskın ya da üstün olmadığı. Teklik kavramından yola çıkan bu bilinç öğretisi de ancak siz onu kabûl edip içselleştirdiğinizde anlam kazanıyor elbette, tersi vaziyette sadece bir saçmalıktan ibaret kalır ve dileyen bunu da seçebilir, orası bizi ilgilendirmez. İki tam günü dolduran yoğun eğitim sürecinde zihninizin illüzyonlarından kurtulmanız hedefleniyor, kireç ve kirlerle dolup tıkanmış bir boruyu açmaya benzetilebilir bu. Yalnız burada kimyasal, asitli kireç çözücüler, tuzruhu vb. maddeler kullanmıyorsunuz tabii, yedi çakranız üzerinde eşine-kazına zorlu bir temizlik çalışması yapıyorsunuz:) Hayatınızın başlangıcından bugününe kadar her kim ve ne varsa, neler olup-bitmişse, hangi yaralar halen açık, hangileri kabuk bağlamışsa ve affedemediğiniz her ne mevcutsa tamamı ile yüzleşiyorsunuz. Ebeveynlerinizle olan ilişkilerden başlayarak partneriniz, arkadaşlarınız, çocuklarınız, düşman bildikleriniz, yani herkesle olan ilişkinizi ve bunlara dair yaralarınızı, hatalarınızı, iyi ya da kötü tutumlarınızı, tavırlarınızı, öfke, nefret, kin, haset, hırs gibi yıkıcı duygu-durumlarınızı nicedir sakladığınız o içsel kutudan çıkarıp alenen ortaya döküyorsunuz. Bu cesaret ve netliğe sahip değilseniz, zaten bu öğretiye uyumlanmak adına da henüz hazır değilsiniz demektir. Boşuna vakit, emek ve para harcamamalısınız. Sizin için henüz ''tam zamanı'' değil demek oluyor bu, yani o zaman gelip çatana dek biraz daha çalkalanacaksınız, yüzleşmekten ve arınmaktan bir müddet daha kaçacaksınız...

Harika bir süreç oldu benim için, muhteşem deneyimler yaşadım, çok değerli gözlemlerim oldu. Benim adıma ''tam zamanı'' buymuş demek ki, bu süreci hazırlayan ve aracılık eden herkese ve herşeye şükran doluyum:) Bu uluslararası sertifikaya adımın yazılmasını sağlayan bilgileri sadece kendim için edinmedim elbette, temel niyet ''bütüne hizmet'' ve çok kısa bir süre sonra artık kendi kişisel gelişim/değişim atölyemin kapısında durup gülümseyerek soracağım: ''Hoşgeldiniz. Size nasıl hizmet edebilirim?..'' :) Herbirimizi eşit ve değerli kılan evrensel sevgi ile, daima. Ve bu işe başlamak için gerekli olan tek/ana mantra:

''I AM THAT/BEN O'YUM...''

Parçadan bütüne sonsuz şükranla...

                     
Sri Samadarshini - What is Oneness onenessturkey

İki uzun ve zorlu gün boyunca huzurlu+sakin üslûbu ile bu öğretiyi içselleştirmeye niyet edenlere ve bana harika bir rehber olan Hindistan Birlik Üniversitesi'nden sevgili Sri Samadarshini, bana göre dünyanın en güzel kadınlarından birisin sen:) Hayatıma ''tam zamanında'' katıldığın için teşekkür ederim. Namaste...

İPUCU: ''Bir keresinde neden savaş karşıtı gösterilere katılmadığım soruldu. Ben de bunu yapmayacağımı ama barış için bir yürüyüş yapıldığında orada olacağımı söyledim...''
Rahibe Theresa (1910 – 1997)

10 Haziran 2011 Cuma

Tavır...

''Tavırlarınız gerçekliğinizdir. Dışarıdaki şiddeti durdurmak için, evvelâ içinizdeki şiddeti susturmanız gerekir. Zira kollektif bilince yansıyan ve onu vareden aslında her insanın tekil hislerinin toplamıdır. Yaşadığınız dünyanın şiddet dolu, acımasız, kötü ve berbat bir yer olduğunu mu düşünüyorsunuz? O halde onu iyileştirmeye hemen, şimdi ve kendinizden başlayın...''

Sri Bhagavan/Oneness University (Birlik Bilinci Üniversitesi)-Hindistan

6 Haziran 2011 Pazartesi

Gelişmişlik?..

''Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini anlamak için, o ülkede hayvanlarla ilgili nasıl bir tutum izlendiğine bakın, görürsünüz...''

Mahatma Gandhi (Çakması değil tabii, bizzat kendisi)
Bu da aynı kelâmın bir başka versiyonu:

''Toplumların ve değerlerinin yüceliği, o toplumun hayvanlara davranış tarzı ile doğru orantılıdır...''

(Fotoğraf Hindistan'dan değil yalnız, burası Bilecik, aman bir yanlış anlama falan olmasın da...)

3 Haziran 2011 Cuma

Dünyada mekân...

Aslında bu, insanın ''ev'' kavramına nasıl ve nereden baktığı ile çok ilgili. Her halükârda, iyi-kötü başını sokacak bir yer mi, insanın yaşam felsefesine, duruşuna, kişiliğine özel ihtiyaçlarına cevap verebilecek, her anlamda onu ''tamamlayacak'' ve ''tanımlayacak'' ortamda bir ev mi? Çoğu kişi bu tarz seçeneklere sahip olmanın bir ''lüks'' olduğunu düşünebilir ancak, emlâk piyasasına göz attığınızda kentlerin göbeğinde bulunan, hayli eski ve güncel ihtiyaçlara cevap vermekten uzak konutların bu tarz yeni projelere oranla çok daha pahalı fiyatlara pazarlandığını görüyorsunuz. Bu işlerden fazla anlamam, bildiğim odur ki; ''dünyada mekân'' meselesi üzerinde ciddî ciddî düşünülmesi gereken birşeydir ve aslında sadece bir ''ev'' değil, bir ''hayat biçimi'' satın almaktır. Bu da öyle her zaman bol para ile sağlanabilecek birşey değildir, bana göre elbette... 

35.Sokak projesi, daha evvel de bahsettiğim gibi 2009 senesinde fikir temelleri atılan, ardından bir proje yarışması açılarak Teğet Mimarlık'ın hazırladığı projede karar kılınan bir çalışma. 2010 senesinin Şubat ayında uygulama çalışmalarına başlanmış, aynı senenin sonunda ruhsat alınmış ve satış ofisi açılmış. Mayıs 2011'de ''örnek sokak'' lansmanı  ve ''örnek ev'' tipleri müşteri adayları ile tanıştırıldı. Uygulayıcı firma Akşan Yapı'nın yönetim kurulu başkanı Sn.Melih Şimşek, 35.Sokak'ın klasik apartman hayatı dayatmasına karşı ''çağdaş ve çevreci bir müstakiliyet'' önermesi olduğunu ifade ediyor. Proje yeri olarak İzmir/Ulukent'in seçilmesini ise ''Buradan Aliağa'ya kadar olan aksın yarınını ben şimdiden görebiliyorum, bu aks İzmir için gerçekten çok değerli olacak. Kentten tamamen kopmak istemeyen ama kent hayatının yıpratıcı etkilerinden uzakta yaşamayı düşleyenlere bir alternatif sunacak.'' şeklinde açıklıyor...

Bu arada; örnek evleri dolaşırken evlerin iç dekorasyonu dikkatimizi çekiyor. Genellikle bu tarz projelerin örnek evleri gelişigüzel döşenir, ayrıntılara çok dikkat edilmez. 35.Sokak'ta bu böyle olmamış, her ev bir konseptten hareket edilerek, şık ayrıntılarla desteklenerek, iddiadan uzak ama gayet fonksiyonel ve estetik bir anlayışla dekore edilmiş. Bu başarılı ve farklı uygulamayı kimin yapmış olduğunu soruyorum Sn.Melih Şimşek'e, ''Teğet Mimarlık'tan yüksek mimar Aslı Eroğlu'' diye cevap veriyor. Aslı Hanım'la görüşüp bizzat tebrik ettiğimi belirteyim, o çok beğendiğimiz halı ve kilimleri Kapalıçarşı'dan Hasan&Adnan, genellikle etnik çizgilerle çalışan Dhoku ve  EthniCon'dan seçmiş. Mobilya ve aksesuarlar Habitat, Mudo Concept, Bo-Consept ve IKEA'dan derlenmiş. Genç yüksek mimar Aslı Eroğlu, döşediği her ev için ayrı bir konsept belirlemiş ve bu çizgide hareket etmiş. Tablodan bibloya, yatak örtüsünden halıya kadar her ayrıntıyı tasarlamış, eşya seçimini buna göre yapmış. Genç, dinamik, estetik ve işlevsel bir mantıkla dekore ettiği evlere kendi ruhunu katmış, bunu son derece sade bir üslûpla birleştirdiği için ortaya çok güzel mekânlar çıkmış hakikaten... Buradan da tebrik etmek isterim kendisini:) 

35.Sokak projesinin reklâm işlerini üstlenen firma ''Kuartet Reklâm Ajansı'', proje direktörü Sn.Korkut Bayraktar ile ayrıca görüştüm. ''Burada sanat değil, pazarlama yapıyoruz, bu sebepten yalın mesajlı, karmaşıklıktan uzak, temiz, sade bir iş plânladık. Belli bir yaş gurubunun tarihinde varolan sokak kavramını duygusal yönleri ile ortaya çıkarmayı denedik ve başardık. Biz ajans olarak 35.Sokak projesine çok inandık ve sahiplendik, dolayısı ile belli aralıklarla güncellenen reklâmlarımız çok beğenildi ve dikkat çekti. Çalışmalarımıza aynı omurga üzerinden devam edeceğiz.'' diyerek açıkladı çalışmalarını. ''Haydi sokağa çık...'' sloganı ile başlayan ve devam eden bu reklâm kampanyaları da gayet başarılı, tebrikler:) 35 maddelik bir manifestoya rastladım bana verilen tanıtım çantası içinde, ayrıca küçük bir kitapçık olarak hazırlanmış ''35.Sokak Yaşama Kılavuzu''nu da inceledim, kendi kişisel tarihimde de varolan samimi, sıcak detayları ustalıkla öne çıkaran ve artık yitip gittiğini düşünerek hüzünlendiğim kimi kavramları yeniden canlandırmayı vaat eden bu farklı tanıtım çalışmaları da tam not aldı benden... Sabah kahvesi, ikindi çayı, gelincik şurubu yapmak, zeytin basmak, uçurtma yapımı, mendil kapmaca, çelik-çomak, yakan top oyunları, bisiklet tamiri vb. şeylerden bahsedilmesi bile içini ısıtıyor insanın, öyle değil mi ya?

Sadede gelirsek; Sn:Melih Şimşek'in ''bu aslında anlaşılması çok da kolay olmayan, zor bir proje ama ben zoru severim:)'' dediği 35.Sokak projesi epey konuşuluyor şu günlerde. Konut satışları da iyi gidiyormuş, genel olarak hedeflerini tutturduklarını ifade ediyorlar. İmkânı olan gidip yerinde görsün, gene çok güzel ve doğru tasarlanmış olan satış+ tanıtım ofisinde yetkililerden bilgi alsın, hoş ikramlar eşliğinde misafir edilsin, evleri gezsin, bu farklı projeyi incelesin derim. Çünkü artık parayı basıp hasbelkader herhangi bir ev satın almak değil, iyice düşünüp taşınarak, geleceği de plânlayarak bir hayat tarzı satın almak önem taşıyor...

Bana zaman ayırarak sorularımı cevaplayan Akşan Yapı yönetim kurulu başkanı, genç ve başarılı işadamı Sn.Melih Şimşek ile bizleri ağırlayan, bilgiler aktaran 35.Sokak ekibine gönülden teşekkürlerimle:)