2 Ekim 2012 Salı

Unuttum:)

Bugün adliyede, tahkikatında son aşamaya gelinmiş bir dava için ilgili savcıyla görüşmem vardı. Randevu saatini beklerken müsait bir yere oturup, dün gece yeni başladığım kitabımı açtım. Ben okurken, merdivenlerden oflaya-puflaya çıkan genç, sarışın ama kilosu yaşından çoook fazla bir hanım, başka oturacak yer yokmuş gibi gelip tam karşıma oturdu ve derhal ''öfff, ayaklarıma kara sular indi valla!..'' şeklinde klasik bir muhabbet başlangıcı yaptı. O kiloyla alt tarafı üç kat merdiven çıkmanın bile hayli müşkül sayılabileceğini düşündüğümden ve muhabbete girmeye hiç de niyetim olmadığından, kitaptan başımı kısa bir an kaldırıp hafifçe gülümsedim ve yeniden okumaya döndüm. Bu kadar ilgi kadıncağızı hiç tatmin etmemiş olmalı ki; ''evlenmek diyorum...'' diye devam etti, ''çok daha kolay valla, boşanıyorum da ben, amma çok ıvırı-zıvırı varmış!'' Boşanan hanım sebebiyle bir türlü konsantre olamadığım kucağımdaki kitabın kapağına baktım: ''Married to Bhutan/Bhutan'la Evlenmek''/ Linda Leaming. Kötü bir şaka gibiydi, evet! ''Eşiniz boşanmak için adliyenin bahçesinde on tur koşu şartı falan mı koydu size, pek anlayamadım ben konuyu ama?..'' desem meselâ? I-ıhh, olmazdı. Duymazlıktan gelip burnumu iyice kitaba gömsem? Artık o da olmazdı, kadın tam karşımda oturuyordu ve benden bir cevap beklediği aşikâr şekilde yüzüme bakıyordu, üstelik gülümsüyordu. ''Aaa, öyle mi olmuş artık?..'' diye saçmaladım, ''ben yirmi yıl önce boşandım, kolay oldu, o kadar ıvır-zıvır yoktu ama? Tabii şimdi nasıldır bilemem...'' Kadının yüzüne daha da geniş bir gülümseme yayıldı, işte koca adliye binasında tam da konuşacağı kişiyi bulmuştu! O daha bana anlatmayı ve tabii dinletmeyi umduğu uzuuuuuuuuuun hikâyesinin ilk cümlesi için nefes alırken, ben çoktan okuma gözlüğümü kılıfına yerleştirmiş, kitabımı çantama koymuş ve ayağa kalkmıştım bile. Bitmek üzere olan bir evliliğin tek taraflı ve ne yazık ki beni hiç de alâkadar etmeyen detaylarıyla ruhumu yormaya hiç niyetim yoktu elbette. ''Benim savcım da gelmek üzere zaten, gitmeliyim, size bundan sonrası için iyi şanslar...'' dedim ve derhal oradan uzaklaştım. Tam da buldum diye sevinirken, ansızın bulduğunu kaybeden kadın hayâl kırıklığı içinde bir kez daha ''offf-pufff'' etti, o etrafında hikâyesini dinlemeye müsait başka kimse var mı diye bakınırken, ben çoktan merdivenlerden çıkan savcımın yanındaydım artık... Galiba ucuz atlattım, evet:) 

Yukarıdaki afiş de adliye binasının içinde asılıydı, mesajını sevdim daha çok, kelime oyunu akıllıca... Aslında bir fotoğraf sergisi afişi ama? Akşam da yoga çalışmam vardı zaten, sevgili Ülkü hocam tatlı tatlı canımızı çıkardı gene sağolsun, böylece bu dünyanın saçma-sapan dualist  illüzyonlarından kurtuldum, hepsini unuttum:)

Hiç yorum yok: