31 Temmuz 2012 Salı

Das Parfum...

 
Patrick Süskind'in ünlü eserinin adı bu, evet... Filmi de çekilmişti, hatırlayanlar çıkacaktır. Ben parfümleri severim, kokuları önemserim. Kokular hatırlatır pekçok şeyi, bilirsiniz ya, hafızanın kapı arkalarında unutulmuşları ansızın ortaya çıkarabilir yani... Değerli hocam Sami Şarhon'un İstanbul'daki evinde, antika tuvalet masasının üzerinde duran bu gayet hoş pembe kristal şişe de bir parfüm şişesi ve oldukça eski. Benzerleri elbette bulunabilir, antikacılarda falan, belki birçok evde de vardır hâttâ, hatıra olarak saklanmaktadır ama; bu şişenin kapağını kaldırdığınızda burnunuza hafifçe dokunan o parfüm kokusu var ya, işte o öyle kolay kolay bulunmaz. Çünkü o artık ölmüş güzel bir kadının parfümünden kalan son kokudur, şişe boş olsa da o koku vaktiyle saklanmıştır oraya, hatırlatmak için, eski günlerin rûzgârını bugünde, şimdide estirmek için... Bu yüzden; kapağı kısa bir süre açıp sonra hemen kapatırsınız, tamamen uçup gitmesin, şişenin varlığı sona erene kadar içinde saklanmaya devam etsin diye. Zira uçup giderse tekrarı yoktur artık onun, bir benzeri yoktur. Ben de öyle yaptım. Kapağı kaldırıp gözlerimi kapadım, o hafif ve zarif koku burnuma şöyle bir dokundu, sonra hemen kapattım, içine şimdiki zaman kaçmasın, hatıraları dağıtmasın diye öyle yaptım. Bu şişe değerli Sultana Suzi Şarhon'un parfüm şişesiydi çünkü, o vefat ettikten sonra oğlu Sami Şarhon annesinin evinden hatıra olarak saklamak üzere almıştı onu, içinde ''anne kokusu'' vardı, eski zamanların sevgili hayâletleri vardı, uçup giderse hiçbiri bir daha yakalanamazdı. El yapımı, ağır ama çok zarif kristal şişeyi içinde sakladıklarıyla beraber yerine koydum, onu kullanan kadının güzelliğini, özelliğini ve tüm hikâyesini ruhumda duydum. Hürmetle, ışıklarda OLsun...

Hiç yorum yok: