22 Kasım 2009 Pazar

Çok uçmuşsun be Roland Abi!..

Haftasonu gideceğim dedim, gittim... Önce fuayede afişi inceledim. Bir görsel ve işitsel efekt şöleni olduğunu önceden bilmekteydim. Burada gördüğünüz gibi, Roland Emmerich'in bol sponsorlu ve geniş bütçeli filmi ''2012'' nin afişi önündeyim.

Bir de tavana bir zımbırtı yapmışlar ki; hani seyirciler filme girmeden önce kendilerini kıyametin eşiğinde falan hissetsin. Beni bağlar mı peki, hiç bağlamaz, ben her hâlükârda rujumu tazelerim efendim:) Çünkü makyaj insanın kendini iyi hissetmesi  içindir, başkaları için yapıldığında fazlasıyla makyaj olarak sırıtır adamın suratında, bilirim. Film afişinin tepesinde koca koca harflerle ''BİZİ UYARMIŞLARDI'' yazıyor ve bu doğru da, ancak bu kadar Amerikanvarî  bir hikâye  için uyarılmadığımızdan adım gibi eminim. Koskoca Antik Maya uygarlığının binbilmemkaç sene önce, kendilerinden sonrakileri böyle dandik kıyamet senaryoları  için uyardığını düşünen varsa da, müsaadenizle ona biraz gülmek isterim:))) (Ne tarafımla güldüğüm sadece beni alâkadar eder, onu açıklamak mecburiyetinde hiç değilim...)

İnsanın kendisi tarafından yaratılmış en büyük yanılsama olan zamanın sonu gelip çattığında, yani kıyametin ayak sesleri gümbür de gümbür duyulduğunda eğer hâlâ yaşıyor olursak bizim yapacağımız bellidir. Muhtemelen yere bağdaş kurulup oturulacak, evdeki cümle saf ruh etrafa toplanacak, onlara ''evet çocuklar, artık cümleten gitme zamanı geldi, korkmayın, çok kısa sürecek, hadi geçişimiz kolay, dünya hayatından özgürleşmemiz evren adına hayırlı olsun'' denecek ve o an sükûnetle beklenecektir. Öyle cep telefonuna sarılıp veda için aramalar, yok efendim her ne olursa olsun mabad kurtarmaya çalışmalar, kaçmalar, uçmalar falan olmayacaktır. Dolayısı ile ve bu mantıktan hareketle; Roland Abimizin çektiği bu uzuuun film (söylemesi değil, söylememesi ayıptır, üç saate yakındır!) bizi sıkacaktır. Bol teknolojili, komple dijital Amerikan sineması adına üzgünüm ama öyledir...

Apartman hayatını zorunlu olarak paylaştığımız komşuların birbiri ile hırgürü bir türlü nihayet bulmadığından ve yataktan genellikle karıya ya da kocaya okunan manîdar lânet mesajlarıyla sıçrandığından ''ne len bu, hergün hergün aynı şey, yürütemiyorsanız boşanın olsun-bitsin, hepimiz rahat edelim be kardeşim!'' ana fikrini paylaştığımız eski bir arkadaşım, sevgili Mehtap sağolsun bugün beni gülmekten kırdı geçirdi:) ''E bazı tipler de bundan beslenir ... Tepişmeden uyumayalım durumu yaygın hayatım, ne denir?..'' şeklindeki ifadesiyle ağzımdaki kahveyi ''puhhhaaaa:))))'' diye püskürtmeme sebep oldu, öyle ki hâlâ bağır-çağır devam etmekte olan kavgadan bile kopardı beni. Şimdi bunun ''2012'' filmi ve o çok tartışılan kıyamet teorisiyle ilgisine gelelim derseniz, dünya hayatının sonlu olduğu zaten baştan belli, evrenin işlerlik yasası da gayet açık ve net, iyi ya da kötü, yaptığın her ne varsa, tamamı benzer enerjiyle sana dönecek. Yani sen ''A'' dersen sana cevap ''B'' olarak gelmeyecek (kırılıp öfkelendiğinde de, kırıp öfkelendirdiklerin kadar dünyaya acı ve ıstırap vereceksin, kısaca gene bütünü etkileyeceksin). Zaman diye diye sığındığın o şey ise zaten çok kısa, ne sana, ne bana, ne ona, hiçkimseye yetmeyecek. E o halde nedir bu sonsuz tepişmenin mânâsı be güzelim, eskilerin tabiriyle ''vur kıçına rahvan gitsin'', değil mi? Hayatın kum saati tükeniyor durmadan, aloooo, mânâ ''AN''larda gizli, onu da tepiş-dövüşle kaçırırsan evrenin burnuna dayacağı mesaj belli: ''VALLA I AM SORRY AMA BU GİDEN SON TRENDİ!..''

Sizi bilmem ama, benim artık uykum geldi... Şöyle bitireyim isterim bu yazıyı:
''Efektler iyi, makyaj güzel de, çok uçmuşsun be Roland Abi!..'' :)

(Bu Pazar yazısı da sinema dönüşü, gece kahvesinin son yudumları ile birlikte, saat 02.00 civarında yazılıp bitirildi...)

Ek ve de dip: Aha da az evvel canımın Cân'ı, sevgili gecea'dan şu bağlantı  geldi ve tabii Engin'imiz Ardıç'ımız tarafımızdan bir kez daha takdir edildi:) Yâhû; ben bu adamla, birbirimizden hiç habersiz olmamıza rağmen böyle senkronize yazdığımızda ve neticede konuyu aynı anafikire bağladığımızda çok keyifleniyorum, e ikimiz de  Balık burcuyuz  tabii:) Sağolasın gecea'm... Her zamanki gibi...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

BEN VOLKANI ÇOK SEVERİM SİZİ DE ÇOK ŞANSLI BULDUĞUMU BELİRTMELİYİM RÖPÖRTAJ YAPILABİLECEK ENDER SANATÇILARDAN BİRİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM. KENDİSİ ÇOK SAMİMİ VE İÇTEN SANKİ İNSANLIĞI YAŞADIĞI YOĞUN DUYGULARI MİKROFONA YANSIMIŞ ENDER SANATÇILARIN EN BAŞINDA GELİR BENİM İÇİN. BEN PEK AĞLAMAM YAPI GEREĞİ AMA GEÇEN YAZ AÇIKHAVA KONSERİNDE BİR İKİ PARÇASINDA AĞLADIĞIMI İYİ BİLİRİM UMARIM BİR DAHAKİ KONSERİNDE BERABER İZLERİZ. HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI BENDEN SİZE GELSİN HANDAN HANIM SAYGILARIMLA... FORUMUNUZA ÇOK BEĞENDİM BUNDAN SONRA YAKINDAN TAKİP EDERİM İNŞALLAH. ALİCAN KESKİNDAĞ

Handan Demiralp dedi ki...

Gönülden teşekkür ediyorum:) Volkan ''Hastane Önünde İncir Ağacı'' ve ''Cerrahpaşa''yı okurken ben de zırıl zırıl ağladım, Cerrahpaşa hep babamı hatırlatır, diğerini de benim kanser sebebiyle göğsüm alınacağı sıra, Ankara Numune Hastanesi'nde yatarken kanser hastalarıyla beraber söylerdik. Birçoğu vefat etti, onların hatırasına aldım, kabûl ettim. Sevgimle, içtenlikle...