11 Mart 2010 Perşembe

Anne dopingi...

''Genç kızlığında hayâl ettiği dünyayı bulamayan veya yetenekleri doğrultusunda yaşayamadığını sanan; kendi evliliğinde içten içe mutsuz olan ya da senelerce çevresiyle sorunlar yaşayan; velhasıl bir türlü kendini tam olarak geliştiremeyen, potansiyelini açığa çıkaramayan nice anne varını-yoğunu oğluna, oğullarına adıyor...'' 28 Şubat 2010 tarihli Haber Türk gazetesini kedilerin kum kabına yayarken gözüme ilişti bu başlık, Elif Şafak'ın Pazar yazısının başlığıymış meğer, kenara ayırdım bu eski gazeteyi, kum kabına başka bir gazete yaydım ve daha sonra oturup okudum. Devamı şöyle geliyordu:

''Tutkuyla, sabırla, kararlılıkla... Bunca duygusal enerji, bu kadar beklenti oğlan çocuklarının üzerine odaklanıyor. Sonra o çocuklar büyüyor ve kendi mutsuzluklarını yaşıyor, yaşatıyor... Ve işte en büyük zorlukları bu tür erkeklere aşık olan, onlarla bir hayat kurmaya çalışan kadınlar yaşıyor. Bir kadın için en zor şey (annesinin oğlu) olan bir erkeği sevmek...''

Annelerin kendi yitik hayatlarının süngeri gibi oluyor bazı oğullar, ya da bir tür karatahta silgisi, kader yazısının yanlış görünen taraflarını silip düzeltmeleri bekleniyor sanki, buna çoğunun gücü yetmiyor tabii. Sonuç tuhaf ve sağlıksız bir ''bağımlılık'' oluyor, bu asla tamamlanamayan ''taslak hayatlar'' başka başka hayatlara kopyalanıp duruyor, hiçbir zaman son ve asıl şeklini alamıyor. Elif Şafak'ı seviyorum, içinde yaşadığı, bir parçası olduğu bütünü sağlam gözlemliyor ve dürüstçe yüzleşiyor...

Anneler ve kızları arasındaki ilişkiler de çok sancısız değil, çünkü burada aynı cinsten olmanın ama gayet tabii olarak bunu her konuda ''aynı'' olmaya yettirememenin sıkıntısı gözleniyor. Seni kendi bedeninden çıkaran, varlığını seninle bölüşen annenin karbon kopyası olmadığını ve aslında olman da gerekmediğini kavrayacak yaşa geldiğinde biraz sarsılıyorsun haliyle... Bir tür ''soğuk savaş''a ya da ''vaziyeti idare etmeye'' dönüşüyor ananla arandaki ilişki. O senin ''olamadığı kadın'' olmana içten içe bozuluyor, sen de onun ''olduğu kadın''la didişip duruyorsun. Ama bildiğim o ki; ana-kız ilişkisi her halükârda farklı bu meşhur ana-oğul pratiğinden, kadın zekâsının işleyiş biçimi daha kabûl edilebilir bir çıkar yol bulmayı beceriyor galiba. Annemden pekçok konuda farklı olduğumu biliyorum ama bu hayatımın hemen her ayrıntısını herkesten evvel onunla paylaşmama engel teşkil etmiyor. Ve annemle oturup konuşmak bana müthiş bir doping oluyor, onunla sağlam bir arkadaşlık ilişkisi içinde olmayı, ona bütünüyle bağımlı olmaya tercih ediyorum. Bu sayede birlikte geliştiğimize, değişip dönüştüğümüze inanıyorum. Dün Bostanlı'da sevdiğimiz bir kafede, harika kahveler eşliğinde, uzun ve içten bir sohbeti paylaştık annemle, bu bana çok iyi geldi doğrusu. Ne tümden kopup uzaklaşma, ne de vıcık vıcık bir içiçe geçmişlik, ikisi de sağlıklı değil, kâinatın özünde varolan o kutsal dengeyi bu konuda da tutturabilmek çok önemli, böylece iki farklı ''kadın'' olarak bir anlaşma zemini buluyorsun ve ana-kız ilişkisinin hakiki anlamına varıyorsun. Teşekkürler anneciğim...

Dünkü anne dopinginden evvelki gece de ruhuma iyi gelen bir film izlemiştim zaten, hiç yabancısı olmadığım yerlerde, hiç yabancısı olmadığım insan tipleri arasında geçen, damağımda ''anane işi ev kurabiyesi'' lezzeti bırakan bir filmdi, çok hoşuma gitti:) ''Eyvah Eyvah'' şu sıra sinemalarda gösterimde, hayatın bulandırdığı zihninizi azıcık aralamak ve bütün karmaşaların ardındaki o içten sadeliğe gülerek bakmak isterseniz muhakkak gidip izleyin. Eminim tanıdık çok şey bulacaksınız. Filmi benden önce izleyen ve ''mutlaka git, seveceksin'' diyen anneme bir defa daha teşekkür ediyorum. Anneciğim; seni seviyorum:)

2 yorum:

Pirate/Korsan dedi ki...

"Ne tümden kopup uzaklaşma, ne de vıcık vıcık bir içiçe geçmişlik, ikisi de sağlıklı değil, kâinatın özünde varolan o kutsal dengeyi bu konuda da tutturabilmek çok önemli..." geçmiş olsun. Daha söylenecek ne söz var. Dost Eyvah Eyvah ta Demet Akbağ nasıldı ama? Nasıl esinlenmiş seda bacısından :)))) Güzelliklere birlikte, kocaman bir öpücük benden size...

Handan Demiralp dedi ki...

Eminim bu samimi, sıcak filmden sonra bizim ana memleketine, Çanakkale Geyikli tarafına çok yerleşen olacaktır sevgili Hakan:) Teşekkür ediyor, seni ve sana ait olanları özlemle kucaklıyorum...