1 Kasım 2011 Salı

Eşit...

Bu iki güzel varlığın arasında tam 83 yaş fark oluşu ya da birinin İzmir'li, diğerinin Ankara'lı olma hali neyi değiştiriyor ki? Bu durumda ''aa, zaten bunlar aynı türden de değil ki...'' diyecek olanlar ise hiç boşuna yormasın kendini:) Onlar geçtiğimiz günlerde Ezberbozan Atölye'de saf sevgi ve ''Birlik Bilinci'' ruhu içinde biraraya geldiler, her türlü ''fark'' ve ''ayırım'' ezberine mükemmel bir cevap verdiler. Saf sevgi yaşlılık, Alzheimer, kedilik, insanlık falan tanımaz, ''Birlik Bilinci'' de öyle elbette. Tüm varlıkların aynı eşitlik içinde kucaklaştığı bu felsefeyi onları izlerken bir kez daha sevdik ve şükrettik, bu iki sevgili varlık ''BİR''likte ne kadar güzeldiler ve biz hep ''BİR''likte ne kadar güzeldik:)

8 yorum:

Baturhan dedi ki...

Hanımefendini kucağındaki Oralet değil midir yau..

agresif prenses dedi ki...

gerçekten çok güzel bir bir fotoğraf :)

Handan Demiralp dedi ki...

Öyledir Batos, o bildiğin Oralet işte. Bir zamanlar kendisi çok hasta idi, sınırda yaşıyordu hatırlarsan. Şimdi ise yaşama enerjisini bu şekilde paylaşıyor ve bazen belleğin çoook derinlerinde saklanıp kalmış şeyleri yeniden hatırlatarak farkında olmadan (ya da belki tamamen farkında olarak, orasını bilme şansımız yok) ''iyi''leştirmeye yardım ediyor:)Sevgilerle can arkadaşım...

Sevgili Agresif Prenses'e de teşekkürler, çok yaşlı bir varlıkla onun yanında çok genç ve üstelik türü de farklı olan bir başka varlık arasındaki bu sevgi alışverisi bizleri de büyüledi. Çok saf ve çok kendliğindendi:)Ama şifalanmaya, unutulanları hatırlamaya çok yardım etti, şükür ki:) Sevgilerle...

Berceste dedi ki...

Ah Handan keske ayni seyleri ben de soyleyebilseydim. Bizim buralarda hizla artan bir kedi nufusu var. Komsularimiz baktiklarini zannediyorlar ama hayvanlara icguduleri ile yasamayi unutturuyorlar. Kediler kedilikten cikti, insana bagimli asalaklara donustu. Ust katlardan camdan yiyecek atan mi istersen(alt katlarin cami yag icinde kaliyor, gelen gecenin kafasina geliyor), evinde kedi besledigini zannedip kapida saatlerce miyavlatan mi istersin. Hele en kotusu, bir yasli teyze var, evinde yatagindan baska hic esya yok, camlar acik, kedinin biri geliyor, oburu gidiyor. 30 kedi sen de, 40 ben diyeyim... Senin ornegin cok guzel. Ama bu durumlar beni en sevdigimden kacar etti. Hele ondan gecen hastaliklari da dusunursek! :( Ne yapmali bilmem. Oralet'e benden sevgiler :)

Handan Demiralp dedi ki...

Hep söylerim sevgili Berceste; hayvan sevmek hayvanın önüne yemek atmaktan çok daha öte ve sorumluluk gerektiren bir kavramdır. Yiyecej elbette ihtiyaç, barınma da öyle ama hızla çoğalmalarının önüne geçecek birşey yapmazsan kontrol edemeyeceğin, hasta ve düşkün bir hayvan kalabalığına yol açarsın, bu da hem onlar adına, hem de çevre için gayet olumsuz neticeler doğurur. Çoğu kişinin hayvan sevmek adına yaptığı bu:( Kısırlaştırma olmazsa nüfusu kontrol edemeyeceğin noktalara taşırsın, insanlar rahatsız olur, hayvanlar ise genellikle hasta. Bu böyle döner gider. Kısırlaştırma ve sağlık yardımı olmadan, sadece mama vererek, balkonlardan, pencerelerden yağlı yemekler atarak hayvan sevilmez. Bu sadece vicdan rahatlatmanın ucuz bir yoludur. Yaşlı teyzeye nasıl yardım edilebilir, geç mi kalınmıştır, bilemiyorum?:( Bir kollektif bilinç lâzım burada da. Çoğu insanın kontrolsüz hayvan beslemesi de bir nevî tepkiden besleniyor zannediyorum. Ama ben kendi deneyimlerime bakıyorum da; etraftan gelen tüm tepkilere rağmen (yazık, günah vs.) onlarca sokak hayvanını acımadan (!) kısırlaştırmış olmamın yegâne sebebi aşırı üreyerek hayatlarının güçleşmesine engel olma fikridir. Kontrolü sağlamanın ve toplam fayda oluşturmanın başka yolu şimdilik yok. Besle besle, sal ortaya fikrini benimsemiyorum. Hayvan sevenin yolu veterinderden geçmek zorundadır, sadece yedirmekle olmuyor bu işler. Toplum sağlığını gözetmezsen hayvanın da ipini kendi ellerinle çekmiş oluyorsun zaten. Acısını uzun vadede gene onlar çekiyor çünkü. Çok sevgimle, paylaşımın için teşekkürle...

