5 Mayıs 2010 Çarşamba

Yarasa kollu kazak...

Bir kedinin nerede uyuyacağına siz karar veremezsiniz, kedi kendisi karar verir. Evin dört tarafı minderlerle, uyku sepetleriyle, kedi yataklarıyla dolu olsa da; bu bir ölçü değildir. Kedi; salon duvarına monte edilmek için yeşile boyanmış duvarın kurumasını ve şu sırada Paris'te, muhtemelen Montmartre'da kahvesini içmekte olan sevgili biraderimin yurda dönmesini  bekleyen kocaman televizyonun henüz açılmamış mukavva kutusu üzerinde, sanki dünyanın en rahat ve en uyunası yeriymiş gibi, bu şekilde uyuyabilir! Bırakalım uyusun efendim, kedilerin işine karışmamak gerekir...

Dünkü gece yayınına gelen bir istekle, büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içinde öğrendim vefatını; TRT FM'in ve benim en sadık, en vefalı dinleyicilerimizden, Adana-Ceyhan'lı kardeşimiz Alican Ekiz Pazartesi günü kutsal ışığa gitmiş:( Ben kanser ameliyatlarım için Ankara Numune Hastanesi'nde yatarken gönderdiği mesajları ve benim fotoğraflarımdan özene-bezene yaptığı kolajları hüzünle hatırlıyorum. ''Aynı hastanede yatmışız sizinle Handan Abla...'' diyordu, gencecik kalbindeki ciddî problemle, defalarca ameliyat olarak, sürekli tedavi halinde yaşıyordu. Tam bir TRT FM tutkunuydu, hemen hemen bütün ekipleri, hepimizi tanıyordu. Demek buraya kadarmış, ne denebilir? Sabah eve gelince sevgili Alican için bir tütsü yaktım, ailesine sabır, onun yoluna aydınlık diledim. Daima ışıklarda olsun, huzurla uyusun. Çok erken tamamladın ya hikâyeni, güle güle Alican Ekiz kardeşim:(

Kastanyetlerim uyduruk tarafından, farkındayım, şu acemî turistlere ucuz yollu kaktırılanlardan yani... Hakiki kastanyetin fiyatı epeyce tuzludur, turistler onlara pek itibar etmez. Çok net hatırlamıyorum ama, galiba ben de bunları henüz çaylak turist olduğum o ilk gidişlerimden birinde almıştım. Olsun, zaten kullanmayı da bilmem ama arada uyduruk kastanyetlerimi elime alıp, kendimce takırdatarak flamenco dansı yapmayı denerim. Bir aksilik olmazsa, Mayıs'ın 15'inden sonra çok özlediğim 2.memleketim İspanya'ya gidiyorum ya, kimbilir, belki bu defa oradan artık kastanyet kullanmayı öğrenmiş olarak dönerim...

Hakkındaki korkutucu efsaneler bir yana; ben yarasaları severim. Muhteşem canlılardır, bugün insan hayatında radar ve sonar sistemleri mevcutsa bu onların sayesindedir. Dünkü gece nöbetinde, sabaha karşının koyu karanlık saatlerinde tuvalete gitmem icap etti, manyetik kapıyı açmaya çalışırken radyonun koridorunda uçuşan birşey farkettim ve önce kırlangıç zannettim. Hani açık bir pencereden ya da teras bölümünden yanlışlık eseri içeri dalmış olabilirdi, hiçbir yere çarpmadan, düzenli turlar atarak uçuyordu. Sonra yan koridorlardan birine daldı ve görülmez oldu. ''Allah Allah, tuhaf?..'' diyerek camlı kapıyı açtım, peşinden ben de karanlık koridora daldım. Kapalı pencerenin önündeki büyük çiçek saksısından başka hiçbirşey görünmüyordu koridorda, ama uçuşan varlık muhakkak orada olmalıydı, saksıya doğru ilerledim. İçindeki çiçeğin dik durması için konmuş çıtanın üzerindeydi, hafifçe kıpırdandığında farkettim. Karanlıkta çok net görünmüyordu ama başaşağı durmaya çalışmasından kırlangıç değil,  yerli ırk bir ''chiroptera'' olduğunu anlamam uzun sürmedi. Kanadı çiçeğin çıtaya sarılı olduğu ipe takılmış gibiydi, yavaşça, korkutup ürkütmeden sırtına elledim. Yumuşacık, kadifemsi tüylü sırtına dokunduğumda da uçmayınca yardım getirmem gerektiğine karar verdim. Stüdyoya geri döndüm, teknik yönetmen, yapım asistanı ve prodüktöre vaziyeti anlattım, onu incitmeden tutabileceğimiz bir bez falan bulmalıydık. Sevgili Ümit ''benim kazakla tutalım'' dedi, yayın ekibiyle birlikte cümbür-cemaat tekrar yarasa köşesine gittik. Halen oradaydı, yarasaların aydınlığı sevmediğini bilsek de koridorun ışığını yakmalıydık, aksi halde ona zarar verebilirdik çünkü ortalık çok karanlıktı. Işığı yaktık, ben kazağı elime sararak tutmayı denedim ama olmadı, kanadı ipe takılmıştı. Pencereyi açtım, sonra Ümit saksıyı yavaşça pencereye doğru yaklaştırdı ve açık cama doğru eğdi. Saksıyı biraz silkeleyince yarasamızın kanadı takıldığı yerden kurtuldu ama tuhaftır, hayvancık gene uçmadı, sanki yerinden memnundu. Elimdeki manyetik kapı kartıyla onu hafifçe iteleyince bu yardımı geri çevirmemeye karar verdi sanırım, yoksa sabah olacak, ortalık aydınlanacak ve onun için herşey çok zorlaşacaktı. Açık pencereden hafif bir hışırtıyla uçup gitti. Umarım kazası -belâsız yuvasına ulaşmış ve hemcinslerine yaşadığı bu tuhaf hadiseyi tipik bir ''uygunsuz vaziyet'' olarak anlatmıştır...

Yapım asistanı sevgili Adnan; fırsattan istifade derhal korku filmlerine atıf yaptı tabii, ''abla bak tam arkandayım, bir Alfred Hitchcock filmi karakteri tadındayım, eğer yarasa uçar da çığlık atacak olursan benden medet umma haa, ona göre...'' diye diye gene de peşimden ayrılmadı:) Öyle ki; prodüktörümüz sevgili Ferhan ''ay, ben hiç yarasa görmedim, çekilin, daha yakından bakayım...'' telâşındayken Adnan fonda hâlâ ürkünç vampir hikâyeleri anlatmaktaydı. Ümit ise her zamanki sükûnet ve ciddiyeti içinde, yarasayı kurtarma operasyonuna teknik destek vermekle meşgûldü. Bana gelince; o sırada yarasanın ne düşünmekte olduğunu merak ettim en çok, gecenin köründe yanlışlıkla girdiği bu kapalı mekânda, başına toplanan bu acaip insanların ona zarar vereceğinden korkar gibi değildi zira, minik parmaklarıyla çiçeğin dallarına tutunmuş, öyle, sessizce bekliyordu. Nihayet onu gecenin karanlığına, ait olduğu hayata uçurduk ve bu huzurla işimizin başına döndük. Ümit'in kazağı kurtarma operasyonunda kullanılamasa da, artık o meşhur ''yarasa kollu kazak''lardan biri oldu bana göre, bu muhteşem ve çok sevimli uçan memeliyi kurtarma operasyonuna heyecanla iştirak eden sevgili yayın ekibime ve yayınımıza farklı bir aksiyon katan şaşkın yarasamıza gönülden teşekkürle. Kendisini sürpriz bir Hıdrellez armağanı olarak kabûl ediyorum, bu vesile ile tüm temiz ve güzel niyetlerin bütünün hayrına gerçekleşmesini diliyorum:) Ve müsaadenizle; ben şöyle sıkı bir kahve içmeye, ayılıp uyanarak artık hayata karışmaya gidiyorum...

5 yorum:

Hasan dedi ki...

Handan Hanım merhaba. Öncelikle sevgili Alican Ekiz'in vefatına bir TRT FM dinleyicisi ve bir vatandaş olarak çok üzüldüm. Alican'a Allah'tan rahmet kederli ailesine,sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. 15 Mayıs'dan sonra İspanya yolculuğunuzdan bahsettiniz inşaalah bu yolculuğunuz bu ayrılışınız uzun sürmez,çünkü Dönüş zamanınızı yazmamışsınız. Dün gece ekip olarak yarasa için yaptıklarınız, bu konularda ne kadar hassas olduğunuzu gösteriyor.Ben şimdiden İspanya yolculuğunuz için hayırlı yolculuklar diliyorum. Adıyaman'dan sevgi,saygı ve selamlarımı gönderiyorrum. Hoşçakalın:)

Pirate/Korsan dedi ki...

Nasıl şaşırdım anlatamam, başımız sağ olsun. Onu bundan yıllar önce Üniversite 2.sınıftayken Ankara'da hastane odasında ziyaret ettiğimde sevecen sıcak kanlı güler yüzlü tertemiz bir genç olarak tanımıştım... Hatta sonrasında şimdi o da bu dünyadaki görevini tamamlamış oğlum Korsan'ı neden getirmedin Hakan Abi demişti. Arabada olduğunu öğrenince doktorlardan rica ederdik onu da alırlardı içeri demişti. Ameliyatlar çok yormuştu seni kardeşim, sen sonsuz ışıkta rahatlıkla ilerle görürsen kaybettiğimiz cümle cana selem söyle. Nur içinde yat, ışığın her daim var olsun

Handan Demiralp dedi ki...

Değerli Hasan Bey; dilekleriniz ve alâkanız için çok teşekkür ederim. İspanya'da bir hafta kadar kalacağım. Zaten oradan da her zaman olduğu gibi blog sayfama yazacağım. Selâmlarla...

Hakan Cân; benim öğrenişim de çok şoke edici oldu, anısına bir istek gelmişti, sonra teknik yönetmen arkadaşım Ümit'e sorarak detayları öğrendim ve çok üzüldüm:( Her zaman haberleşirdik, durumunun düzeldiğini sanıyordum ama demek ki yorulmuş yüreği. Allah rahmet eylesin, dualarımız ona ulaşşın. Sevgilerle...

Unknown dedi ki...

Ben de gündüz İmbat'ı dinlerken Füsun Hanım'ın anonsuyla beraber öğrendim. Çok etkilendim ki ben ne tanıyordum kendisini ne de hastalığı hakkında bir bilgim vardı. Konuşmalardan genç yaşta veda ettiğini öğrendim. Füsun Hanım onun için çalınan "uzun ince bir yoldayım" ı anons etti, bizi bundan sonra hep bulunduğu yerden dnleyecek dedi. Allah ailesine sabır versin, nur içinde yatsın...

Handan Demiralp dedi ki...

Amin diyoruz hep birlikte sevgili Nur Hanım; çok genç bir kardeşimizdi, sıhhati uzun yaşamasına müsaade etmedi. Umarım şimdi olduğu yerde artık huzurlu ve rahattır. Dualarımız onunla. Teşekkürler ve selâmlar...