23 Nisan 2010 Cuma

Yirmiüç...

İzmir Halkapınar'daki Atatürk Spor Kompleksi'nde bugün ''yirmiüç'' coşkusu vardı. Dünyanın dört köşesinden sesler, renkler, motifler çıkıp gelmiş ve ortalığı hakiki bir bayram yerine çevirmişti...

Oradan gerçekleştirdiğimiz naklen yayında da belirttiğim gibi; çocuk olmanın rengi, ırkı, dili, dini, milliyeti falan yoktu, çocuk dünyanın her yerinde çocuktu. Ama, Türkiye'de çocuk olmanın bir artısı vardı ki; işte o her dünya çocuğuna nasip olmuyordu. Çünkü Atatürk, bir ulus için çok önemli olan bu günün, ''ulusal egemenlik'' gününün aynı zamanda çocuklara ait bir bayram olmasını da istemiş ve onlara armağan etmişti...

Herkes heyecanlı ve sevinçliydi. Birazdan sahneye çıkacak olmanın telâşına iki arada-bir derede yapılan  naklen yayın da eklenince haliyle heyecan arttı. Ama ne olursa olsun; ortalıkta gerginlikten eser yoktu, sanki bütün bunlar dünya çocuklarının bir arada oynadıkları keyifli bir oyundu. Bu sebeple herkes böyle tatlı tatlı gülümsüyordu:)

Konuk Tayland ekibinden sevgili Pet, naklen yayından önce boynumda sallanan ''Om'' kolyesini farketti ve hemen ellerini birleştirip başını öne eğerek ''namaste'' selâmı verdi. Ne ben Taice biliyordum, ne de o Türkçe, ama işte anlaşmamız için herhangi bir dil gerekmedi. O anda dünyadaki bütün sınırlar ortadan kalktı, mesafeler hiçlendi, bir başka deyişle birbirimizin dünyasına girebilmek için bizden hiçbir resmî damga, vize ya da pasaport istenmedi; ki zaten bu benim en özel hayâlimdi. Yetişkinlere kalsa bu hayâl daha çoook beklerdi ama çok şükür, dünya çocukları bunu bir çırpıda halletti:) Mutlu olsun, kutlu olsun, Nisan'ın yirmiüçü işte böyle şen-şakrak, gene mikrofon başında çalışarak ve gayet evrensel bir şekilde geçti...

Ek ve de dip: Kitap kurası için e-posta gönderme süresi bu Pazar akşamı sona erecek, şu ana kadar gelen e-postalar için okurlara teşekkürle...

Hiç yorum yok: