8 Ocak 2011 Cumartesi

''Vardım Hint eline''-2...


''Hindistan'da çocuk olmak'', dünyanın herhangi başka bir yerinde çocuk olmaktan farklı mıdır? Kimi sosyal, ekonomik, coğrafî ve dinî kalıpları bir tarafa bırakırsanız, herhalde pek farklı sayılmaz. Bu ufak kız çocuğuna kutlanmakta olan yeniyıl sebebi ile özel bir makyaj yapılmış. Yabancı gezginlerin çocuklarının fotoğrafını çekmesi, Hintli aileleri özellikle mutlu ediyormuş, buna engel olmak bir yana, daha güzel fotoğraflar çekilmesi için ellerinden gelen kolaylığı gösteriyorlarmış. İşte bu boyalı bebek de bu şekilde derhal Gülsün'ün kucağına verilmiş:) Bu konuda kendisinin ne düşünüyor olduğu ise biraz karmaşık tabii, ama ne olursa olsun çocuk heryerde çocuk ve elbette sevimli...

Hindistan'ın güney bölgesi sosyo-ekonomik şartlar itibarı ile daha gelişmiş, ''Hindistan'ın çağdaş yüzü'' sayılan bu eyaletlerde okuma-yazma oranı diğer bölgelerin hayli üzerinde. Okur-yazar olmanın önemi çoktan farkedilmiş ve özellikle çocukların eğitimine önem veriliyor. En basit görünen köylerde bile ''okuma salonları'' mevcut. Buradan hareketle; Hindistan'ın bu bölgesine yolunuz düşerse eğer, çocuklara vereceğiniz en değerli ve sevindirecek hediyenin ciklet, şeker ya da çikolata değil, ''kalem'' ve ''defter'' olduğunu bilmenizde yarar var. Bizimkiler bunu evvelden öğrenmiş olduklarından, yanlarında Hintli bebeleri sevindirmek üzere bol miktarda kalem götürmüşlerdi... 

Bu ''kalem-defter'' hediyelikleri çocuklar kadar ebeveynlerini de mutlu kılan birşey, o sebepten çocuklarına bu tür armağanlar sunan gezginleri gördüklerinde muhakkak gelip teşekkür ediyorlarmış. Bu Hintli aile de bizimkilerin yanına gelip özellikle ve içtenlikle teşekkür etmiş. Basit birer kalem ya da defterin insanları bu kadar mutlu etmesi manîdar tabii, belki de oturup üzerinde uzun uzun düşünülmeli. Bilhassa çocukların hızlı ve gereksiz tüketim alışkanlıklarının kurbanı olduğu ülkeler adına bu tablo bence çok önemli, çocukları asıl cezbeden hediyenin birtakım lüzûmsuz abur-cubur değil  ''kalem-defter'' olması ise elbette çok hoş, çok değerli...

Hindistan'ın güney bölgesinde ''sosyalizm'' halen yaşıyor. Bu sebeple; basit köy evi duvarlarında Che resimleri görmek, sağda-solda ''orak-çekiç'' sembollerine rastlamak hâttâ sosyalist liderler anısına dikilmiş bu gibi anıtlarla karşılaşmak hiç de şaşırtıcı sayılmıyor...
  
