11 Ekim 2010 Pazartesi

Rüzgâr gülü...


Dün gece, geç vakit Karşıyaka'ya tam karşıdan bakan o ofisin açık penceresi önünde durup düşündüm. Yumuşak, insanı incitmeyen bir hava vardı dışarıda. İçeride ise seneler evvel Ankara'ya tepeden bakan bir başka ofiste, gergin zamanları paylaştığım, aynı yüke omuz verdiğim insanlar vardı. O zamanlar da konuşmaların orta yerinde kalkıp ofisin penceresini açar ve bir müddet önünde dikilip dışarı bakardım. Bazen yağmur olurdu ağaçların dallarında, bazen de kar. Kimi zaman da Ankara'nın sert ve uzun kışlarından sonra hayli ürkerek çıkagelmiş, yampiri, tuhaf bir ilkbahar...

Masada oturan kırmızı kravatlı genç adam yorgun ama mutluydu. Gözlerinden ölçülü  bir sevinç okunuyordu. Ben zaten çok sevinçliydim, belki seneler sonra ama nihayet sonunda olması gereken olmuştu. O vakitler kırgınlıkları,kaygıları, şaşkınlıkları bölüştüğümüz insanlarla bu kez sevinci bölüşmek için biraraya gelmek, içten ve uzun uzun kucaklaşmak güzeldi, eşsizdi. Mekân çok farklıydı artık, öyle devasa, geniş, başedilemeyecek kadar büyük değildi. Bir oyun evine benziyordu daha çok, küçük, iddiasız, samimi ve belki de bu yüzden sıcacık, huzurlu, sevimli... Fertleri oraya-buraya savrulmuş bir ailenin yeniden biraraya gelmesi gibiydi buluşmamız, çaylı, börekli, sohbetli, özlemli. Ortada dolaşan iki çocuğun neşesi ise herkese iyi geldi:) Deniz manzaralı küçük ofisin penceresi önünde durup düşündüm ve sonra arkamı dönüp dedim ki; ''eskiler eskide kaldı, bırakın, boşverin, artık onlardan hiç bahsetmeyelim...'' Duvarlar gülümsedi, dışarıda İzmir gülümsedi, bardaklarda çaylar, çocuklar, herkes gülümsedi. Kırmızı kravatlı genç adam da gülümseyerek ''evet, çok haklısınız'' dedi...

Pencereden girişteki büyük ve eski tabelanın sadece ''METE...'' kısmı görülebiliyordu ama bu yeterliydi. Evrenin kutsal işleyiş sistemi içindeki o ilahî adalet bizlere bazen gecikiyormuş gibi geliyordu ama aslında öyle değildi. Sadece zamanı bekleniyordu,  o ''hayırlı'' olan zaman. Karma Yasası hep olduğu gibi kusursuzca, tıkır tıkır işliyor ve durmadan sabrın sonundaki selâmeti+asla şaşmayacak adaleti  işaret ediyordu kader plânının içindekilere... Çok mutluydum, etrafımdaki herkes ve herşey mutluydu. İçimden gökyüzüne şükürler yükseliyordu. Rüzgâr gülü hafifçe dönüyordu. Eskiye dair ne varsa buruşturup attım yeniden kapının ardındaki kağıt sepetine, arabaya binerken rüzgâr gülüne gülümsedim gene, ardımdan sallanan ellerin hakiki, yalansız sıcaklığı ve benzersiz  bir huzurla dönüp geldim evime...

İzmir Meteoroloji Bölge Müdürü sevgili dost Murat Şahin ve güzelim ailesine tebrikler, sevgiler ve sonsuz teşekkürle, ve sevgili ''Oturan Budha''mız, elbette sana da öyle:) 

Hiç yorum yok: