5 Kasım 2012 Pazartesi

Atalım mı, satalım mı, yakalım mı?..


Eski eşyanın yeri her zaman tozlu tavanarası, depo ya da çöp kenarı mı olmak zorunda dersiniz? Yâhût; çözüm size uzun yıllar hizmet etmiş bu tip eşyayı üç-beş şahsiyetsiz plastik zımbırtıyla değiş-tokuş edip başınızdan savmak mı? Kırıp parçalayıp sobada yakmak mı? Atmak-satmak-yakmak yerine başka şekillerde değerlendirmek mümkün olamaz mı?  Herkesin farklı fikirleri olabilir bu konuda ama, Lizbon seyahatimizde konakladığımız ''Casa Claudia''nın sahibi bu yollardan herhangi birini seçmemiş ve aile yadigârı hayli eski bir çalışma masasını banyoda değerlendirmeyi uygun bulmuş...

Bu aslında antika bir çalışma masası, ahşap kısımları tamamen orijinal haliyle korunmuş, öyle parlak cilâlara falan gerek duyulmamış, çizikleri, yıpranmış yerleri, mürekkep lekeleri  kapatılmamış. Üzerinde yapılan tek değişiklik  lâvaboyu yerleştirmek için yuvarlak şekilde kesilen kısım, bir de antika görünümlü eski tip musluk için açılan delik. Masanın alt kısmından su bağlantısı yapılmış ve böylece  bu çok eski eşyanın bambaşka bir amaca hizmet etmesi sağlanmış...
 
Beş adet çekmecesi var, bunlardan üst ortada olan lâvabo için iptal edilmiş, diğerleri halen kullanılabilir durumda ama sanırım en alttaki ikisinin kulpları kaybolmuş. Gördüğünüz gibi, masanın üst kısmına da mermer veya benzer başka bir malzeme konmamış, bu orijinal görünümü muhafaza etmek adına akıllıca tabii ama siz lâvaboyu kullanırken ahşaba su sıçramaması imkânsız. Bilemiyorum daha ne kadar kullanılabilir bu şartlarda? Ahşapta herhangi bir kabarma falan yoktu, sudan etkilenmemiş görünüyordu ama? Banyolarda olduğu gibi, yüz yaşının üzerindeki bu evde yapılan hemen her değişikliğin aslına uygun olmasına bilhassa dikkat edilmiş. Tadilât sırasında en çok su tesisatıyla uğraşmışlar ama sonunda başarmışlar, sadece aynı anda birden fazla musluk ya da duş/sifon vs. kullanılırsa suyun tazyiği azalıyor, onun dışında sorun yok. Sahibi halen Mozambik'de yaşayan ''Casa Claudia''nın her köşesinde zevk sahibi birinin izlerini görmek mümkün zaten, ahşabın sıcaklığını çok seven biri olduğu da kesin çünkü evin her detayında ahşap malzeme bolca yer alıyor...

İşte size Lizbon/Portekiz doğumlu çok eski bir çalışma masasının hikâyesi, artık tamamen farklı bir amaca hizmet ediyor olsa da halen yaşıyor ve kullanılıyor. Ben üzerime düşeni yaptım, istek üzerine farklı açılardan fotoğraflarını çekip detayları aktardım. Bundan sonrası artık sevgili Batos'un böyle antika bir masa bulup onun üzerinde benzer şekilde çalışmasına kalıyor:) El becerisine çok güvenirim arkadaşımın, kafaya takarsa birebir aynını  yapar valla, hiç şaşırmam, haydi bakalım kolay gele o zaman...

7 yorum:

Baturhan dedi ki...

Eksik kulplar kolay iş. Olanlardan bir tanesini sökersin, kalıbını alıp yenisini istediğin adette dökerler canım kardeşim..
Çitos'un çalışma masasını bu modelde eski çıkma ceviz ahşaplarla yapmak pek mümkün.. Birde koyacak yer bulabilsem...:))
Fotoğraflar için teşekkürler. Blogunun yeni hali pek sevimli olmuş; okunması zor can yakıcı konuları yazdığın zamanlarda fondaki renkler acıyan ruhlarımızı biraz rehabilite edecektir diye ümitleniyorum..
Saçının rengine hiçbirşey diyemiyorum, dibim düştü çünkü..:)))
Sevgilerimle canım arkadaşım.

Handan Demiralp dedi ki...

Haydi bakalım, kolay gelsin sana, yaparsın, bilirim, çok da şık olur ayrıca... Saç rengim? He he:)

Handan Demiralp dedi ki...

Haaa, unutmadan, sen bırak benim saçımın rengini bir tarafa da, senin dibin asıl Lizbon'da bir antikacı dükkânından senin için aldıklarım eline geçince düşecek, Cheetos'unki ayrı tabii:) Bekleyiniz, çok yakında bu sinemada, öyle şeyler ki eskinin kokusu bile hâlâ üzerlerinde yani, o kadarını söyleyeyim...

Baturhan dedi ki...

Yanlış anlaşılma olma ihtimaline karşı bildirmek isterim ki, saç rengini çok beğendim. Benim en favori rengim kızıldır ki sana çok yakışmıştı vakti zamanında.. Bu da en az onun kadar güzel olmuş, çok beğendim yani...
Sendeki emanetlerden haberdar olunca ağız değiştirmiş gibi göründü şimdi yukarda yazdıklarımı okuyunca ama yok vallaaaaa....

Handan Demiralp dedi ki...

Şöyle söyleyeyim; Lizbon'da bir Cumartesi günü, bizim eve yakın bir yerde kurulan ve aslında sebze-meyve-balık-peynir-jambon falan satılan çok büyük bir pazarı (mercado) ziyaret ettiydim. Ben gittiğim sıra pazar artık toplanıyordu ama, başka bir pazar da açılıyordu. Eski kitapların, objelerin, plâkların, belge ve fotoğrafların, el sanatı ürünlerinin satıldığı bir pazardı bu. Direkt daldım tabii dükkânlara, bilirsin, tozlu hikâyeler her zaman favorimdir. Ve işte orada bir nevî hazine buldum, sana da oradan üzerinde elyazısı ile 1914'ler falan yazılı birşeyler alıverdim arkadaşım:) Ama bu eski belgelerin halen taşıdığı koku var ya, işte o eski günlerin, o zamanların kokusu, hafif rutubetli ama anlamla dopdolu. Baykuş motifli objelere ise gene devam ettik tabii. Yakında yollayacağım, bekle hele... Saçım için yorumlarına ise teşekkür ederim, biliyorsun, uzun yıllardır kızıldan hiç vazgeçmedim. Lizbon'da da bilhassa hatunlar tarafından ilgi gördü bu renk, pek kızıl saçlı yoktu zira ortalıkta:) Sevgi ve selâmlarımla canım arkadaşım...

Çiğdem Atabey dedi ki...

Handancığım, blogun yeni halini ben de pek beğendim; hani "benim bloga da bir el atıverse de, tekrar yazmaya başlasam" diye düşünmeden edemedim :)))

Lizbon'dan aldıkların beni heyecanlandırdı, merakla bekliyorum.. ;)

saç rengi - ten uyumu süper olmuş!...

Handan Demiralp dedi ki...

SağOL Cheetos'cuğum, teşekkür ederim:) Görünümü ne olursa olsun, lûtfen yazmayı bırakma. Lizbon'dan aldıklarımı en kısa zamanda göndereceğim, çok sevgimle canım arkadaşım...