6 Ocak 2010 Çarşamba

Keçi yolu...

Bugün Seferihisar'daydım. Ekibimizle beraber Seferihisar'lı işadamı Sn.Özer Türer'in çiftliğini ziyaret ettik ve oradaki Saanen ırkı keçilerle halleştik. Yukarıdaki fotoğrafta ortada gördüğünüz keçi objektife dönüp gülümsedi, bu güzel ifadeyi kaçırmadık tabii, hemen yakalayıp çektik:)

Bu çiftlik son derece modern şartlarda düzenlenmiş; içeri girerken beyaz bir gömlek giymeniz, ayaklarınıza çizme şeklinde bağcıklı özel galoşları geçirmeniz ve dezenfektan sıvıya basarak içeri mikrop taşımamanız şart. Çünkü bu kapalı bölümde gebe veya lohusa dişiler ile yenidoğanlar bulunuyor. Oğlakçıkların çoğu henüz birkaç günlük, şansıma dünyaya daha yeni merhaba demiş olanlar da vardı, sevdim, sevdim, bi daha sevdim, seve seve bitiremedim bu güzellikleri:)

Bu kuzucuk da ''Sakız'' cinsi imiş, kara kulaklı, kara suratlı, bir de ayakları aynı renkten çoraplı. Öyle minik ve öyle tatlıydı ki; hani ''koy cebine, yürü git'' hesabı:) Ama anacığı telaşlanmasın diye fazla mıncıklamadım onu, zaten o sırada doğumhanede başka hayvanlar da yeni doğum yapmaktaydı, bana göre görecek, izlenecek ve öğrenecek daha çoook şey vardı...

Ormana keçi sokmak artık yasak, sağlam cezası var çünkü bizim ülkemizde hayvancılık dendi mi hayvanını profesyonel yemle beslemek, sağlığını-sıhhatini ve verimini gözetmek ilk akla gelen şey değil ne yazık ki... Bilgisizlik ve geleneksel yöntemleri terk etmeye direnmenin yanında, imkânların kısıtlı olması da bunda etken tabii. O sebepten; ''saldım ormana, Mevlâ'm doyura'' mantığı geçerli olmuş hep. E bu da keçi kardeşim, karnını doyurmak zorunda, kabuk kemirecek, filizleri, sürgünleri çıtır çıtır yiyecek, alttakileri halledince ayakları üzerinde dikilip bir üst kademeye geçecek, elbette keçiliğini yapacak. Neticede bu vaziyet orman varlığını tehdit eder olacak ve ormana keçi sokmak haliyle yasaklanacak. ...Tı; yasaklandı da. Şimdi yapılması gereken şu; eldeki yerli keçi ırkını ormanın dalıyla-filiziyle beslemek yerine sağlıklı ve verimli ırklarla melezleyerek+ başka organik yemlere yönelerek  daha fazla süt verimi elde etmek ve bu sayede hem hayvancılığı desteklemek, hem de orman varlığını muhafaza etmek... Gereken genetik kaliteye (eğer bilinçli ve bilimsel çalışılırsa elbette) birkaç senede ulaşmak mümkün. Çünkü bizim yerli ırkların süt verimi düşük, halihazırdaki vaziyetle keçi beslemenin kârlı bir tarafı yok. Ya keseceksin (-ki; bu bana şiddetle ters!), ya öyle kör-topal idare edeceksin, hayvanlar habire düşük yapacak, hastalıktan, bakımsızlıktan devrilip devrilip gidecek, kendiliğinden azalacak  ya da melezleyip verimini arttıracak, kaliteli süt üretiminden para kazanacaksın. Özer Türer Bey'in Saanen melezleri buna açık örnekti, şimdi kolları sıvayıp bunu üreticiye anlatma ve kademeli değişim için her şekilde destekleme vakti. Geleneklerine sıkı sıkıya bağlı üretici göz önünde tutulduğunda hayli zor gibi görünse de, bütünüyle imkânsız değil. Aksi halde keçi ile orman arasındaki ''uygunsuz vaziyet''in neticeleri pek de sevimli olmayacak gibi...

Gittim, gördüm, sevdim, dinledim, öğrendim, döndüm. Ben de mevcuttur o ''keçi inadı'' denen şeyden ya, anlatmaktan, açıklamaktan kolay kolay vazgeçmem gari! Çünkü ortada durmakta apaçık bir mecburiyet hali, öte yanda rahmetli Vasfiye Teyze'mizin pazen sütyenli Maltız keçilerinin sevimli hayâli, ama bir şekilde muhakkak çözülmeli bu ''aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık'' problemi... Efendim? Duyamadım? Biri ''meeeee'' mi dedi?..

Ek ve de dip: Bu ''keçili geçmiş zaman'' fotoğraflarını gene bizim olay yeri muhabirlerimizden Arif Çiçek çekti:) Teşekkürle...


Hiç yorum yok: