6 Eylül 2012 Perşembe

İkinci...

Kollektif bir huzursuzluk hali içindeyiz, evet... Çünkü ''nedenleri-niçinleri'' sorgulamaya, üzerinde detaylı düşünmeye falan değil, ''eh işte, idare ediyoruz''lara, ''n'apalım, öyle yuvarlanıp gidiyoruz''lara alışkın kodlarımız var. Mevcut alışkanlık düzenlerimizi değiştirebilme ihtimâli olan herkes ve herşeyden ödümüzün patlaması bu yüzden, kendimizi vaktiyle içine yerleştirdiğimiz o sözde güvenli kutulardan çıkmak ve olan-bitene bir de dışarıdan bakmak hiç işimize gelmiyor. Şartlar bizi kutumuzdan dışarı çıkmaya zorlayınca da huzursuzlanıyor, tersleniyor, saldırganlaşıyoruz. Böyle yaptıkça, dışarıdan gelen ''değişim/dönüşüm'' baskısı giderek artıyor, olaylar gitgide yakınlaşıyor, o pek güvenli sanılan kutuların çeperlerini zorluyor, ''var'' zannedilen nice şeyin aslında hayli zamandır ''yok'' olduğu farkediliyor, vaktiyle ertelenmiş-ötelenmiş, üzerine toprak atılıp görmezden gelinmiş  bütün hakikatlerle yüzleşmek zorunda kalmak da doğal olarak kendi içinde başka travmalar doğuruyor, büyük sancılar çekiliyor, benim etrafımda ve ülkem genelinde gördüğüm, gözlediğim açıkca bu...

Bugünkü Habertürk gazetesinde, ''Travmalarımız'' başlıklı bir yazı yazmış Elif Şafak. Yazısının sonunda dediği bana göre önemli:

''Oysa halının altına süpürülen her trajedi, bir şekilde çıkıyor yeniden. Bastırılan geri geliyor. Önümüzdeki dönem travmalarımızla sükûnet ve olgunlukla yüzleşmemiz şart, tabii eğer yeni travmalar açılsın istemiyorsak...''

İsteyen gündem yazısı olarak yorumlasın, isteyen özgelişim açısından değerlendirsin. İkisine de uyar, ben ikinciyi seçtim meselâ. Hayırlı farkındalıklar...

Hiç yorum yok: