17 Mayıs 2010 Pazartesi

Kader diyemezsin...

Kendimi ne vakit daralmış hissetsem, yani bir başka deyişle evrenle aynı frekansta olma halinden çıktığımı farketsem hemen gökyüzüne bakarım. O zaman içimdeki o darlık duvarlarını çatır çatır yıkarak genişler, sonsuz ve mükemmel bir bütünün değerli parçası olduğumu yeniden hatırlar ve enerjimi dengelerim. Bu vesile ile gökyüzüne teşekkür ederim:)

Arka bahçede yakaladım bu ''mor ve ötesi'' ağacının güzelliğini... Morun ötesi gene gökyüzü, gene o ferah ve geniş mavi...

Evin iki oğlu, saf ruhlarımızdan Yağmur ve Oralet birkaç gündür yeni bir durum deneyimliyorlar. Bir saat gündüz, bir saat de gece olmak üzere, günde iki defa dışarı çıkıyorlar. Dışarıdaki dünyayı yeniden keşfediyor, gördükleri herşeye farklı bir heyecanla bakıyorlar...

Bu da Oralet'in bugünkü çarşı izninden bir enstantane:) Umarız biraz kilo vermesinde faydalı olur bu yeniden dışarıyı deneyimleme... Bana gelince; yol hazırlıklarındayım haliyle. Enerjimi her daim evrenle aynı dalga boyunda tutamıyor olsam da; yani arada kızıp köpürüyorsam da bazı şeylere, genel olarak dışarıdan bakıyorum cümle olan-bitene. Ve Aykut Oğut okuyup gülümsüyorum sık sık, hem kendi hallerime, hem de sevgili Aykut'un deyişiyle ''Evrenden Torpilim Var'' mantığını hayatına bir türlü geçiremeyip, durmadan şikayet edenlere. Tavsiye ederim bu kitabı, bulursanız okuyun. İnsan, Aykut'un yaşanmışlardan yola çıkarak ve başta kendisi ile dalga geçerek anlattığı felsefeyi düşündükçe rahmetli Bergen'in kahır dolu şarkısını mırıldanıyor habire: ''Kader diyemezsin, sen kendin ettin...'' Çoğu kişi şikayet ettiği o hayatı aslında kendi elleri ile inşa ediyor, bizzat yarattığı gerçeklik boyutunu sahici sanıyor ve suçu da kadere+kendinden başka herkese+herşeye yıkıp gûya rahatlıyor ya... İşte bu kadar basit ve net aslında bütün hikâye:)

Meraklısı için: Sevgili biraderimin yurtdışından sipariş ettiği ve yolunu gözlediğimiz albüm dün nihayet benim eve de geldi. Sanatçı Concha Buika, albümün ismi ise ''Niña de Fuego'' yani ''Ateşin Kızı''... Kulağımda bu İspanyol zenci kadının harika sesi ve muhteşem flamecolarıyla onun memleketine gidiyor olmak şimdi başka türlü sevindiriyor beni:)

2 yorum:

Lale dedi ki...

Sevgili Handan,

Önce bir iyi yolculuklar ve iyi bir gezi dileyeyim. Çok sevdiğim İspanya'dan neden bu kadar tad aldığını çok iyi anlıyorum. Afiyetler olsun demeyi de ihmal etmiyorum; en güzel tapaslardan benim için de ye lütfen; sangria da iç. İspanyol olmasa da, Lila Downs'u da hararetle öneriyorum; Meksikalı olduğu için İspanyolca söyler; olağanüstü bulurum onu da.

Hani o yazının girişindeki daralma duygusu var ya, yine bir site yönetim kurulu toplantısı duyurusu okudum ve tam da öyle daraldım. Bu sene daralmama sözüm vardı; çok emek verdim çünkü. Çok zorlu geçti İstanbul'un kışı, çok hastalandılar, bir sürü ameliyatlar oldu bitti.. Derken, gündemin 13. maddesi "Sitede kedi, köpek konusunun görüşülmesi". Gökyüzüne baksam, acaba ben de senin gördüğün ve resimlediğin o maviliği görür müyüm diye meraktayım. Bir de şöyle seslenmek istiyorum, ülkemin nezih olmayı fanusta yaşamak zanneden ve hiç de sakin olmayan site sakinlerine "Aloo, Eston Çamlıevler! Ne görüşeceksiniz hakikaten ya? Hayvanlar yaşasın mı, yaşamasın mı diye mi tartışacaksınız? İki insan yanlış yere kuru mama koydu diye, hayvanlara mı saracaksınız yine?" (Bu "sarma" tabirini Kuzey Ege'li hemşehrilerimin kullandığı anlamda kullandım). Haydi şimdi hep beraber "nezih" ve "sakin" kelimelerini cümle içinde kullanalım! Handan'cığım, benim şu meşhur 10. köyü bulmama çok az kaldı. Sana sonra tarif ederim yerini. Sonraki haberleşmemize kadar, sağlıcakla kal. Sevgiyle kucaklarız.

Handan Demiralp dedi ki...

Bu ''daralma''nın çaresi engin mavi gökyüzü olabilir mi, ben de bilemiyorum Lâle'ciğim. Çünkü bu anlık, geçici bir durum değil, bu bizlerin hayatında bir fasit daire, bu sebeple halloldu, tamamdır diyebilecek noktada değiliz. Sen anlatıyorsun, gösteriyorsun, uyguluyorsun, dilinde tüyler bitiyor ve karşındakiler de bir müddet için anlamış görünüyor ama bakıyorsun ki bu gerçek bir farkına varma, anlama hali değil, gene aynı şeylerin masaya getirilmesi uzun sürmüyor. E hani tamamdı, anlamıştınız diyorsun, yok, o zaman şartlar farklıydı, şimdi böyle vs. gibi tutarsız cevaplar alıyorsun. Bunları ben de çok yaşadım. Bu ''derin'' meselenin halli için, bireylerin teker teker hayat pratiklerini ve kalıplarını, ezberlerini değiştirmeleri gerekiyor ki; güzel ülkemin halkı bunu başarmakta (hemen her konuda) son derece acemî, bu da malûm. Varoluş bilinci ve inanç bütünlüğüne dahî erememiş, nereden gelip nereye gittiği hususunda hiç düşünmemiş, kendisine sunulan şablonları tartışmasız alıp kabûl etmiş ve ezbere yaşayan bireyler topluluğundan ben artık fazlaca birşey beklemiyorum bu konuda... Gitmek? Gidilecek yere bağlı bir çözüm ve belki de en uygun olanı. Bİr arada huzurlu yaşayamadığın bir insandan ayrılman ve farklı bir yol çizmen nasıl hayatının bütünü için en sağlıklı seçimse, sana rahat, huzur vermeyen, tedirginlik ve mücadele içinde yaşadığın bir ortamı terketmek de bana göre öyle. Adresi bana da vermeyi unutma ama:) Ve sen doğruluğuna inandığın şeyden asla vazgeçme, ki bilirim, vazgeçecek biri değilsin. Evren hepsini öğretir bilgiye ve temel kurala direnenlere, evrene bırak bazı şeyleri de... İspanya bana biraz nefes aldıracak, biliyorum ve bu yüzden gidiyorum. Sevgimle kucaklıyorum...