Handan Demiralp dedi ki...

Bir de; ''insana bağımlı asalaklar'' nitelemesi çok doğru tabii, onu unutmuşum. Hayvanî içgüdülerini baskılarsan ortaya çıkan tür ne kadar aslıyla bağlantılı, elbette onu da düşünmek gerek... Kökü çoook derinlerde olan bir sorun bu, ortak yaşama alanlarını daralta daralta doğal yollarla varlıklarını sürdürme imkânının önüne ciddî set çekilmiş oluyor zaten. Yiyecek ve barınma olanağı giderek azalıyor. Nüfus da buna bağlantılı olarak artıyor aslında. Çünkü şu ya da bu şekilde doğal olanı baskılamak (öldürmek, yok etmek, uzaklara atmak, trafikte ezilenler, zehirlenenler vs.) hayvanî bilinç üzerinde TEHLİKE algısı oluşturuyor, soyun devamı adına TEHLİKE algıladıklarından daha da fazla ürüyorlar, üç doğuran beş doğurmaya başlıyor. Kısmen yiyecek var, besleniyorlar ama bu kadar çoğalmayı kaldıracak alan, imkân, sağlık desteği vb.yok, fasit daire kuralı acımasızca işliyor yani. Aşılama ve kısırlaştırma bu nedenle ŞART. Mamaya, yiyeceğe ayrılan bütçeye ve merhamete çok saygılıyım, ancak sadece bununla kalırsa gözü akan, yaraları açık, ağzı-burnu tıkalı, pireli ve çok hasta bir hayvan güruhunun ortaya çıkmasına ve toplam ACIya sebep oluyorsun. Bu da ne insanın, ne hayvanın yararına değil. Hatırlattığın için tekrar teşekkür ederim.

Berceste dedi ki...

Teyze icin gec sanirim Handan :( Yalniz bir insan ve bir nevi hastalik onunki. Simdi site yonetimi onu oradan cikartmanin yolunu ariyor. Kendi evi ikinci kattaymis ve kedilerle, komsularla basi dertteymis diye gelmis. Simdi evine donerse, belki daha az kedi beslemek zorunda kalir. Bu ona iyi gelir mi bilmiyorum ama bize gelecek! Zira kedi idrari kokusundan evinin etrafina yaklasilmiyor :( Ureme konusunda haklisin ama bunu kim yapacak? :((( Belediyeler artik kopekleri de toplamiyor. Kulagi kupeli sirin sirin geziniyorlar diyordum ki, gecenlerde gecenin hortlaginda bizim kupeliler suru halinde yoldan gecen birisine saldirmislar. O ben de olabilirdim :((( Bilmiyorum, biz onlarin dogal alanlarini isgal etmisiz, onlar da bizim. Orta yolu bulmak lazim. Az once bahce ile ilgili bir yazi okudum. Bilmemkac bin kedi varmis Ingiltere'de. Evde beslenen. Dogal hayati yok ediyorlarmis. Bahceye gelen kurbagalari, bocekleri vs avliyorlarmis. Gece evde tutulurlarsa zarar oranlari dusermis vs vs... Dedim kendi kendime, onlarin dusundugune baaak, bizimkine bak :) Sevgiyle...

Handan Demiralp dedi ki...

Yaradılmışların varoluş sebepleri ve varlık dengeleri üzerinde düşünmek gerek sanırım. Doğanın özgün hali içinde hiçbir fazlalık ya da eksiklik yok çünkü, temel bir denge kuralı işliyor. Bu noktada; kent yönetimleri ve başka ilgili birimlerin çağdaş ve insancıl uygulamalara geçmesi şarttır. Sokak hayvanlarının populasyonu çoğaldıkça toplam sorunlar da artıyor elbette. Teyze için üzüldüm, onun da bu seçiminde sebepler olmalı ama başedemiyor anlaşılan:( Gücü ve kontrolü nisbetinde kalabilseydi keşke. İngiltere örneği ise manidar, orada da denge kaymış demek ki. Ne denir? Hayırlısı, tüm varlıklar için... Sevgimle...