25 Ocak 2010 Pazartesi

Şu Afyon'dan soğuk gelir, kar gelir...

Böyle bir türkü yok tabii, ben uydurdum:) Afyon sucuğu, lokumu, kaymağı, Zafer Abidesi, Karahisar Kalesi ve şifalı termal suları ile tanındığı kadar soğuğu ile de meşhurdur, mâlûm... Biz DSİ'nin 150 tesisinin toplu olarak açılacağı merasimden evvel Afyon Atatürk Spor Salonu'nun yolunu tutmuşken kar atıştırıyordu ve belli ki hava kendince bazı sert sürprizlere hazırlanıyordu! Önce boş salona şöyle bir baktık, herşey yolunda görünüyordu ve artık son hazırlıklar yapılıyordu...

Sonra; merasim boyunca sahne üzerinde olacağımdan çantamı, fotoğraf makinemi ve benim ''Çokomel'' olarak adlandırdığım pembe, şişman paltomu koyabileceğim emniyetli bir yer bulmak gerekir. Bu genellikle tonmaysterin görev yapacağı mikser masasının bulunduğu mevkîdir, sahneye yakındır, gerektiğinde ulaşılabilir, göz önündedir. Bu noktada program akışı ihtiyaten son bir kez kontrol edilir, notlar düzenlenir. Az sonra halk içeri alınacak ve salon kalabalığın enerjisi ile ısınacaktır...

Ses ve görüntü ekibiyle son görüşme de mühimdir; herkes karşılıklı olarak taleplerini sıralar, oluruna-olmazına bakılır, bir orta noktada buluşulur, o şekilde başlamaya ve bitirmeye karar verilir. ''Ses kontrol, bir-ki, bir-ki, ses kontrol'' vaziyeti de o sırada halledilir, sorun varsa giderilir. Artık sıra ''Çokomel''i sırttan çıkarıp birkaç saatin geçirileceği sahnedeki yeri almaya gelmiştir...

Bana göre bütün telâş başlayana kadardır, işe başladıktan sonrası artık kolaydır. Eğer çok kayda değer bir aksaklık yaşanmaz ise, program başlar, su gibi şırıl şırıl akar ve biter. Bu yüzden program esnasında bana müdahale edilmesini sevmem, ben elime mikrofonu almışsam gerisi artık benimdir, çıkabilecek olası sorunlar da zaten tarafımdan halledilir. Elektrik kesilebilir, tanıtım filmi zamanında girmeyebilir, muhtelif aksaklıklar yaşanabilir ama ''sunucu''luk mesleği bütün bunlara baştan hazır olmayı ve her hâlükârda vaziyeti toparlama ustalığını gerektirir, bu işin tabiatı böyledir. Mikrofonun elimde olduğu zamanları severim, o zamanlar bütünüyle benimdir, sözcükleri ve zamanı yönetmek mesleğimin kendine has keyfidir. Afyon'daki program başından sonuna yolunda gitti, maşallah hiçbir aksaklık yaşanmadan başladığı gibi bitti. Aslen Afyon- Emirdağ'lı olan sanatçı Kubat'ın verdiği konser de programa müzikâl bir lezzet ekledi. Sahnede, işimle meşgûlken hiç üşümedim ama sahneden indiğimde hissettiğim ilk şey üşümekti zira program müddetince dışarıdaki hava daha da soğumuş, adamın iliklerine iyice işlemeye niyet etmişti! Hemen benim pembe ''Çokomel''i koyduğum yere koştum, sırtıma geçirdim, dışarı çıkar çıkmaz yüzüme çarpan tipik Afyon soğuğuna içeriden hazırlıklı şekilde gülümsedim:) Sucuk benim kapsama alanıma girmiyor haliyle ama itiraf ediyorum, evet, arabada birkaç kaymaklı lokum yedim, ve bundan hiç de pişman değilim... Özetle; gittim, gördüm, sundum, karlı-buzlu yolları aşıp geri geldim efendim...

Ek ve de dip: Fotoğrafları çeken ve kendi muhabirlik görevi yanında  ''olay yeri foto muhabirliği''ni de üstlenen Meteoroloji'nin Sesi Radyosu ekibinden Murat Doğan'a teşekkür ederim...

Hiç yorum yok: