28 Şubat 2010 Pazar

Alıntılar/Kalıntılar...


Geçenlerde TRT İzmir Radyosu'ndaki arkadaşlarımı ziyarete gittim. TRT FM stüdyosunda spiker arkadaşım sevgili Füsun Ünsal vardı, meslekdaşımla o çok sevdiğimiz ''canlı yayın'' enerjisini paylaştık bir süre, oh be, iyi geldi valla bu kadar zaman sonra. Mâlûm; bizler ''stüdyo insanı''yız ya, orada olmak hep bambaşka birşey bizler adına. Kısa bir müddet içinde, artık ben de bu stüdyodaki yerimi alacağım ve mikrofonuma kavuşacağım. Bekleyin arkadaşlar, geliyorum:)

''Kalıp meselesinin, uzaktan ya da yakından, tutarlılıkla da ilgisi var...'' diye giriyor söze Esquire dergisinin Şubat 2010 sayısında yer alan ''Kırık kalıplar odası'' başlıklı yazısında Altay Öktem ve devam ediyor:

''Ne kadar çok kalıbın varsa, o kadar tutarlısın demektir. İyi de; tutarlı olmak matah birşey mi gerçekten? 30 yıl önce aka kara dediysen, zırnık değişmeyip bugün de aka kara dersen, toplum tarafından takdir edilirsin. (Adam hiç değişmedi) derler. Ne kadar da tutarlıymış!..

Birşeyin kalıba girmesi onun doğallığını bozuyor. Hele de insan beyninin; sistemdi, gelenekti, görenekti derken, daha doğuştan itibaren kenarlardan tıraşlana tıraşlana kalıba sokulmasına, tektipleştirilmesine oldum olalı karşı çıktım...

Aslında, insanoğluna özgü genel bir defo bu. Değişime ayak uyduramamak, değişmeyeceğim diye inat etmek, üstüne üstlük içine girilecek bir kalıp bulunca da o kalıbın dışına çıkmadan yaşamak gibi tuhaf zevkleri var bu türün. Bozuk bir tür yani, defolu üretim! Zaten toplum, kendisinin bir parçası olan bu bozuk türdeşlerine (kalıbının adamı) adını takarak onları şereflendirme yoluna gidiyor. Biri bana böyle birşey söylese, küfür yemiş gibi hissederim kendimi. Kalıbımın adamıymışım! Ne kalıbı ya? Benim niye kalıbım olsun...''

Yazarı tebrik ederim bu içten ifadeleri için, şişe içindeki mesaj gibi bir yazı olmuş bu, yani durur durur, zamanı gelince birileri tarafından bulunup mutlaka okunur, okuyana da faydası dokunur tabii...

''Gücünden şüphe eden insan, şüphelerinin gücü altında ezilir'' sözü de astrolog İrem Su'ya ait, sevdim, güzel niteleme... Ve gelelim bu Pazar'ın favorisine, Burak Özdemir'in ''Tanrı'nın Doğumgünü'' kitabı biteli epey oldu, şimdi Mikhail Naimy'nin ''Mirdad'ın Kitabı'' var elimde. Ölü ve huysuz Hintli düşünür Osho, ''Mirdad'ın Kitabı kitapların Everest'idir'' demiş vaktiyle, belki de öyledir, henüz bitirmiş değilim ama hakikaten sıkı ifadeler var içinde. Meselâ; ''şans akıllıların oyuncağı, aptallar ise şansın oyuncaklarıdır'' gibi... ''İyi nişan alın'' diyor yazar, ''iyi olacaktır her aldığınız sonuç. Size gelen sizindir. Gelmekte geciken ise değmez beklemeye. Bırakın artık o sizi beklesin...'' Bingooo, çok iyi lâf doğrusu! Şu kısım da çok sağlam:

''Aptallığın aptala yük olması gibi, akıl da yarım akıllıya yüktür. Yardım edin yarım akıllıya yükünü taşıması için ve yalnız bırakın aptalı; çünkü yarım akıllı aptala sizden çok daha fazlasını öğretebilir...(Bravoooo, alkışlar:) Islıklar, tebrikler vs.)  Kendi kaderlerini bulup onu yaşamak isteyenler, ne zamanı şımartmakla zaman, ne de boşluğu geçmek için adım harcarlar. Sonsuzluklarını sığdırırlar kısa bir ömre. İşte bunun için sahip olduklarınızdan vazgeçmeniz gerekir, böylece yüreğinize hükmedemez zaman ve boşluk...''

''Bu kitap dünyanın en büyük spiritüel edebiyat klasiğidir'' yazıyor arka kapakta, öyle ''en''liklere falan fazla takılan biri değilimdir, kabuğa değil, içinde sakladığına bakarım çünkü. Başkasına göre ''en'' olan, bana göre öyle olmayabilir. Mirdad'ın Kitabı'nı da gene bu mantıkla okuyorum ve tasdik ettiğim çok şey buluyorum, bu da bir okur için kafîdir sanıyorum...

Ünlü İspanyol ressam Goya'yı severim, pek estetikçi sayılmaz, hâttâ çoğu eseri yaşadığı dönemin resim anlayışına göre çirkin ve rahatsız edici bulunabilir ama Goya'nın tarzı budur, o estetik kaygılı  değil, hayli cesur, protest ve gerçekçidir. Seneler evvel, Madrid'de, dünyanın en zengin müzelerinden biri olan Prado'yu gezerken orijinalini görmüş olduğum yukarıdaki resmin bir kopyasını satın almıştım. ''Riña De Gatos'' adını taşır yani ''kedilerin dövüşü'', bir duvar üzerinde kavgaya tutuşmak üzere olan iki kediyi gayet gerçekçi şekilde ifade eden bu resim salonumda asılı resimlerden biridir ve tarafımdan bilhassa sevilir. Kediler için kavga etmek sıradan bir iş değildir, evvelinde uzun bir karşılıklı uyarı ve hassas vaziyet tesbiti vardır, öyle hemen bodoslama dalmazlar kavgaya. Zannediyorum bu, kedilerin yapamayacağı kadar ucuz ve sıradan birşeydir, onlar akıllı ve seçkin varlıklardır, dolayısı ile kediler için kavgaya girmenin bile bir ön hazırlığı ve sağlam bir mantığı olmalıdır. Hep söylerim ya; kedilerin davranışlarında insanın oturup düşünmesini sağlayacak çok zekîce mesajlar vardır...

Üstad Woody Allen'ın filmleri de bu açıdan sağlamdır bana göre, Allen sizi bir taraftan eğlendirirken, öte yandan çaktırmadan düşündürür ve kendinizle yüzleştirir, severim Woody abimizi, iyidir. Buradan hareketle; bu Pazar yazısını kendisinin izlediğim son filmi olan Whatever Works/Kim, Kiminle, Nerede'den iki alıntıyla bağlamak uygundur, yerindedir...

"İnsan ırkı!.. Umumi tuvaletlerde otomatik klozetler kurmuşlar. Çünkü insanların sifonu çekeceğine bile güvenmiyorlar..."

"Kağıt üzerinde ideal çiftiz... Ama hayat kağıt üzerinde değil..."

Herkese iyi Pazarlar ve keyifli haftalar efendim:) Bu gece Başak-Balık burç aksı üzerinde gerçekleşecek olan dolunayla bir bacağı diğerinden kısa olan Şubat'ımızı uğurluyoruz, Mart'ımız ve artık ilkbaharımız hayırlı olsun...

Ek ve de dip: Bu da üstad Goya'nın, sayfada 3.sırada detayını gördüğünüz resminin bütünüdür. Kedilerin ayağı iple bağlı kuşa bu şekilde bakışları sanmayın ki sadece ressamın hayâl ürünüdür:)

2 yorum:

Lale dedi ki...

Yazdıklarını okuyunca Prado'da o resme bakışımı hatırladım. Ne güzel müzedir; gerçi Madrid'in 3 müzesi de öyledir.

Bu arada, "Başak-Balık burç aksı" meselesini tam anlayamadım ben. Başak olduğumdan anlamam lazım ya, bir sorayım dedim :) Sevgilerimle...

Handan Demiralp dedi ki...

''Ay gezegeninin Başak burcu seyir günlerinde, güç ve kontrol arayışı bazen en güçlü kişilerin bile zorlandıkları bir konu haline gelebilir'' diyor astrolog İrem Su sevgili Lâle, yani ay Başak burcuna geçiş yaptı. Ancak zodyak sıralamasında halen Balık burcu devam ediyor biliyorsun. Dün gece başlayan dolunay bu sebeple Balık-Başak aksında olarak yorumlanıyor ve özellikle Balık burçlarına pozitif güç enjekte ediyor-muş:) Konu bu yani. Prado harikadır hakikaten, onu da paylaştığımıza sevindim:) Çok sevgiyle, hepimizden hepinize...