25 Ekim 2010 Pazartesi

Sıcacık bir çorba hikâyesi...


Yukarıda görülen bir kâse  ''ramen''dir, bir çeşit Japon şehriye çorbası olarak da tanımlanabilir.  İçinde türlü sebzeler (ıspanak, soğan, havuç vs.) , baharatlar, ince dilimlenmiş et ve ''noodle'' denen özel ince makarnalar bulunur. Bu malzemenin tutulabilecek olanları çubukla (chopstick) yakalanıp yenir, geriye kalan ve asıl lezzeti saklayan suyu ise ya porselen kaşıklarla, ya da çanağı direkt ağıza götürmek, tabiri caiz ise alenen hüüüürppp diye ''kafaya dikmek''  sureti ile içilir, güzel olur, afiyet olur...

Bu da Robert Allan Ackerman'ın yönettiği, başrollerinde sevimli Brittany Murphy ve en az onun kadar sevimli bir sürü Japon'un oynadığı, 2008 yılı yapımı ''The Ramen Girl'' adlı filmdir. Evet; genel özellikleri itibarı ile belki sinema tarihine geçecek bir şaheser değildir ama, gerek karakterleri, gerekse hikâyenin işlenişi ile insana çok üşümüş ya da fena üşütmüşken içilen anne işi çorba sıcağı duygusunu gayet başarılı şekilde verir. Dün gece izlenmiş ve izleyenlerce takdir edilmiştir. ''Yemek yapmak da hayat gibidir. Sevgi eksikse mükemmel olmaz.'' anafikrinden yola çıkan ve  aslında bize hayli yabancı, karman-çorman bir Uzakdoğu çorbası olan ''ramen'' aracılığı ile, insana hayatı boyunca yapacağı herşeyde evvelâ ''tutku'' olması gerektiğini ustaca anlatan bu film izlemeyenlere önemle tavsiye edilir. Kendisini eğiten Japon ''ramen ustası''nın aklı bir karış havada Amerikalı genç kadına durmadan söylediği şu cümleler ise zannımca mutfakta zaman geçirmeyi, pişirmeyi, yemeyi, yedirmeyi seven herkesin temel ilkesi olmalıdır:

''Kafanın içinde bin türlü şey var, bla, bla, bla, bla, hepsi habire dönüp duruyor. Hâlâ kafanla yapmaya çalışıyorsun yemeği. Hayır, öyle olmaz! Bu yüzden beceremiyorsun. Asıl lezzeti yakalayamıyorsun. Zihnini sustur. Ezberlerini unut. Bu kutsal bir törendir. Yemeği hisset, malzemelerin tamamını hisset, hepsindeki  evrensel gücü farket, yemeğine onlardan önce tutkunu kat, pişirdiğin yemeğin onu yiyecek olanların varlığına ekleyeceği şeyleri düşün. İşte o zaman ona göre pişirecek ve farkı göreceksin...''

Dün gece yediğimiz ''ramen''i biz çok beğendik, bu yüzden herkese tavsiye ederiz efendim, afiyet olsun şimdiden... Haa, unutmadan, bu işin en keyifli kısmı ramendeki ince makarnaları  hüürrrp diye ses çıkararak ağıza çekmektir, eğlencelidir, çekinmeyin, herkeş öyle yapıyor, siz de yapın :)

Ek ve de dip:  I am on Twitter now, bye Face, hello twitty:)


2 yorum:

Profösör dedi ki...

Ben de erişteyi severim. Bir de kuskusu.

Handan Demiralp dedi ki...

Kuskusu hatırlattığınız iyi oldu, güzel olur. Erişteye de hayır denmez elbette, teşekkürle...