3 Mayıs 2010 Pazartesi

Primum non nocere...

Başlıktaki yaygın bir deyim; bilinen anlamı şu. Latinceyi ötedenberi severim ya; bu deyimi de sevdiğim diğerlerinin arasından ayırıp başka bir yere koyarım. Görünüşte iyi niyetli olan ama neticesinde zarar veren kimi vaziyetler karşısında da kullanırım. Neyse; dün akşam İzmir TRT FM çalışanlarının bir kısmı ile, deniz kıyısında günbatımı eşliğinde harika bir yemek yedik. Bu vesile ile uzun zamandır göremediğimiz dostlarla da hasret giderdik. Bu buluşma hepimize iyi geldi doğrusu, ayrılırken en kısa zamanda tekrarı için birbirimize söz verdik...

Yeniliklerle tanışmayı severim. Yayına giderken bazı ihtiyaçlarımın temini için uğradığım küçük markette görüp aldım bunları ama henüz denemedim. Hayvanî gıda anlamında sadece balık tüketen biri olarak hayatımda tahılların yeri tartışılmaz ancak içeriğe bakınca doğrusu pek de içim açıldı diyemeyeceğim. Katkı maddesinden geçilmiyor, Nestle markası üzerinde şüphelerimin yoğunlaştığı şu günlerde ilgili ürüne dair fikrim belirsiz, hani sorulacak olursa cevabım: ''Kuşkuluyum, bilemeyeceğim, bakacağım, göreceğim...''

Bu adamla ve kucağındaki köpekle yollarımız kesişeli epey oldu. Adam ''tüm canların avukatı'' olarak bilinir, benim için ise kimliği bundan yalıtılmış, özel bir ''dost'' şeklindedir. Ahmet Kemal Şenpolat'ın ve sevgili ailesinin yol arkadaşı Pasha 18'ini devirmiştir. Geçen günkü konuşmamızda Ahmet artık ayaklarının tutmadığını söyledi,  işte o an içimdeki kemanın bir teli daha koptu sanki, sustum, ne diyeceğimi bilemedim... Belki bu derin suskunluk içinde, birlikte pekçok anımız olan Pasha ve Ahmet'in bu fotoğrafına yazımda yer vermek istedim. Ben bu fotoğrafa bakarken herşeyin hayırlısını diledim. Şu anki vaziyet hazin olsa da, hikayenin bütününü düşünerek inceden gülümsedim:) İyi bilirim, en güzel film bile muhakkak bitiyor bir yerde, ben de  bu filmin sonunun ''huzurlu'' olması için dua ettim. İçimden ''priumum non nocere'' dedim, ''gerisini evren kendi kuralları ile halleder nasılsa...'', sonra gözlerimden yanağıma yuvarlanan iki damla yaşı sildim, ruhumun buruşan yanlarını ütüledim, geçmiş haftayla beraber yazıyı da bitirdim. Şu halde;  herkese iyi haftalar efendim...

3 yorum:

Hasan dedi ki...

Handan Hanım merhaba. İzmir radyosu TRT FM çalışanlarıyla yediğiniz yemek için, öncelikle afiyet olsun ama keşke kimlerle birlikte olduğunuzdan da bahsetseydiniz(sizleri ve çalışanları isim olarak tanıdığım için söylüyorum).Yazınızın son bölümünde bahsettiğiniz Ahmet bey için çok üzüldüm ama sizinde dediğiniz gibi ''en güzel film bile muhakkak bir yerde bitiyor'' inşaallah bu filminde sonu ''huzurlu'' biter, Ahmet bey için şu durumda dua etmekten başka yapacak bir şey yok ne yazık ki. Ben sizin şahsınızda Ahmet beye çok büyük geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve Allah'dan herşeyin hayırlısını nasip etmesini diliyorum.Adıyaman'dan sevgiler,selamlar... Hoşçakalın...

Unknown dedi ki...

Geç de olsa benden de iyi haftalar Handan Hanım....

Handan Demiralp dedi ki...

TRT FM ekibinin tamamı katılamadı tabii bu toplanmaya Hasan Bey, bir kısmı başka yerde, bir kısmı da görev başında, canlı yayındaydı. Ancak; görmekten mutlu olduğumuz emekli spikerlerimiz Gürsu Arat ağabey ve sevgili Misket Dikmen aramızdaydı:) Diğerleri de tanıdığınız isimlerdi zaten, Yasemin Hanım, Oktay Durna, Sinem, Deniz, Neslihan vs, 18 kişi kadardık eşlerle birlikte... Sevgilerle.
Sevgili Nur Hanım; size de teşekkür ediyor ve selâm gönderiyorum.