28 Ağustos 2009 Cuma

Akışa bakış...

Bu gerçek bir ikaz yazısı; ve tabii pekçok soru açıyor insanın zihninde... Meselâ; acaba nasıl gezilebilir uygunsuz vaziyette? Bu vaziyetin uygunsuz sayılabilmesi ve adamı o şekilde gezmekten alıkoyması için hangi şartların biraraya gelmesi gerekmektedir? Kafeterya bölümünün bu konudaki ölçü sistemi nedir, peki diğer bölümlerde uygunsuz vaziyette gezmek serbest midir? Bu yazıyı bilgisayarda yazdıktan sonra çıktısını alıp duvara asan kişiye göre ''uygunsuz vaziyet'' nedir? Gibi, gibi... Ben işin içinden çıkamadım, sayfamın ismi ve kimliğine uyduğu için buraya aldım, o kadar, bilemem gerisini...
Herkes yalnızdır aslında, bu varoluşun kaçınımaz gerçeğidir... Dıştaki kalabalıklar içteki tenhalığı değiştirmez. Herkesin içinde kimsenin giremediği, giremeyeceği saklı bir oda vardır, yerini odanın sahibinden gayrısı bilmez. Oradaki sessizliği gürültüye boğamaz kimse, o başka hiçbir sayıyla çarpılmaz, toplanmaz ve bölünmez. Sayısal karşılığı, iç basıncı, ısısı, derecesi zaten yoktur, ölçülmez. Herşey biter, birşey bitmez...

Düşünce enerjidir, enerji ise herşey... Bu sebeple; birilerinin canını haksız yere acıtmadan önce uzun uzun düşünülmelidir. Herkes herşeyden sorumludur çünkü, fatura sadece ve her zaman asıl sahibine kesilmez. İçsel niyetleri belki kimse bilmez ama biri var ki; O'ndan hiçbirşey saklanamaz, gizlenemez. Bu öyle sevimli niyet tavşanlarına niyet çektirmeye benzemez. Hakiki bir haksızlığa uğramışlığın acısı zihinden yükseldiyse bir kere, artık geri dönmez. Küller küllere, tozlar tozlara, canlar toprağa, düşünceler ise evrenin sonsuzluğuna karışır. Hak bir kere çiğnenmişse eğer ''hakkımı helâl ettim''in mânası yoktur artık, ne çare, evrenin yasaları böyle çalışır... Düşünceler çocuk bileklerimize bağlı sicimlerini kopartıp gökyüzünde kaybolan uçan balonlardır. Bu yüzden dikkat edin düşüncelerinize, niyetlerinize, yapıp ettiklerinize, kimsenin hakkının hırkasını giymeyin üzerinize, unutmayın; acıtan acıyacak, inciten incinecek, yakan yanacaktır. Hayat yüzünüze tutulan ve sizi yansıtan bir aynadır, ve hep öyle olacaktır...


''HAKİKATİN NE DENLİ FARKINDAYSAM, O DENLİ SESSİZ KALIRIM...''
Anthony STRANO


Ek not: Ankara'daki hikâyemizin sevgili ''olay yeri muhabiri'', canım çocukluk arkadaşım Baturhan Atabey şu anda gayet uygunsuz bir vaziyet içinde, evinde yatıyor. Kötü bir şekilde ayağını burkmuş, alçılı fotoğrafı ve haberi az önce geldi. Ne diyeyim Batos'cuğum, gelmiş-geçmiş olsun, tez iyileş, ayağa kalk, elbet vardır bunun da bir hayrı, bize görünmeyen bir hikmeti...

4 yorum:

Demet dedi ki...

Handan, yazının tamamını her zamanki gibi bitmemesini umarak okudum ama son paragrafın öyle güzel ve etkileyici ki anlatamam. İzninle yazıcıdan çıktı alıp işyerimde gözümün önüne asacağım. Eline ağzına sağlık güzel insan. Sevgiler...

Handan Demiralp dedi ki...

O güzellik senden evrene yansıyandır sevgili Demet; biliyorsun, hepimiz aynayız çünkü:) İzin istediğin için çok zarifsin, elbette dilediğin şekilde kullanabilirsin. Faydası olması dileğim, sonsuz teşekkürüm ve çok sevgimle...

Adsız dedi ki...

Yine cok güzel yazmissiniz, yazdiklarinizi ben de her defasinda keske bitmese diyerek okuyorum.
Iyi ki varsiniz ve iyi ki yaziyorsunuz. Tesekkürler ve sevgiler.

Zeynep

Handan Demiralp dedi ki...

Değerli Zeynep; yazılarıma gösterdiğiniz ilgi için asıl ben teşekkür borçluyum. Umar ve dilerim ki; okurlarımın hayatına dokunsun, düşündürsün ve bazı şeyleri değiştirebilsin yazdıklarım... Çünkü yazdıklarımın hepsi benim hayattan damıttıklarım, sadece bende kalmalarını istemem. Çok sevgimle...