2 Aralık 2012 Pazar

Kıyamet mi? Nassı yani? :)

 
Meşhur ''21 Aralık 2012'' tarihi giderek yaklaşırken ve nicedir ortalıkta sürüklenip pörsüyen ''kıyamet'' senaryolarına yeniden  gaz verilmişken yazmamak olmazdı. Hazır Aralık da çıkageldi, tam sırasıdır, değil mi?:) Şimdi sorulara geçelim:

- Varolmanın gücünü parayla, maddîyatla, servetle ölçen, paracıklarını, altıncıklarını üst-üste dizip heyecanla seyreden, onları okşayıp severken elleri titreyen, bırakın harcamayı ya da ihtiyacı olan birilerine borç vermeyi, hayır işi yapmayı falan, onlara dokunmaya bile kıyamayan varyemez kardeşlerimiz için kişisel servetlerinin bir vesileyle anî kaybı ne anlama gelir?..

- Otomobiline aşık olan, habire orasını-burasını parlatıp cilâlayan, markası ve modeliyle övünen ve bunu bir üstünlük göstergesi sayan, aracının hızına, gücüne, donanımına hayranlığını gereksizce her şekilde ve her yerde ifade eden, neredeyse onunla yatıp onunla kalkan bir kardeşimiz için otomobilinin bir sebeple pert olması nedir?..

- Bedeninin gelip-geçici güzelliğine tapınan, ayna karşısında kendini hayran hayran seyreden, yolda yürürken saçına, bacağına, poposuna, memesine, orasına-şurasına bakan erkeklerin çokluğunu diğer hemcinslerine anlata anlata bitiremeyen, varlığının değerini ''arzu nesnesi'' olmakla eşitlemiş kadın kardeşimiz için, ansızın geçireceği bir kaza ya da yakalanacağı bir hastalık sonucu o bayıldığı çok seksi unsurlarından birini/birkaçını kaybetmek meselâ, neyi ifade eder? (Aynı soru erkeklik kudretinin yegâne kanıtı saydığı, gündelik literatürüne bile küfürler aracılığıyla dahil ettiği ''kutsal'' (!)  penisinin başına bir şekilde bir şeyler gelme ya da onu tümden kaybetme olasılığı üzerine, aynen bazı erkek kardeşlerimiz için de geçerlidir tabii...)

- Hayatını yalan-dolan, kurmaca düzen üzerine oturtmuş, yüzündeki dürüstlük maskesinin altında aslında zavallı bir yalancı saklayan kardeşlerimiz için yalanlarının kütedenek ortaya çıkması ve üzerine kurdukları o üfürükten düzenlerin çatır çatır yıkılması, onlara artık kimselerin (doğruyu söylüyor olsalar bile) inanmayacak olması nedir?..

- Hiç sorgulamadan, temelini, ''öz''ünü anlamaya uğraşmadan ''çünkü öyle...'' diyerek kabûllendiği cümle inanç sistemlerinin altında aslında insan eli ve zihniyle kurgulanmış ciddî kandırmacaların, uyduruk kuralların, kitleleri daha kolay yönetebilmek ve sürüleştirmek gayesiyle tasarlanmış türlü katakullinin yattığını bir şekilde öğrenen ve o güne kadar koşulsuz inandığı her ne varsa hepsi gümbürt diye tepesine yıkılan dindar kardeşlerimiz için böyle bir durum neyin göstergesidir?.. (Bknz. gene ''Bulut Atlası'' filmi, ilgili bölüm...)

- Sevgili arkadaşım Lâle'nin ''ergenuslar'' olarak tanımladığı, insan OLma süreçlerinin hakikaten zorlu bir dönemecinden geçen ve çoğu da bu dönemeçte yeterince sağlam duramayıp, saçma-sapan yönlere savrularak hebâ olan ergen kardeşler için cep telefonlarının, bilgisayarlarının ve her bişeyleri saydıkları o elektronik ıvır-zıvırlarının devreden çıkarak işe yaramaz olması, internet sisteminin çöküp gitmesi, ''Coca Cola'' markasının yeryüzünden silinmesi ve bütün boyalı, çok gazlı, çok tuzlu, çok şekerli, çok yağlı, garantili sivilce üreticisi, obezite fışkırtıcısı, harçlık katili lüzûmsuz yiyecek-içeceğin servet dökülse de artık bulunamaz olması ne anlama gelir?..

- Makamıyla değerli olduğuna inanan, gücünü oradan alan, ondan beslenen, kartvizitinde yazanlara ya da şimdilik kaydıyla oturduğu koltuğa adetâ tapınan, böbür böbür böbürlenen kardeşlerimiz için o makamları ansızın kaybetmek, imzalarının artık yetkisiz ve etkisiz oluvermesi,  birdenbire cici koltuklarından kalkmak ve sözde güç kaynağı makamı-mevkîyi terketmek zorunda kalmanın anlamı nedir?..

- Kedi kardeşler için fare neslinin tükenmesi, köpek kardeşler için kemirilecek tek bir kemik bile kalmaması, ''aaa, ben et yemeden doymam valla, etsiz yemek mi olurmuş?..'' diyen etcil insan kardeşlerimizin içinde hiçbir et türü bulunmayan, tamamen vejetaryen bir beslenme biçimine mecbur kalması ve meselâ hayatta kalabilmek için başka hiç bir seçenek olmaması (tam tersi de geçerli olabilir tabii, mâlûm dualite gereği...), ''o, bu, şu, falanca-filanca olmadan olmaz, onlarsız hayatta yaşayamam!..'' dediğimiz her ne varsa hepsinden yoksun kalabileceğimiz bir yeni durum, yeni düzen diyorum sözgelimi, ne anlama gelir?..

Soruları daha çoook uzatabiliriz ama bu kadarıyla yetinelim derim. O ''kıyamet'' denen şey var ya, herkesin kendine göredir aslında, neye sımsıkı tutunmuş, neyin müptelâsı olmuş, öz varlığınız dışında neye ya da kime bel bağlayıp dayanmışsanız, kendinizi bu gelip-geçici dünyevî kavramlarla tanımlamışsanız, onların birden ''yok'' olması, hayatınızdan çıkması, tamamının kaybedilmesi zaten yeterli kıyamettir ve belli bir tarihe endekslenemeyecek, her an OLması mümkün bir vaziyettir. Evsiz kalmak için basit bir elektrik kontağı ya da bir kibrit alevi yeter, hayatının geri kalanını başkalarının yardımına muhtaç bir engelli olarak sürdürmek zorunda kalmak bir kazaya veya anî bir hastalığa bakar, maddî serveti bir hırsız torbasına doldurup götürebilir, buzdolabınız en âlâ yiyeceklerle dolu olsa bile, ısıtacak, pişirecek kaynağınız olmadığında hiçbir halta yaramaz, elektriğiniz yoksa zaten o ileri teknolojik (!) buzdolabınızın da alelâde bir tel dolaptan farkı kalmaz, bir süre sonra içindekiler çürür, kokuşur, bozulur gider. Bunların olma olasılığı için 21 Aralık tarihi gerekli şart değil, sizin içsel olarak neye ne kadar hazırlıklı olduğunuz önemli, bırakmaya, salmaya, kaybetmeye, vazgeçmeye, uyumlanmaya, dönüşmeye, değişmeye her an hazır mısınız? İllâ belli bir tarihte yerin altının üstüne gelmesi, göklerin kararıp tepemize yıldırımlar inmesi, elektrik, su ve internetin kesilmesi şart değil yani olana/olacaklara ''kıyamet'' dememiz için... 

Ben de hazırlanıyorum elbette kendi meşrebimce ama, bu yeni bir hazırlık süreci değil zaten, senelerdir içindeyim bu hazırlığın, türlü alaya, saldırıya, deli yerine konmaya, sürü-sepet yargıya rağmen vazgeçmedim, yalnız olmadığımı da biliyorum üstelik. Ben ''KIYAM ETMEYE'' yani ''AYAĞA KALKMAYA'' hazırlanıyorum benim gibi düşünenlerle beraber, ayağa kaldıracak şeyin ne olacağı ise hiç mühim değil, tarihi de öyle. Toptan gidilebilir, kimileri kalabilir, kimileri gidebilir, alışık olduğum her şey ve mevcut bütün düzenler alt-üst olabilir, değişebilir, yıkılabilir, şu an sahip olduğum, gerçeklikten saydığım her ne varsa birden tüm anlamını yitirebilir ya da hepsi kaybolabilir, sistem sıfırlanabilir, fabrika ayarlarına dönebilir, olabilir ya da olmayabilir. Ben vakti geldiğinde hürmet ve kabûlle ayağa kalkmaya, ''kıyam etmeye'' hazırım, ne korkum var, ne de kazık kakarak tutunma kaygım. Felâket beklentileri içinde şimdiden üçbuçuk atanlara da saygılarımı sunar, herkese mutlu Pazarlar dilerim efendim:) Her zaman söylediğimiz gibi; ''bizlerin ve ait OLduğumuz kutsal bütünün en yüksek hayrına OLsun her ne OLacaksa, kabûlümüzdür''. Ve öyledir...

(Yazı resmi için sevgili sanatçı Ila Fox'a şükranlarımla...)

Hiç yorum yok: