20 Ocak 2011 Perşembe

''Vardım Hint eline''/ Kedi, fare, kuyruk...

Hindistan'da enteresan hayvanat halleri de gözleniyor. Birinci fotoğraf Mumbai'de bir sokak arasında, gece çekilmiş. Burada gayet sakin bir ''kedi-fare-kuyruk'' üçlemesi görüyorsunuz. Kimsenin kimseye aldırdığı yok, maksat herkesin karnı doysun. İrkilmeye, tiksinmeye gerek duyanlar varsa bunu rahatça yapabilirler elbette, bu oradaki varoluş gerçeğini değiştirmeyecek nasılsa...

Bu da aynı yerin gündüz gözüyle çekilmiş fotoğrafı, fare kardeş ortalarda yok ama kedi familyası yerli yerinde:) Onları sevip himaye eden Hintli amca eşliğinde aynı sade gündelik hayata devam... Kavgaya-dövüşe lüzûm yok yani, herkesin bir nasibi, rızkı var nasılsa, bu memleket şartlarına bağlı olarak gayet az olsa da. Bizimkiler bu amcaya hayvanlara ve kendisine yiyecek alması  için biraz para vermişler, o da kedileri çok sevdiğini, onlara kendisinin baktığını belirterek defalarca teşekkür etmiş bu beyaz tenli yabancılara. Kucağındaki pisinin beden dili hakikati apaçık ortaya seriyor zaten, saf ruhlar yalan söylemez, bulundukları yer dünyanın teee öte ucu olsa da...

Mütevazı bir dükkânın önünde rastgelinmiş bu ufaklığa, pet şişeden kesilmiş su kabı ve önünde bir adet bisküi varmış yalnızca. Ama sevginin dili dünyanın her köşesinde aynı olduğundan, son derece zayıf tipik bir Hintli kedi olsa da mutlulukla mırıldayarak cevap vermiş başını okşayan bu yabancıya:) Önünde çeşit çeşit kuru maması, sütü, altında yumuşacık minderi falan yok belki ama, ait olduğu coğrafyanın ana felsefesi gereği ''az''la kanâat etmeyi, elindekiyle mutlu olmayı, şımarmadan, cozutmadan sükûnetle yaşamayı öğrenmiş işte, daha ne?..

Ve hayat devam etmek zorundadır sen nefes aldıkça, varlığını sürdürmenin bir yolu muhakkak bulunacaktır. Hijyene, nefasete, görüntüye falan fazla takmayacaksın bu durumda, olanla idare etmeyi becereceksin. Hiçbirşeyi ziyan etmeyeceksin yani, burun kıvırmayacaksın, bulduğuna şükredeceksin...

 Hindistan'daki kimi şartlar, batılılara çok iğrenç,  pis ve tahammül edilmez gibi görünebilir tabii ama, en kalabalık ve en modern kentlerin öteki yüzlerine yakînen tanıklık etmiş biri olarak bu ülkede herşeyin nisbeten daha ortada olduğunu söyleyebilirim. Burada makyaj yok yani, cilâ yok, iyi ya da kötü, ahval herneyse o. Dolayısıyla; bu vaziyet ''pisliğini halının altına süpürüp gûya temiz görünme ikiyüzlülüğünden'' çok daha sahici geliyor bana... Ülkemin en baba kentlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir'in o ''en cici'' yüzlerinin ardında saklanan asıl surat geliyor da aklıma, ''pöh!'' diyorum yani, ''bu kadar abartılacak ne var ki bunda?..'' Ve her zamanki düstûr tabii, ''ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol, ikisi arasında mânasızca bocalama, ne kendini, ne etrafındakileri kandırmaya çalışma! Sözde kurnazlık edip (türlü numarayla aslolanı ne de güzel sakladım, lan hakkaten amma da uyanığım) deme, vakti gelir, takke düşer, kel görünür, mazallah herbişey daha fena karışır sonra...'' Anlayan anlayacağını anlamıştır zaten, anlamayana ise her zamanki gibi davul-zurna ve hâttâ bando-mızıka:)

2 yorum:

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Gülümseyerek, kedi canların zayıf olanlarına bol kilo dileyerek, iç çekerek okudum yazdıklarını Handan'cığım. Kıytırık bir yoğurt kabına konmuş bir avuç suyun kabahat sayılıyor ve çöpe şavullanıyor ya; ben ne diyeyim. Medeniyetin ne olduğu üzerinde tekrar tekrar düşünmek lazım... Sevgilerimizle kucakladık sizi.

Handan Demiralp dedi ki...

Hindistan denen ve çoğu kişiye göre kendi pisliğiyle oynayan bu ülkenin temel inanç sistemi ''Karma Yasası''na dayandığından orada kimsenin aymaz-doymaz halleri yok imiş Lâle'ciğim. Bütün sadeliği ile hemen her fırsatta varoluşlarını kutlamak, ellerinde olana şükretmek, kendilerine yapılan bir yardıma ya da iyiliğe imkânları ölçüsünde muhakkak bir cevap, bir karşılık vermek, dilenmekten, çalıp çırpmaktan olabildiğince kaçınmak ve yapılan her davranışın bir ''karma döngüsü'' oluşturduğunu bilerek buna göre hareket etmek bu gariban görünüşlü bilge insanların temel felsefesi. ''Aç bırakırsan aç kalırsın'', ''çalarsan hırsızlık gelip seni bulur'', ''yalan söylersen yalana uğrarsın'', ''iftira edersen bunun çok ağır karması seni mahvedecektir'', ''elindekine şükredip kanâat etmezsen varolan da elinden alınır ve bereketin kesilir'' gibi karmik karşılıklara endeksli yaşıyor bu insanların çoğu. O yüzden ne kadar yoksul ve yoksun görünseler de gülümsemeyi asla ihmâl etmiyorlar, aceleleri yok, telâş içinde yaşamıyorlar, ezip geçmiyorlar hiçbirşeyi, itişip kakışmıyorlar, gündelik ıvır-zıvır sebeplerle birbirlerini incitmeyi günah sayıyorlar falan. Bu sebepten kalabalık ve yorgun hayatlardan kalkıp oralara gidenleri anlam veremedikleri bir sükûnet hissi sarıyor, susup içlerini dinliyorlar. Hem de dünyanın en büyük kalabalıkları içinde. Tuhaf bir çelişki gibi görünse de bu böyle, anlatılanlara göre bu sakinlik ve denge hali memleketin hayvanlarında dahî mevcut imiş. Zar-zor bulabildiği bir pet şişeyi kesip kediye su kabı yapmak varoluşa saygı ve paylaşma ilkesinin göstergesi zaten. Bizim burada yüzüne bile bakmadan çöpe sallayacağımız bir plastik gıda kutusu için, oradaki bir mamûlün kutusu üzerinde ''free plastic box'' yazıyor ve bunu alan insanlar bu sebepten seviniyor:) Onu parçalanana kadar sevgi ve şükranla, kıymetini bilerek, hakkını vererek kullanıyorlar. Hadi gel bakalım düşünelim şimdi asıl medeniyet nedir acaba diye. Çok çok sevgimizle, özlemimizle...