18 Şubat 2010 Perşembe

Süpürgesi yoncadan...




Efendiiiim; bugün güneş Balık Burcu'na, yani benim astrolojik alanıma geçiş yaptı ve buradan hareketle ben de bazı kadim bilgilerden bahsedeyim istedim. Ev içinde kolayca uygulanabilecek ve faydaları görülebilecek eski fakat basit uygulamalar var ve ben bunları sıklıkla yaparım. Yukarıda görülen ufak bakır mangal Antakya'dan alınmıştır ve sadece buhur+tütsü yakmak için imâl edilmiştir. İçinde gördüğünüz henüz tutuşturulmamış vaziyette olan bir sap kuru adaçayı ve kuru bir biberiye dalıdır. Bunları kibritle tutuşturursunuz, adaçayı biraz zor alevlenir ama bir kez alev aldıktan sonra yoğun bir duman tüttürerek kül olana kadar yanar. Biberiye zaten kolayca tutuşur. Bu bitki karışımından dumanlar yükselirken siz buhurdanlığınızı elinize alıp, evin dört bir tarafında dolaştırırsınız. Hoş kokulu yoğun duman odalara yayılır, özellikle köşelerde birikmesi muhtemel negatif enerjileri temizler, arıtır. Bu işlemi dip-bucak bir temizlikten sonra yaparsanız daha da iyi olur çünkü kapı arkalarında, yatak altlarında, dolap artlarında birikmiş toz yumakları pozitif enerjileri emer, engeller. İyi enerjilerin yaşadığınız mekân içinde rahatça akabilmesi için, özellikle bu gibi dip-köşe yerlerin temiz ve tozsuz olması gerekir. Duvarlara sinmiş, etraftaki eşyaya nüfûz etmiş öfke, kin, nefret, acı, intikam  gibi hislerin enerjileri önemlidir, eğer temizlenmez ve sürekli beslenip birikirse huzursuzluk, kaygı, üzüntü yaratır, mekân içinde yaşayan tüm canlılara tesir eder. Bu sebeple; bilhassa yeni bir eve taşınacaksanız, ofisinizi değiştirecekseniz, yaşadığınız mekân içinde ölüm, ağır hastalık, ayrılık, kavga, şiddet vb. şeyler yaşanmışsa adaçayı tütsüsü uygulaması eski enerjilerin temizlenmesi adına faydalıdır ve çok eskiden beri yapılır. Şöyle de olabilir; bir demlik adaçayı hazırlarsınız, isterseniz birkaç fincan içersiniz, geri kalanını dökmeyip suya karıştırır ve bu su ile temizlik yaparsınız. Kapı kollarını, koltuk kenarlarını, lâmba düğmelerini (yani sık dokunulan yerleri) bununla güzelce silersiniz. Hem gayet güzel kokar, hem de buralara dokunulması sûreti ile geçen eski enerji bloklarını çözer, arıtır...

Sık kullandığım diğer iki basit malzeme ise kaba tuz (kaya/deniz) ve bildiğiniz sirkedir. Yatağımın altına doğal tuzla doldurulmuş minik bir kap koyar ve bunu üç-dört günde bir tazelerim. Eski tuzu da akan suyun altında eritip kabı temizlerim. Doğal tuz da başarılı bir negatif enerji emicisidir. Sirke ise zaten başlıbaşına bir mucizedir, yenilir, içilir, temizlikte kullanılır, hemen her işe yarar. Rahmetli anneannemin öğüdünü tutarak evden hiç eksik etmem, erzak dolabımın baştacı gibidir bu mübarek... Bizim evde sirke sadece turşu kurarken ya da salata yapılırken ortaya çıkmaz, bulaşık makinesinde parlatıcı olarak kullanılır, çamaşır makinesinde yumuşatıcı gözüne konup üzerine birkaç damla bitkisel öz eklenir (portakal, lâvanta, melissa, sedir, yasemen vb.), mükemmel netice verir. Zemin ve camların silineceği suya muhakkak katılır, lâvabo, fayans, parke temizliği için harikadır, böylelikle hem çok ucuz, hem de doğayla dost bir temizleyici elde edilir. Eskiler sirkenin fena niyetle yapılmış büyüleri bozup temizlediğine de inanırdı, ister ışıltılı bir temizlik adına kullanın, ister büyüsavar olarak, neticede sirke olağanüstü bir malzemedir, her sabah içsel enerji arıtımı ve kozmik dengeyle uyumlanmak adına, aç karnına bir yemek kaşığı dolusu içtiğim bu mucizevî nimet tarafımdan hararetle tavsiye edilir...

Evde periyodik olarak yapılan bu enerji temizlikleri bizim saf ruhlar üzerinde de olumlu tesirler yaratmakta. Tütsülerin hoş kokulu dumanını içine çekenlerde derhal  bir hafiflik, bir rehavet, bir sükûnet hali oluşmakta, rahat, deliksiz ve huzurlu uykular uyunmakta. Yukarıda da saf ruhlardan ikisinin enerjileri temizlendikten sonraki halleri görülmekte:) İnsan bu manzaraya bakınca ''kedi-köpek gibi hırlaşmak'' deyimini aklına getirip bıyıkaltından gülümsemekte ve acaba şu iş global ölçekte yapılsa da, dünyamız bu mânasız kavga-dövüş-savaş enerjisinden, bu saçma-sapan ''öteki''lik ezberinden  kurtulsa diye düşünmekte. Ah, keşke...

 ''Cadı'' dendiğinde, bu konudaki köhnemiş kalıpların etkisiyle zihinlere hep bir kazan başında, dişsiz ağzı ile çirkin kahkahalar atan ve elindeki değnekle kazanın içindeki iğrenç bulamacı karıştırarak bazı büyüler yapan korkunç kadınlar gelir. Cadıların doğaüstü güçlerden yararlanarak insanlara ya da mala mülke zarar verdiğine inanılır. Oysa, cadı olarak adlandırılan kimseler, eski zamanlarda doğal bitkiler ve kökler kullanarak hastalıkları iyileştirmede başarılı, özel bilgi sahibi insanlardı. (Bkz. Şamanlık bilgileri) Elbette bu çağdaş tıp biliminin ve tedavi edici ilaçların yaygın olarak kullanılmasından çok daha önceydi. Çoğunluk kadın olan cadılar gizli/gizemli bilgileri, genellikle anadan kıza olmak üzere, kuşaktan kuşağa aktarırlardı. Dünyada bugün de, binlerce yıllık bilgi birikiminden yararlanarak hasta insan ve hayvanları iyileştirmede “hünerli” bu gibi kimseler vardır. Bir de; cadılığın sembolü olarak görülen çalıdan yapılma süpürge mevzuu var tabii, hani üzerine atlarsın, vıjjjt uçuverir, istediğin yere gider konarsın ya. İşte başlığımızın sırrı burada saklı zaten efendim, kimi cadılar gücünü iyilikten alır, bunların süpürgesi kuvvetle muhtemel yoncadandır, kimi de kötü niyete odaklıdır, gücünü kin, nefret, öfke ve kıskançlıktan alır, bu nedenle zarar vermek için mümkün olan herşeyi yapabilir, e bu gibilerin süpürgesi ise elbette kaba-saba, dikenli  çalıdan olacak, üzerine oturanın poposuna batacaktır:) Temiz niyetlere ve daima bütünün hayrına yönelik iyiliğe sonsuz selâm ile diyelim, yazımıza burada son verelim...

               

6 yorum:

Pirate/Korsan dedi ki...

Bayıldım yahu bizim çocukların fotoğrafına. Bu nasıl bir güzellik ve nasıl bir temizliğin göstergesi? Daha iyi nasıl anlatılabilirdi ey dost? Dilin ustası olduğunuz bilinir zaten onu anlatmak haddime değil de, harika tarifi sunarak bildiğimiz cadılık kavramının dışında bir cadı olduğunuzu da öğrenmiş olduk. Böyle cadıya can feda. Ha unutmadan cadılar bayramı ne zamandı? Sonsuz selamla :))

Handan Demiralp dedi ki...

Can Hakan; bizim evdeki durumlar hep böyle maşallah, dışarıdaki dünyaya dair umutlarım kırıldıkça içerideki bu dünyaya bakıp ferahlıyorum, umut yeniden yeşeriyor içimde... Ben bazı kavram karmaşalarına açıklık getirmek istedim, yoksa cadılık da kendi içinde bir hüner, bir sanattır, bilirim. Cadılara hergün bayram deyip konuyu bağlayabiliriz:) Çok sevgi ve teşekkürle... Kucaklıyoruz seni ve sana dair herşeyi...

Lale dedi ki...

Küçük bir düzeltmeye izin vardır diye umarak ekliyorum: Bence o huzurlu pozu veren saf ruhlar, tıpkı diğer hemcinsleri gibi arınmış doğar gibi geliyor bana. Temizlenmeye ihtiyacı olanlar insanlar; ortalığı bozan da onlar zaten hep.
En balık ruhlu cadımıza sevgilerimizi gönderiyoruz. En başta da Yonca kız; yazında adı geçiyor diye çok sevindi :)

Handan Demiralp dedi ki...

Lâle'ciğim; elbette onlara ''saf ruh'' dememizin asıl tanımı onların tertemiz doğmaları ve öyle de kalmaları ancak, insana yakın yaşadıklarını ve bizimle aynı ortamları paylaştıklarını düşünürsek (ki; herşey ve herkes gibi onlar da enerjiden ibaret aslında) negatif tesirlere marûz kalmaları kaçınılmaz. Bu yüzden alt kattaki komşularımız sıklıkla birbirine girip kavgaya tutuştuğunda saf ruhlar hüzünleniyor ve suskunlaşıyor. Bu yüzden zaman zaman uyanıp cep telefonuna dik dik bakıyor, bizim algılayamadığımız bazı frekansları hissettiklerinden rahatsızlık duyuyorlar. Yani dışsal etkilerden arınmaya, hâttâ zaman zaman reikiye onların da ihtiyacı var. Bu yalnızca etkileşimden kaynaklanan bir durum, onların özüyle alâkalı değil. Yoksa elbette biliniyor; ''kötü''lüğün her çeşidini TASARLAYARAK uygulayabilen yegâne canlı türü insan ve güzelim dünya bu yüzden bu halde zaten. Yonca'ya ve hepinize biz dolusu sevgilerle:)Tasarlanmış kötülükten uzak günlere, hep birlikte...

Lale dedi ki...

Onlar saf ruh olduğundan etkilendiğini belli edebiliyor. Kimbilir biz ne kadar yükleniyoruz fark etmeden, bu olanlardan... Birden seni buhurdanlıkta tüten adaçayıyla apartmanda dolaşırken canlandırdım :)

Handan Demiralp dedi ki...

Siyah kukuletalı bir cübbe ve bir adet de yarasa lâzım, şöyle iri bir kuzgun da oturabilir tabii omuzumda, dekor tamamlansın:) Elde buhurdanlık, tüte tüte apartmanda dolaşan kızıl saçlı cadı, yakışır valla, neden olmasın? Dinsizin hakkından gelen imansız olmayı hep sevmişimdir ben zaten:) Çok sevgiyle bizlerden...