9 Nisan 2010 Cuma

Bugün günlerden Cuma'dır Cuma/ 97.yazı...

Binali Selman'ın Bayburt yöresinden derlediği bu türkü şöyle devam eder ve beni gülümsetir: ''Hamama gidersen yüzünü yuma...'' :) Niye ya, Allah Allah, değil mi ama? Neyse efendim; sadede gelelim, TRT FM'deki yayın saatlerimle ilgili pekçok mesaj almaktayım, sabit bir sistemim yok, daha ziyade geceleri canlı yayındayım. Sözgelimi; yarın gece saat 24.00/07.00 arasında, ''Geceden Sabaha'' programında mikrofon başındayım. Genel isteğe uyarak yayınlarımı bazen buradan duyurmaktayım...

''Evren'de iki enerji vardır, korku ve koşulsuz sevgi. Gri bölgeler yoktur, bunları yaratan biziz. Koşulsuz sevgi olmayan şey korkudur. Ve korku pekçok şeyi kapsar; şüphe, iman yokluğu, kendini sabote etme, inkâr ve bir sürü başka şey... Korkunun geçmişten geldiğini hatırlarsak – şu anda veya gelecekte korku içinde olmayız, çünkü hiçbir şey olmamıştır – başımıza daha önce gelmiş olan şeylerden korktuğumuzu anlayabiliriz. Hatırlayın; mucizeler yaratmak için zihin halimizi değiştirme üzerine çalışıyoruz, öyleyse korkmak için bir neden yok, çünkü korku geçmişin parçasıdır...'' Sevgili Hatice Kapudere arkadaşımın bugün göndermiş olduğu e-postadan bir bölüm bu, kendisine teşekkürü borç bilirim, çok güzel şeyler paylaşıyor bizlerle. Özellikle kadın camiâsında çok yaygın ve adetâ bir çeşit ''moda'' olan ''fare korkusu''na bir çözüm getirebilir mi, bilemem? Bana göre fare, korkulacak şeyler listesinde yer alması haksızlık olan, sevimli bir mâhlûktur. Özellikle bu mevsimde, posta kutularında kalabalık yaratan ''ev ilaçlama, ortalığı bir güzel zehirleme ve fareyi, börtü-böceği öldürüp temizleme!!!!'' garantisi veren şu bildik ilânları derhal yırtıp atıyorum, üstüne bir de kahkaha atıyorum:) Fareli terliklerimle keyfime bakıyorum...

Hz.Fatıma'nın eli kutsal bir semboldür. Gezip dolaştığım yerlerde rastgelirsem hemen alırım. Bu anahtarlığı da son Almanya seyahatimde, Dachau'daki toplama kampının hediyelik eşya bölümünden satın aldım. Sevgili Çitos ile Batos'un Mardin seyahatinden getirdikleri gümüş Fatıma elini de epey zaman kolye olarak boynumda taşıdım. Birbaşka harika örneği de sevgili arkadaşım Atçalı Mine'min boynundadır. Ayrıca; bu mübarek elin salonumun duvarında tablo versiyonu vardır. Yani; bu sembolü nerede görürsem bende hemen alıp hayatıma katma isteği uyandırır, alırım, biriktiririm, severim. Üstelik bir tane de almam genellikle, birkaç tane alıp kıymetlilerime hediye ederim:)

Bu da her sabah mutfağımın kapısı üzerinden beni selâmlayan, çok özel bir armağandır. Değerli hocam, sevgili ablam Mehpare Çelik'in Datça'dan getirdiği hatıradır. Talibi çoktur ama kimseye vermemmmm, ''en sevdiklerim'' listesinde üst sıradadır. Anadolu kültüründe yeri olan ''üzerlik'' farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Bu da bana göre en güzellerinden biridir. Çok sevgili dostlarımın yurdun ve dünyanın dört bir tarafından benim için seçip aldıkları bu gibi hoş şeyler sayesinde evim adetâ bir ''medeniyetler müzesi''dir:)

''Ne olduğunuzu tümüyle sevdiğiniz an, toplumsal bilinci aşarsınız. Onaylanma arzusunun üstüne çıkarsınız. Yargıyı aşarsınız. Zaman illüzyonunun ötesine gidersiniz...'' Ramtha/Beyaz Kitap'tan alıntı... Bu da bu Cuma'nın reçetesidir efendim, dileyen okuyup kendince dalgasını geçebilir, isteyen günde üç defa, yemeklerden sonra bir bardak su ile içebilir, herkesin kendi paşa gönlü bilir:)

Ek ve de dip: Bayıldım şu yazına, bilhassa  ''çok da fi fi!..'' kısmına halen gülüyorum valla, büyüksün be Vintage Biscuit'im, helâl sana:) 

Hiç yorum yok: