10 Ekim 2009 Cumartesi

Yasa...

''Maat Yasası'' Antik Mısır'ın anayasası olarak bilinir. Bu yasaya göre evrensel düzeni sağlayan, asla taraf tutmayan ve şaşmaz adaleti temsil eden tanrıça Maat'tır. Başında daima bir tüy ile tasvir edilmiş, elindeki terazinin kefelerine iyilikleri ve kötülükleri koyup tartmak sureti ile mevcut vaziyetin uygun mu, uygunsuz mu olduğu konusunda karar mercii olduğuna inanılmıştır. Elbette ki bu karar insanın bedenî varlığı ile değil, ruhsal akıbeti ile alâkalıdır. Çünkü Antik Mısır öğretisi yalnızca bedenin ölümlü ve sonlu olduğunu, ruhun sonsuz serüvenine devam edeceğini, bu sebeple de insanın hayattayken yapıp ettiklerine çok dikkat etmesi icap ettiğini bildirir. Bedenin deneyimleri her zaman ruha da kodlanmakta, işin beter tarafı bu vaziyet ruhun sonraki deneyimlerini de etkilemektedir!..


Tasavvuf felsefesinde de karşımıza gayet sıklıkla çıkmakta olan ''ne ekersen onu biçersin'' temel düşüncesi adetâ Maat Yasası'nın çekirdeği gibidir. İyilik de, kötülük de muhakkak çıkış noktasına geri dönecek, evren daima bileşik kaplar teorisinde olduğu gibi, insanın yapıp-ettiklerine yani yarattığı etkilere benzer ve bağlantılı tepkilerle cevap verecektir. Buradan hareketle; adalet denen kavram aslında evrensel dengenin ta kendisi olduğundan, onu bazı kişi, kurum ya da sistemlerden beklemek beyhûdedir, o zaten evrenin özünde mevcuttur ve bir şekilde, mutlaka gerçekleşecektir...


Şimdi; meseleye bu çerçeveden bakarsak, bahçemizdeki çöpleri oradan kaldırıp başka bir yere atmak, bahçemizi temizlerken başka bir yeri kirletmek anlamına gelmektedir. Yani o çöpleri sadece bir yerden başka bir yere taşımışızdır, bu çöp sorununu çözmek değildir ki... Onları değiştirmek, dönüştürmek ve tekrar kullanılabilir hale getirmektir mühim olan, zarar etkisini faydayla değiş-tokuş etmektir yani. Zira; düşünürseniz evrenin bütünlüğü içinde ziyan, israf, aşırılık, aldatma, kandırma, yalan-dolan falan yoktur, evren son derece sade bir temel bilince göre düzenlenmiştir, saf sevgiden ibarettir. Bu saflığı bozan, dengeleri bencil çıkarlarına göre değiştiren, varetme, koruma ve çoğaltma yerine azaltmayı, tüketmeyi, yok etmeyi seçen her kim ve ne varsa bunun cevabı kendisine aynı şekilde verilecektir. Tanrıça Maat'ın adaleti bu yüzden ''şaşmaz'' ve ''yanıltılamaz''dır, çünkü o insan aczi içinde değildir, taraf tutmaz, acımasız ve kasıtlı davranmaz, kimseye torpil yapmaz, sadece terazinin kefelerine bakar, o kadar. Ne denli yalın ve sade bir bakış açısı, değil mi? Hiç karmaşık değil, sade ve dümdüz...


Bu düşünceyi kabûl etmek için inanç sistemlerinin kimi kurallarına ihtiyaç yoktur. İster o dinden, ister bu inanıştan olun, yâhût isterseniz bütünüyle inançsız olun, hiç farketmez. Düşündüğünüz, gerçekleştirdiğiniz, yaptığınız herşeyle evrenin bütününü etkilersiniz. Bir yankı vadisinde, sesinizin olanca gücüyle kendi adınızı haykırırsanız sesinizin yankısı asla başka bir adı söylemeyecek, size aynen geri dönecektir. Bu yüzden herkes herşeyden sorumludur. Durgun bir göle atılan ufacık bir çakıl taşı, görünüşte ''cuppp'' sesi ile suya gömülüp gözden yitecektir ama etrafında oluşan halkalar giderek genişleyecek, gölün kıyısına hafif bir dalga olarak ulaşacak olsa da muhakkak durgun suyu hareket ettirecektir. Yarattığınız her etkinin son derece adil, enerjisine uygun ve onunla tam dengeli bir tepki şeklinde size geri döneceğini bilirseniz ''Ama?.. Ama?.. Neden? Niye ben? Ben bunu hakedecek n'aaptım ki? Ü-hü, ü-hü, adaletin bu mu dünya? Lânet olsun ulan sana!:('' vaziyetinin ne derece uygunsuz olacağını da bilirsiniz zaten. Vaziyet bu kadar ''kabak gibi'' ortadayken, değil mi yani?..


Ezcümle; sevgili Navanalini dün gece bir e-posta gönderdi, içinden ''Maat Yasası'' çıkıverdi, daha önceden bildiğim birşeydi ama yeniden okudum, düşündüm, yazayım dedim. Aha da zaten yazdım gitti:)

Hiç yorum yok: