29 Haziran 2012 Cuma

İnce çizgi...

 
''Bazı kadınlar hem çok güzel, hem çok güçlü. Aynı suda, aynı minik kapta haftalarca taptaze ve dimdik duran ortancalar gibiler. Başını kolay eğmeyen, içine attığını içinde tutabilen, her şeye rağmen bir dolu şeyi en düzgün şekilde yapabilen, etrafındaki bencilleri affedebilen… Benim hayatımda böyle bir kadın var, ona gıpta ediyorum, ama onun gibi olmak da hiç istemiyorum. Ben (nasılsa o yapar...) rahatlığındaki benciller için bir piston, bir paravan, bir eşik olmak? Hayır, istemiyorum...'' 

Bir sosyal medya paylaşımı bu, sabah okudum ve üzerinde düşündüm. Gayet içten bir ifade, sevdim. Dişil enerjinin gücüne her zaman inanmışımdır, lâkin hiçbir zaman ''feminist'' olmadım. Bendeki sonu ''...ist''le biten  nitelemeleri sorguladım da,   ''aktivist'' ve ''spiritüalist''ten başka pek birşey bulamadım. O kadarım yani ve bana bu yeterli. Yukarıdaki ifadeye dönecek olursak; benim hayatımda da var böyle kadınlar, evet. Ne ki, yanlış anlaşıldıklarını düşünüyorum. Fiziksel acılara katlanabilme katsayısı da bir ölçü kabûl ediliyor ya bu konuda (bunu bizzat deneyimlediğim ten acılarından biliyorum), oysa meselenin aslı öyle değildir, hiç değildir. Dışarıdan hiç sallanmadan, her koşulda dimdik ayakta gibi görünen çoğu kadının, aslıda içindeki enkazı kaldırmakla uğraştığını, dışını sağlam tutsa da içine yıkıldığını çok gördüm. Her koşulda ve herşeye rağmen, öyle kaya gibi sert, dik, sağlam olabilmek pek gerçekçi ve de insanî gelmiyor bana ayrıca, bilemiyorum... Çözülmen, dağılman gereken bir yer, bir durum olursa öyle yaparsın, ayıp değil ki bu? Lâkin; hayatı omuzlayıp bir başına taşımaktan başka çaresi olmayan çoğu kadının  aslında ''zorunlu'' olarak oluşmuş bu  becerisinin ''ne yüklersek taşıyor lan bu, fazlası da buna koymaz yani, dozu arttırarak aynen devam o zaman!..'' mantığı içinde alenen kullanıldığını gayet iyi biliyorum. Bir piston, bir paravan, bir eşik, bir tornavida, bir kaldıraç, bir ağlama duvarı, bir duygusal çöp bidonu, bir cinsel aspirin, bir yedek oyuncu, bir yedek anahtar, bir... bir... bir... Arkasını getiremezsiniz yani, uzar gider. İnce bir denge çizgisi vardır burada da, o çizgi geçildiğinde ''ne lan bu, ben her yükü sırtına yükleyeceğiniz eşek miyim?Yeter artık!..'' demenizin faydası olmayacaktır. Hep yapageldiğinizi artık yapmıyor oluşunuz derhal yargılanacak ve suçlanacaksınız. Aslında mecburiyetten yapageldikleriniz sizin ''vazife''niz haline gelmiştir çoktan, o gömleği sırtınızdan kolay kolay çıkaramazsınız. İnsanın ''hoooop, o kadar da değil, hele bi durun bakalım orada!..'' diyeceği zamanı doğru tayin etmesi işte bu yüzden çok önemlidir. Ve gene bu yüzden; ben görünen gücü sorgularım her zaman, görünüşe aldanmam. O ''güç'' perdesinin ardındakidir asıl mühim olan. Ben ona bakarım... Aslına bakarsanız; cinsiyet de fazla önemli değildir bu konuda, hayatının sorumluluğunu kendisi taşıyamayan ve bu yüzden daima onu yükleyecek birilerini bulan kadınlar, erkekler yani ''insanlar'' vardır, herkesin hayatında olmuştur, olacaktır. Çok ortak bir gerçekliğimizdir bu, tanıdık gelir. Hani ''ince bir denge çizgisi'' demiştim ya, işte bütün mesele orada...

Ek ve de dip: Haftaya Çarşamba günü (04.07.2012), saat 13.30'da, değerli hocam Sami Şarhon ile birlikte Ege TV ekranında, sevgili Berna Ergin'in programında olacağız inşallah. Spiritüel konularda geniş geniş sohbet edeceğiz. Şimdiden duyurayım meraklısına...

2 yorum:

Bana Sıkça Yaz dedi ki...

Cemil Meriç'in çok güzel bir sözü geldi aklıma. "izm'ler idraklerimize giydirilmiş deli gömlekleridir." diyordu. Yazınızı okuyunca o geldi aklıma.

Youtube'a da yüklenir mi acaba program, hani o saatte televizyon başında olamayan izleyiciler için?
:)

Handan Demiralp dedi ki...

Severim Meriç'i, teşekkürler:) Program kaydını alıp daha sonra yayınlamanın bir yolunu bulurum sanıyorum. Biraz uzunca bir program olacak zannediyorum, belki parçalar halinde yüklenebilir. Deneriz:) Çok sevgimle...