9 Aralık 2012 Pazar

Karışık iş şu hayat dediğimiz...

 
 
Sıradan, yağmurlu bir Pazarmış gibi görünen bir gün, içinde birbirinden çok farklı duygular-durumlar-haller bulundurabilir. Gün, çoğu kişi için tatil günü olan Pazar olsa da, sabahın erken saatinde yataktan kalkıp yayına yetişmek için hazırlanmak, makyaj-saç-baş yapmak, sonra sağanak yağmur altındaki İzmir'in yollarına koyulmak benim dünyama ait, olağan bir motiftir meselâ... ''Travel Turkey İzmir''in son günündeki çalışmalarımızı tamamladık, sunucu arkadaşım Tarık Yenen stüdyo setinde İzmir valisi Sn. Mustafa Cahit Kıraç'ı ağırladı, ben de Niksar ve Sinop standlarından bağlantılar yaptım, fuar işini bitirdik hayırlısıyla. Üç gün müddetince gerçekleştirdiğimiz canlı yayınlarda görev alan kalabalık TRT ekibine, yapım ve yayındaki bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Bizleri sevgi ve ilgiyle ağırlayan ülkemizin dört bir yanından gelmiş fuar katılımcılarına da öyle elbette, sağOLsunlar. Onlara şimdiden hayırlı yolculuklar...

Fuardaki iş tamamlandıktan, kulaklığımı çıkarıp mikrofonumu ses ekibine verdikten sonra, bu kez hayatın çok farklı bir yüzü için istikamet Alsancak Hocazade Camii oldu benim için, hayli genç yaşta dünya boyutundaki deneyimlerini tamamlamayı seçen bir tanıdığımızın uğurlaması vardı. Orada spiker arkadaşım Hakan Urgancı'yla karşılaştık, meğer bizim uzaktan akrabamız olan uğurladığımız bu genç adam onun da okul arkadaşıymış. Yağmur altında kısacık ve hüzünlü bir veda töreni, uzamayan, sonu havada kalan kırık-dökük cümleler, ne söylesen yetersiz ve anlamsız kalması yani, dediğim gibi hayatın bir başka yüzü ve belki de en radikal gerçeği, ne denir ki?.. Uğur Menemenlioğlu kardeşimizi bu boyuttaki deneyiminin bitiş noktasına uğurladıktan sonra Gülsün ve Halûk'la birlikte evlerimize, gündelik hayatlarımıza döndük. Çünkü böyleydi bu işler, hayatın bir yüzünde güneş açar, neşeli, hoş şeylerden bahsedilir, keyifli kahvaltılar edilir, çaylar-kahveler içilir, hediyeler alınıp verilirken diğer yüzünde karanlık, gölge, yağmur ve hüzün olabiliyordu, dualite kuralları böyle buyuruyordu. Ve ne olursa olsun; ''the show must go on...'' diyordu bizlere içinde tekâmül ettiğimiz bu boyut, peki, öyle OLsundu, başka çaresi var mıydı ki zaten? Biz ''güle güle'' derken, bilmediğimiz başka bir boyutta ''hoşgeldin''in kapısı açılmaktaysa? Gülen ayvayla ağlayan nar aynı tabakta, yanyanaysa? Burada kasvetli karanlıkmış gibi görünen, orada ışıklı bir aydınlıksa? Karışık iş şu ''hayat'' dediğimiz vesselâm...

Hiç yorum yok: