11 Kasım 2009 Çarşamba

Çam dibinde çıra yaktım yanmadı (*) ...

İstesek de yanamazdı zaten, zira İzmir'e müthiş bir yağmur yağmaktaydı ben Çamdibi'ne, sevgili Çiçek ailesinin evine misafirliğe giderken... Yukarıdaki fotoğrafta Gülşen ve Arif Çiçek çiftini görmektesiniz. Arif Bey'e benim pekçok müşkülümü bir çırpıda hallettiği, hâttâ bununla sınırlı kalmayıp kimi zaman annemin bile imdadına yetiştiği için rahatlıkla benim sağ kolum denebilir, eh, güzel eşi Gülşen de tabiatıyle kızkardeşim kabîlindendir...

Gittiğim hemen her coğrafyada, her şehirde gece fotoğrafları çekmeyi sevmişimdir, yağmurla yıkanan sokakları fotoğraflamak uğruna şahsımın ve fotoğraf makinemin biraz ıslanması ise benim için daima göze alınabilir birşeydir. Madrid, Londra, Roma, Toledo, Amsterdam ya da İzmir-Çamdibi, aslında hiç farketmez, çünkü gece dokunduğu herşeyi değiştirir, hele böyle çok yağmurlu gecelerde her yer sanki olduğundan fazla güzeldir...

Fotoğraf çekerken kimi tuhaflıklar denemeyi de severim böyle, bloglarımı ötedenberi takip edenler zaten bilir. İşte burada ıslak silueti görülen de İzmir'in eski ve geleneksel semtlerinden Çamdibi'dir, vaktiyle anayurtlarından göçüp gelmiş muhacir nüfusun yerleşim bölgesi olarak bilinir. Bizim Giritli akrabalardan bazılarının da halen yaşadığı, çoğunlukla aynı binada ''tutta la familia'' (*) vaziyetinde altlı-üstlü oturulan, baharda ya da yazın yapılan (Balkan Halk Danslarının en orijinal çeşitlemelerini izleyebileceğiniz) bol eğlenceli, çalgılı-çengili, kimi zaman dünür kavgalarıyla bitebilen sokak arası düğünleri, herkesin iyi ya da kötü, muhakkak bir anısının bulunduğu ''Arzu Düğün Salonu'' , maç tutkunlarının ve semt delikanlılarının takıldığı ''Havuzlu Birahane''si, benim beslenme alışkanlıklarıma pek uymasa da ''Kokoreççi Asım Usta''sı, spor klübü ve bandosu ile meşhur, eski mahalle ruhunun aynen yaşatıldığı sevimli, samimi ve sıcak bir atmosferdir. Belki de sırf bu sebepten benim pabuçlarım, çizmelerim, çantalarım hâttâ bazı takılarım, saatlerim, gözlüklerim bile yaşadığım semt Bostanlı'da değil, halen orada tamir edilir, boyanır, topukları çakılır, sökükleri dikilir, pilleri takılır, kayışları değiştirilir, ipi-sapı onarılır. Köpek kız Fadik'in kaynatmalık kemikleri Çamdibi Ata Kasabı tarafından ayırılır, alınıp getirilir, hastalanıp bozulan ve umutsuz vaka gibi görünen kimi elektrikli zımbırtılar da gene Arif Bey sayesinde Çamdibi'nde iyileşip sapasağlam eve gelir :) Bakmayın, bu karede böyle deli deli yağan yağmur da figürandır yani, senaryonun başrol oyuncusu değildir...

Güzel gözlü Gülşen kızın kökleri Makedonya/Üsküp'tendir, bu kesinlikle doğru bilgidir zira kendisinin yöreye has, tam dokuz metre kumaştan dikilen beyaz gelin şalvarına sahip olduğu tarafımdan aynen tespit edilmiştir. Hâttâ; bu muazzam şalvarı vakti-zamanı geldiğinde inşaallah Gülşen'den ödünç alıp ben de giyeceğimdir, sırma cepkenli, geniş şalvarlı Üsküp yöre kıyafeti içinde orta yerde şöööyle bir döneceğimdir:) Kurduğu harika sofrada da misafir ben olduğum için ''et'' yoktur ha, sanmayınız ki onlar cümleten vejetaryendir:)

