20 Aralık 2009 Pazar

Concentration-2...



Eldivenimi çıkardım, ben dünyaya gelmeden yıllar önce, zayıf da olsa bir umuda sarılarak bu dikenli telleri aşmaya çabalamış insanlar gibi çıplak elle tutundum bu acıtıcı engellere, artık elektrik yoktu tabii, sadece izleri kalmıştı geriye...

Biraderimin incelediği  okul sırasına benzeyen bu tuhaf şey de nesi diyorsanız?..

Cevabı fazla gecikmeden geliyor zaten; artık Dachau'da ''PEKİ AMA NEDEN?'' sorusu dışında cevaplanmamış soru kalmamış gibi. Herşeyle açık açık yüzleşiliyor, inkâr falan yok, belgeler, fotoğraflar, rakamlar ortada, herşey herkese açık durumda... Da; bu saatten sonra neye ve kime fayda?..

O ahşap masadan kalkabilen olursa vaziyeti bu oluyor, artık sizin dayanma gücünüze kalmış birşey, biraz güçlü-kuvvetli iseniz bir ihtimâl dayanabilirsiniz ama değilseniz?.. Hiç önemi yok, ne yapalım, kısmet, şansınıza küsün! Nasılsa birazdan göreceğiniz fırınlar insanlardan geriye kalanları bütünüyle ortadan kaldırmak üzere gürül gürül yanıyor...



Bu duvar ''bunker'' denen insan depolarının arka tarafında, orta yerde, öyle anlamsızca duruyor. Ama buradaki herşey gibi, onun da varlığı boşuna değil, bir işi ve işlevi var tabii... Üzerindeki kurşun delikleri dünlerde yaşananları bugünlere anlatıyor. Kurşuna dizme duvarı burası, dibinde soğuktan üşüyüp buruşmuş bir gül vardı, herhalde birkaç gün önce oraya bırakılmıştı. Alsam mı diye düşündüm, sonra vazgeçtim, hayır, o gül orada kalmalıydı, üzerine kar yağmalı, soğuk vurmalıydı, fotoğrafını çekip öylece, olduğu gibi bıraktım...


 
Dachau Toplama Kampı'nda, o zamanın doktorları tarafından bazı faydalı (!) tıbbî deneyler yapıldığı da biliniyor. Bu fotoğraflarda bir basınç deneyinin denek üzerindeki etkileri görülüyor. Ne yapsın gariban; o da kendince bilime ve insanlığa böyle hizmet ediyor :(


Ve işte yolun sonu; tesis edildiği halde kullanılıp-kullanılmadığı konusunda net bilgi bulunmayan ''gaz odası'' ve kesinlikle tam kapasiteyle kullanılmış olan ''krematoryum'' yani ''insan yakma fırınları'' bu binanın içinde bulunuyor. Kamp içinde en çok ziyaretçiyi bu bölüm çekiyor. Buraya ulaşabilmek için kampın son kısmına doğru epey yürümek icap ediyor...


Ben birşey söylemesem? Zira o günlerden kalma bu fotoğraf gerekeni söylüyor...



Fırınlar yorgun, fırınlar artık boş, soğuk ve sessiz... Küller küllere, tozlar tozlara karışmış çoktan, bacadan duman tütmüyor. Her taraf temizlenmiş, hani özellikle arasanız da bir zerre küle rastlanmıyor...


Dachau Toplama Kampı savaş sonrası uzun yıllar kapalı kalıyor, bu kampta hayatını kaybeden ya da Amerikan askerlerinin gelişiyle son dakikada kurtulan insanların yakınlarının ve bazı sivil toplum kuruluşlarının ısrarlı çabaları neticesinde, ancak 1965 senesinde ziyarete açılıyor. Bilgiler, belgeler, mekânlar düzenleniyor. Mahkûmların kaldığı bölümlerden sadece biri muhafaza edilip, diğerleri yıkılıyor. Bugün yıkılanların yerinde sadece numaralar mevcut, o geniş alan öylece, bomboş önünüzde uzanıyor. Ne bir ağaç, ne bir bitki, sadece binaların zemindeki izleri, o kadar... Yakma fırınları dahil, herşeyi mahkûmların yaptığı bu kampın geniş içtima alanında bugün artık sadece bir anıt bulunuyor. Haklı olarak incitici, korkutucu, insanı irkilten bir anıt bu. Bu sebepten, pencerenin pervazına dayanıp  içeriden çektiğim bu fotoğrafı bana yetiyor,  yanına gitmek ve oradan da resimlemek doğrusu hiç içimden gelmiyor...


Dünyamızda halen olan-bitenlere bakılırsa; zaten bu anıt da  insanlığın gayet zayıf olan hafızasını güçlendirmeye ve yaşananlardan ders çıkarmasına yetmiyor!..


Ve ''fırın'' kelimesindeki o tanıdık sıcaklık çağrışımı Dachau krematoryumundaki fırınların önünde hiçbir halta yaramıyor,  bu fırınların önünde insanın elleri, ayakları, bedeni, ruhu; kısacası  cümle varlığı daha fazla üşüyor, buza kesiyor! Bu noktada artık size dair herşey hızla donma sınırını geçiyor...

Dachau Concentration Camp kimbilir daha ne kadar orada duracak, üzerinden kimbilir kaç mevsim, içinden daha kimler gelip-geçecek? Ama benim hikâyem burada bitiyor...

"Dear God, make me dumb, that I may not to Dachau come..."

(Ve bir de film repliği; Alejandro González Iñárritu'nun unutulmaz filmi ''Paramparça Aşklar ve Köpekler/ Amores Perros''tan: "Tanrı bulanık görmemi istiyorsa ben de bulanık görürüm...")

2 yorum:

silgi dedi ki...

Devlet bulanik görmemizi istemis cocuklugumuzdan, ilkokul siralarimizdan bu yana, bizler de bulanik görüyoruz bir cok mevzuyu günümüzde.

Dachau"dan Auschwitz"den dem vuruken insan Diyarbakir cezaevini, Ulucanlari, Dersim daglarini ,unutmamali diye düsünüyorum.

Handan Demiralp dedi ki...

Kılavuz akıl ve yürek olmalı değerli Silgi; bize dayatılan o resmî (!) tarih bilgileri, başkalarının ilkeleri ve başkalarının doğruları muhakkak bir yerde duvara tosluyor çünkü. İnsan onurunu hiçe sayan heryeri, her uygulamayı, ayırımcı ve düalist her fikri aynı seviyede ve aynı şekilde onaylamıyor, karşısında duruyor ve daima evrensel bütünlüğü savunuyoruz... Ya da en azından ben öyle yapıyorum. İnsanlığın bellek kapasitesini kaç GB'lık kartla çoğaltabiliriz ki, kılavuz akıl ve yürek olmalı... Sevgi ve teşekkürle...