Ve tabii Hindistan dendiğinde akla gelen belki de ilk hayvan, yani ''fil''... Sokaklarda, köy evlerinde file rastlamak çok sıradan birşey. Sadece turistik gayelerle fil beslenmediğini, bu ülkede filin gündelik hayata yardımcı bir unsur olduğunu, bir başka deyişle Hindistan'ın yükünün büyük bir kısmını (hemen her anlamda) fillerin sırtladığını da belirtmek gerekiyor. Ama işin turistik kısmı da mevcut elbette, gündelik hayat içinde bu denli vazgeçilmez yeri olduğu için  işleme, desen, motif, resim, biblo, heykel, mask ve daha bin türlü turistik eşya üzerinde ''fil'' görmek durumundasınız. Hâttâ; bu sevimli ve iri hayvancağızın süslenmesinde kullanılan kimi geleneksel malzemeler de turistik amaçla pazarlanıyor, bizdeki develerin süslenmesinde kullanılan şeylere benzeyen bu yöresel malzemeler turistler tarafından rağbet görüyor. Yani sadece büyükten küçüğe sıralanan ve bizde de neredeyse her evde bulunan o filli cam biblolar değil, daha başka bir sürü ''filli zımbırtı'' da hediyelik olarak gayet makbûl. Tabii bu arada,  Hindu inancının köşe taşlarından meşhur fil başlı tanrı Ganesha'yı da atlamamak gerekiyor. (Hazır yeri gelmişken; Ankara'daki kıymetlilerimizden sevgili Cheetos ve Batos, ipek kumaş üzerine elle işlenip boyanmış Ganesha motifli tablonuz pek yakında size doğru yola çıkıyor, hediye paketinin tamamlanması için tek bir şey bekleniyor...)  Görülen o ki;  Hindistan fil üzerinden epey prim yapıyor. Bu süslü-püslü şey de bir ''fil alınlığı'', havaalanlarındaki hediyelik eşya mağazalarında bile satılıyormuş. Memleketindeki filine takmak üzere alan kaç turist vardır, orasını bilemeyiz ama orijinal bir dekor malzemesi olarak duvara falan asılabilir sanırım:)

Bir sonraki yazının ana malzemesi ''fil'' ve buradan yola çıkarak kimi hayvanat olacak efendim. Zira bizimkiler kaldıkları yerde sekiz yaşında genç bir fille karşılaştılar, ayaklarından zincirle bağlı durumdaki filcik biraz yürüyüp açılsın ve sahibi de üç-beş kuruş fazladan kazanarak onu daha iyi şartlarda beslesin diyerek fil üzerinde kısa bir tur da attılar. Ne ki; bu işin öyle ata-eşeğe binmek gibi kolay birşey olmadığı ancak filin sırtında anlaşıldığından epey zorlandıklarını da itiraf ettiler. İşte bu ''içinden fil geçen hikâye'' ve ilgili fotoğraflar bir sonraki yazıda yer alacak, bekleyiniz, görünüz:)

Ek ve de dip: Bildik ekonomik sistemlere bir alternatif olarak, meraklısı aha da burayı tıklasın, baksın, incelesin hele... Belki uyar, birilerinin işine yarar, değil mi ama? Ne deriz biz hep; ''ezberler bozulmak içindir''. Hadi bakalım :)

2 yorum:

Berceste dedi ki...

Bence Hindistan'da cocuk olmak cok farkli. Ozgur olmak demek. Istedigini mikroptur, hijyendir, odur budur korkusu olmadan yapmak demek. Kumda, suda, ateste istedigince oynamak demek. Sefaletle, zenginligi birarada yasamak demek. Kelimelerle anlatilamayacak cok sey demek... Babies filmi Hindistan'da gecmiyor ama bu "demek"lerin anlamini anlayabilmek icin, onu seyretmek gerek!

Bu arada, Hindistan'da bir fil tarafindan ugur getirsin diye elime hortumu surulmustu ve ilginc bir deneyimdi :) Yeni yaziyi merakla bekleyecegim.

Handan Demiralp dedi ki...

Deneyimlerinizi paylaştığınıza çok sevindim:) Çocuklar konusundaki görüşleriniz gayet yerinde, belki de bu sebepten genellikle gülümsüyorlar, mutsuz, depresif bir halleri yok, yoksul görünseler de sonuna kadar yaşadıkları bu özgür çocukluk durumundan hoşnut gibiler. Film konusundaki tavsiyeniz için ayrıca teşekkür ederim, bütün bu ''demek''lerin anlamını seyrederek keşfetmeyi elbette isterim. Filmi bulup izleyeceğim. İzmir'den selâm ve sevgilerle...