2 Ekim 2012 Salı

Ekim'in elinden tuttuk...


Geçen Pazar günü sabah saatlerinde, Koç burcunda gerçekleşen dolunayla birlikte Ekim'in elinden tuttuk, artık kışa doğru yürüyoruz. Ayrıca; Antik Maya Takvimi'ne göre 1-13 Ekim tarihleri arasında sürecek ''Fırtına Trekanası''na da girmiş bulunmaktayız. Kişisel fırtınalarla yüzyüze gelme dönemi yani... Astrolojik olarak savaşçı-mücadeleci Mars gezegeninin etkileri de devam ediyor, ''hak ve adalet'' kavramları  öne çıkıyor. Haydi hayırlısı diyelim, bizlerin ve bütünün en yüksek hayrına, kolay OLmasına niyet edelim...

Öte yandan; bitişler, sonlanmalar, vedalar da devam ediyor. Geçen hafta bir kişi daha azaldık, emekli TRT spikerlerinden sevgili ağabeyimiz, değerli büyüğümüz Gürsu Arat'ı ilahî ışığa uğurladık. Bilhassa işlerimiz sebebiyle nadiren biraraya gelebildiğimiz spiker yemeklerinde onu çok arayacak gözlerimiz. Meslek hatıralarıyla bizi güldürmesini, o hem tok, hem de yumuşak güzel sesini, lezzetli Türkçesini  özleyeceğiz. Melekler kılavuzun OLsun Gürsu Ağabey, iyi ki tanıdık seni, güle güle... 

Yoga devam ediyor ve ciddî bir manî olmadığı müddetçe devam edecek. Yoga Academy'den değerli hocam Ülkü Başer'le çalışmak çok keyifli, ilk derslerde yapılamayan, pes edilen bazı zor duruşları artık kolaylıkla yapabiliyor olmanın sevinci eşsiz, giderek daha esnek olmak ve bunu hayatın her alanında hissetmek harika, teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim...

Arka parkta bir müddettir terör estiren kuduruk ergen çetesini ''155 Polis İmdat'' ekiplerinin yardımıyla artık çökertmiş olduğumuzu düşünüyorum, kendilerine kalpten teşekkür, sağolsunlar. Bundan böyle daha az yakası açılmadık küfür, daha az gürültü-patırtı, daha az çevre hasarı ve kesinlikle daha çok huzur olacağına inanıyorum. Geçen günlerden birinde, hepsinin okulda, derste olması icap eden sabahın sekizbuçuğunda parkı basıp, haykırış ve küfür-kıyametleriyle milleti yataktan sıçrattıklarında bardağı da taşırmış oldular, aman bizden uzak, Allah'a yakın OLsunlar, hayırlısıyla ıslah OLmalarını da gene O'ndan diliyoruz zaten. Amiiiiiiin...

''Bu yılın Çanakkale Savaşı'nı konu alan ilk filmi Sinan Çetin'den geldi. Savaşa, zafere, şehit olmaya güzelleme yapmak yerine barışı öven, bunu da oldukça sıradışı şekilde yapan bir film Çanakkale Çocukları...'' demiş sevgili Ömür Gedik, nitelemesine bütünüyle katılıyorum. İlk fırsatta izleyeceğim, bir kere Demir Demirkan var filmde, ayrıca Yavuz Bingöl var, ve ben savaşın tam karşıtı neyse, daima onu desteklemekten yanayım. Unutmayalım; bir şekilde ''zafer''den bahsediyorsak, ''savaş''tan da bahsediyoruz demektir ve dünya varoluşundan bu yana savaştan yeterince bahsetti, artık bitebilir yani bu bahis!..

''Vicdan azabı denilen şey, insanın korkuları nedeniyle atamadığı ve sonrasında pişmanlığını yaşadığı adımlardır... Eğer vicdan azabının sebebi olan kişi bu dünyadan göçüp gittiyse, bu geri dönüşü olmayan bir sonuçtur çünkü artık herşey -di'li geçmiş zamana aittir. Ama hâlâ nefes alıyorsa, bu devam eden bir süreçtir. Ya seni affederek, sıradan birine dönüştürüp cezalandırır ya da affedemez, kalbinin tahtına tutsak eder. O zaman sen de nefes alamazsın ve kendi esaretinde can verirsin. Neticede kötü bir durum...''

''Evet, senden çok hoşlandım ama seni sevmedim Yaman. Çok istedim ama seni sevemedim. Neden biliyor musun? Çünkü sen garanticisin, ben savaşçıyım. Bir korkaktan cesur bir savaşçı yaratabilmek için çok çabaladım ama olmadı. Bu yüzden sen başkasına aitsin, bense hayâllerime aitim...''
Nuray KAYA/Bavul romanından alıntı.

Genç meslekdaşımın ilk kitabını genel olarak sevdiğimden bahsetmiştim daha önce, oldukça zor bir konu seçmiş olmasına rağmen üstesinden gelmiş, evet. Tekrar tebrik etmek isterim...

Ve; artık bizim de Portekiz seyahati için bavul hazırlama vaktimiz yaklaşıyor. İki hafta sonra bu gecenin sabahında yola revan olacağız Allah'ın izniyle. Lizbon'daki evimize daha gitmeden aşık olmuş vaziyetteyiz, tıpkı ''İçinden Tramvay Geçen Şarkı'' gibi ''Önünden Tramvay Geçen Ev'' diyoruz ona:) Burada ve burada rezervasyonlarımız yapılmış bile, hangi akşam hangi fado barına gideceğini dahî önceden tespit etmiş gezginleriz yani, ''fado'' nedir derseniz, önce bizim köpek kız Fadik'in kısa adıdır, sonra da şudur der, iflâh olmaz bir Portekiz ve fado tutkunu olan değerli meslekdaşım, güzel arkadaşım Saadet Baykal'ın kulaklarını çınlatırım:) Avrupa'nın en batı noktasına yapacağımız bu seyahatin her anlamda güzel geçmesine niyet ettik, tezahür ettirene hâmdolsun, ve öyledir...

Ekim ayının ilk yazısının sonunu Dalai Lama bağlasın istedim, barış ve sevgi dolu varlığına çoook uzaklardan, ama bir o kadar da yakından teşekkür ederim...

''Sevdiğiniz kişilere uçabilmesi için kanat, kalabilmesi için kök ve dönebilmesi için sebep bahşedin...''

''İlâhî OLan''ın kutsal iradesiyle varettiği herkese ve herşeye hürmetle, iyi haftalar, namaste...



2 yorum:

serpil dedi ki...

''Sevdiğiniz kişilere uçabilmesi için kanat, kalabilmesi için kök ve dönebilmesi için sebep bahşedin...''
Ne kadar güzel bir cümle bu, ve çok derin.Teşekkürler :)

Handan Demiralp dedi ki...

Dalai Lama:) Ben de çok sevdim. Teşekkürler karşılıklı, sağolun...