Mercimek çorbası, zeytinyağlı taze fasulye, ev turşusu, cacık, ortaya karışık salata veeeeee... Canım Gülşen'in benim için elceğizleriyle sardığı zeytinyağlı yaprak sarması, e valla daha ne istenir? Yemeğin ardından önce ''taraça''ya (*) çıkılır, gece ve yağmur fotoğrafları çekilecek diye sülalecek seferber olunur, oraya-buraya tırmanılır, çatılardan, damlardan sarkılır, şap şap sulara basılır, hep beraber ıslanılır:) Sonra oturma odasına geçilir, bol köpüklü kahveler, tavşankanı çaylar içilir, albümler ortaya dökülür, fotoğraflarla eski zamanlara, düğünlere, sünnetlere, ölülere, dirilere, kınalara, sözlere, nişanlara, doğumlara, asker uğurlamalara gidilir, keyifli sohbetler edilir. Bu arada ''yağmur yağıyor, seller akıyor, evin iki ufaklığı Taha ve Abdülkadir oğlanlarla beraber Handan Teyze de camdan bakıyor'' tekerlemesi söylenir:) Beni Çamdibi'ndeki şirin evlerinde ikinci kez muhteşem ve gene çok içten bir misafirperverlikle ağırlayan bu ''çiçek'' gibi aileye tarafımdan elbette sevgiyle teşekkür edilir. Sonra ''until the next time...'' (*) denilerek vedalaşılır, en alt katta oturan büyük Çiçek anneyle kucaklaşılır, babaya selâm bırakılır ve usulca yağmura karışılır. Artık gecenin başka bir tarafına doğru gitme vaktidir, gidilir...


....................................................................................

(*) ''Çam dibinde çıra yaktım yanmadı...'' Hayrettin Akçay'dan alınan Erzurum türküsü...

(*) Cümleten, ailecek, bütün akrabalarla bir arada... (İtalyanca)

(*) Teras kelimesinin yerel söylenişlerinden biri... (Egece)

(*) Bir dahaki sefere kadar... (İngilizce)

Ve bu da bir video linki, konuyla alâkasız belki ama yeni keşfettim ve çok beğendim, bu iki insanı ve halen süren arkadaşlıklarını zaten hep sevdim, meraklısı tıklayıp izleyebilir... İzlemek istemeyen içinse haliyle yazı burada bitmiştir, sağ üst köşedeki ''x'' işareti tıklanarak artık gidilebilir:)



2 yorum:

Adsız dedi ki...

SELLEMLAR HANDAN HANIM HAYIRLI AKŞAMLAR SABAHLAR GECELER HAYATA DAİR GÜZEL VE İYİ OLAN HER ŞEY:) YAZDIKLARINIZI OKUDUM VE YÜZÜNÜZDEKİ SAMİMİYET VE GÜZELLİK AYNEN YAZILARINIZA YANSIMIŞ PEK HOŞUMA GİTTİ DOGRUSU BEN SEVGİLİ ÇİÇEK AİLESİNİ YAKINDAN TANIYOR OLSAMDA BENCE BÜTÜN SAMİMİYETİMLE SÖYLÜYORUM SİZİN GİBİ OLAĞANÜSTÜ ÇOK İYİ BİR İNSANI AĞIRLADIKLARI İÇİN KENDİLERNİN ÇOK ŞANSLI OLDUĞUNA İNANIYORUM DARISI İNŞALLAH BAŞIMIZA OLSUN. BEN DE BİR ÇAMDİBİLİYİM VE BURAYI ÇOK SEVİYORUM HER NE KADAR İZMİRDE BİR KENAR MAHALLE OLARAK GEÇSEDE BEN HİÇBİR SEMTİN BU KADAR GÜZEL VE İNSANLARININ İÇTEN VE İNSANCIL OLDUGUNU DÜŞÜNEMİYORUM. TABİKİ HER BÖLGENİN KENDİNE HASFARKLI KÜLTÜRÜ VAR ELBET AMA BİZİM YAŞAM TARZIMIZ OLMUŞ ARTIK:))) NEYSE SİZİNLE TANIŞMAK ÇOK GÜZELDİ UMARIM DAHADA GÜZEL ANLARDA GEÇİRMEK DİLEĞİYLE SEVGİYLE KALIN... ALİCAN KESKİNDAĞ

Handan Demiralp dedi ki...

Gönlüm Çamdibi'nde, oradaki tüm sevdiklerimle ve elbette sizinle:) Çok teşekkür ederim, inşaallah en kısa zamanda görüşmek ümidi ile...