4 Şubat 2010 Perşembe

Vakit...

Akşam; mumları yakma vaktidir... Günün zihinlere yığdığı bin türlü şeyi ayıklama, lüzûmluyu lüzûmsuzdan ayırıp bir kenara koyma vaktidir. Münih'te yoluma çıkan basit bir mağazada bulduğum ve çok ucuz fiyata satın aldığım bu melekli tealight mumluk en sevdiklerimdendir, bu sebeple başköşededir. Kente akşam indiğinde bir kibrit çöpü çıkar kutusundan, her sabah bir gece evvel yanıp bitmiş olanla değiştirilen böğürtlen kokulu, kırmızı mumun fitilini ateşler ve böylece bu alçıdan yapılma sevimli melek her akşam evimize gülümser:) Mum ışığı güzeldir, pozitif enerjilidir ve mumlar şamdanlarda tozlanıp bayatlamak için değil, yanıp tükenerek etrafını o sıcak, hoş ışıkla aydınlatmak içindir, unutmayın. Mumlarınızı özel günlere saklamayın yani, dilediğiniz her zaman, içinde bulunduğunuz her ''AN''ı kutlamak adına özgürce yakın...

Hastalıklar üzerine çok sorular alıyorum şu sıralar, bilhassa benim de hikâyeme karışmış olan (özellikle bulaşmış demiyorum bakın, ben meme kanserime yayınlanan ilk  kitabımı  ona ithaf edecek kadar şükran borçluyum çünkü) ''kanser'' ile ilgili tecrübe paylaştığım ve yardımcı olmaya gayret ettiğim çok insan var. Çoğunu hiç görmemiş olsam da, telefon sohbetleri, internet haberleşmeleri yâhût tarafımdan derlenip-toplanıp gönderilen kimi kitaplar aracılığı ile bu zorlu görünen ''YOL''u paylaşıyoruz. Araya zaman zaman bazı fena niyetli, ''İYİ''lik gayesini suistimâl eden sahtekârlar karışıyor olsa da aldırmıyorum buna, zira onlar bu ''KÖTÜ KARMA'' yükünü bilerek, taammüden sırtladıklarına göre kendileri düşünsün gerisini değil mi, bana ne yani?..

Efendim; değerli Burak Özdemir kardeşimin nicedir tozlanmış zihinlerde devrim yaratan meşhur kitabı ''Tanrı'nın Doğumgünü'' halen elimde, daha evvel de belirtmiştim, 600 küsûr sayfalık bu kitabı öyle hemen yalar-yutar gibi okumak mümkün değil. Bugüne kadar biriktirmiş olduğunuz hemen her yargı, ezber, pratik ve düşünce+davranış biçimini sorgulayarak, yaza-çize, dura-kalka, düşüne-taşına okumanız gereken bir kitap bu, dolayısı ile öyle çabucak bitirip kenara koymanız mümkün değil. Herneyse işte, bir gece evvelki okuma seansımda hastalıklara dair bölüm küt diye çıkıverdi karşıma (asla tesadüf eseri değildi tabii, varolsun ki; evren ona verdiğim siparişi derhal paketleyip yollamıştı gene bana), üstelik Burak tam da bu noktada ''kanser meselâ...'' diyor ve soruyordu: ''Mânası nedir sahi kanserin?..'' Cevap şöyle geliyordu, bakınız:

''Kanser kızgınlığın hafızasıdır. Eski deneyimleri toprağa verememekten kaynaklanır. Yüksek gerilim, içinde patlamıştır. Kızgınlık, sadece diğerlerine ilişkin olmak zorunda da değildir, kendine kızmak şeklinde de gerçekleşebilir. Kabûllenemediğin ve hatırladığında sana olumsuz enerji veren o duygu, diğer hatıralarına da sıçramıştır. O bir şeye o kadar kızmış ve bunun sonucunda o kadar mutsuz olmuşsundur ki, bu mutsuzluk hissi tüm geçmişini kaplamaya başlamıştır. O şey yüzünden, tüm bir yaşamı toplam mutsuzluk olarak hatırlamaya başlamışsındır. Bu, ruhuna yüklenmiş çok ağır bir yüktür. Bu durumda ruh, giydiği bedene kanser çağrısı yapar. Beden ruhun emrindedir ve aldığı emirleri derhal yerine getirir...'' (Mükemmel bir ifade bu, gönülden tebrik ediyorum.)

Ve cevap devam ediyor:

''Her hastalık, insana dönük temsilî bir anlatımdır. Kanserde tümörlü hücre, kızgınlık veren deneyimi temsil eder. Bedeninde milyonlarca hücre, hafızanda da milyonlarca deneyim bulunur. Bir deneyimin ya da olgunun olumsuz enerjisi, diğer deneyimleri de etkilemeye başlamıştır. Genetik bir rahatsızlığın ruh dilindeki karşılığı ise karmik sıkıntıdır... '' (Bir kez daha bravo Burak Özdemir'e.)

Ve; senelerdir başucu kitaplarımın arasında duran, Louise L.Hay'in ''Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri ve İyileşmenizi Sağlayacak Düşünce Modelleri'' (ki; Akaşa Yayınları'ndan çıkmıştır ve çoğu kişi bu eseri tanır) ''kanser'' maddesini şöyle açıklamıştır:

''Derin bir biçimde incinme, yaralanma. Uzun zamandır süren kızgınlık. İnsanı yavaş yavaş yiyip bitiren derin bir acı ya da üzüntü. Eski nefretleri taşıma hali...''

Bu tanımlamanın karşısında ise olumlaması yer alıyor tabii:

''Tüm geçmişi sevgiyle bağışlıyor ve serbest bırakıyorum. Dünyamı kin ve nefretle değil, sevgi ve sevinçle doldurmayı seçiyorum. Kendimi, hayatımı, varlığımı seviyor ve onaylıyorum...''

Tekrar Burak Özdemir'e ve ilgili bahse dönerek konuyu toparlayalım:

''Tıp tedavidir. Ruhsallaşmak ise hasta olmamaktır...'' (Budur yani, mesele bu kadardır.)

Belki de bu nedenle, ölümcül neticeleri olabilecek önemli hastalıkları ya da kazaları, olayları vb. atlatmış insanların büyük bir çoğunluğu (ki; ben buna tıpkı yaramaz bir çocuk gibi, ölümün kapı zilini çalıp kaçmak diyorum) hayata bakış açılarını, eski düşünce ve davranış kalıplarını tamamen terkedip adetâ bambaşka, yepyeni biri olarak yollarına devam ederler. Çok da iyi ederler tabii, bizzat kendimden biliyorum:) Buradan hareketle; ihtiyacı olan herkesin hastalıklarına dair şifayı evvelâ kendi ''ÖZ''lerinde arayıp bulmalarını gönülden diliyorum. ''İYİ'' ve tamamen ''SAF'' niyetleri ''KÖTÜ'' olana alet edip aldatarak, yanıltarak aslında kendi karmalarını kirleten ve bu ucuz kurnazlığın neticelerine şimdilik (!)  kıs kıs gülen kimi sahte hastalar hariç (evrenin yüce sahibi inşaallah onların hesaplaşmalarını da kolay kılsın, aldıkları/alacakları dersler fazla ağır olmasın), herkese daima yardıma hazır olduğumu da tekrar ifade ediyorum. Bedensel ve ruhsal sağlığımız hep bizimle OLsun, mumlarımız her zaman içsel mutluluğumuzu kutlamak ve temiz niyetlerimizi aydınlatmak için yansın:)

Meraklısı için ek ve de dip: Amanın, amanın, aha da tam şu sırada ''tüm canların avukatı'' sevgili Ahmet Kemal Şenpolat'ımızdan haber geldi, Lost dizisi müdavimleri, merakla beklediğimiz 6.sezon başlıyooooormuuuşşş! E hadi gari, kim tutar bizi:)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Öncelikle size ve tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum.Yazılarınız beni o kadar pozitif enerjiyle yüklüyor ki, binlerce kere teşekkürler.benim de amcam akciğer kanseriydi ama yendi çok şükür.hastalara moral olması açısından söylüyorum.Yeneceğim dedi yendi,içsel gücüyle.söylediklerinize kelimesi kelimesine katılıyorum.Beynimizi olumlu düşüncelerle doldurmak elimizde.Yeter ki inanalım.Bahsettiğiniz kitapları hemen ekledim not listeme.Ben Jack Ensign Addington'un Akaşa yayınlarından çıkan "Yüzde Yüz Düşünce Gücü" kitabını okumuştum.Çok etkileyici bir kitaptı.

Sevgilerimle.

Handan Demiralp dedi ki...

Teşekkürler sevgili Kamikaze:) Sizi pozitive edebildiğime çok sevindim, sağolun. Amcanıza geçmiş olsun dileklerim yanında tebriklerimi de iletmek isterim çünkü meseleyi kendi içinde çözmüş, bu da doğru anlayıp uyguladığının ifadesidir zaten. Hastalığını doğru okumuş yani, mesajı alması gerektiği şekilde almış. Yaradan herkese kendi içindeki ışıklı yolu buldursun inşaallah. Sizi seviyorum, şükran ve minnetle...

Adsız dedi ki...

Aminn.Ben de sizi çok seviyorum.Sağolun,varolun.:)