18 Ekim 2009 Pazar

Sükûn...

E-posta kutuma düşen bir haber beni içinde bulunduğum yerden alıp taaa nerelere götürdü. İstanbul Sarıyer Gazeteciler Sitesi'nin yeni yönetimi site içinde hayvan görmek istemiyormuş da, bu bağlamda site sakinlerine gayet diktatör üslûpta bir yazı göndermişmiş! Tabii bana da ulaştı bu yazı ve dudağımın kıyısıyla gülümsetti beni, hani ''acı acı gülümsemek'' denir ya, işte aynen öyle...
Konuya ilişkin sevgili Özün Kanbay'ın kaleme aldıklarını okuduğumda, vaktiyle kendi yaşamış olduklarım geldi aklıma. O denli doğru saptamalar yapmış ki Sn.Kanbay, paylaşmadan duramadım doğrusu, buyrun:
''İstanbul'un konut siteleri adetâ (küçük Türkiye)dir. Kıytırık bir sitenin yönetim kuruluna seçilen adam bile kendini T.C başbakanı zanneder. ''Ben istediğimi yapmaya muktedirim çünkü başkanım''der. Koltuğunu bırakmamak için direnir, öyle ki; bir siteyi 15 yıl aynı ekip yönetebilir. Bunu desteklemek üzere, sitenin çalışan kadrosu yani müdürü, bahçevanı, bekçisi, tesisatçısı da klasik yalakalık moduna geçince adam iyice havaya girer. O kadar çok yaşadık ki... Bizim oturduğumuz sitelerde yumruklaşıldı, mahkemelik olundu, ne rezillikler yaşandı! Hep iktidar uğruna:)...''
Sn.Kanbay yazısında ''İstanbul'un konut siteleri'' demiş ama, ben buna diğer büyük şehirleri, özellikle de Ankara'yı monte ederek altına denden koymayı önemli buluyorum, ne de olsa tecrübe konuşuyor, değil mi efendim? Ne rezilliklere şahit oldu bu 1.25 derece hipermetrop gözlerim, ne korkunç şeyler işitti yayıncılıkta 20 seneyi çoktan devirmiş kulaklarım, e böyle bir durumda bu habere nasıl ve niye şaşırayım? Önüme gelen her benzer haberde gözlerimi kapayıp, fotoğrafta gördüğünüz gibi bir yere uçup gidiyorum işte, tamamen yerleşmek, kokuşmuş büyük şehirlere, aptal site hayatlarına ve onların aslında gayet kuduruk ve de kendi bokuyla bile kavgalı, sözde ''SAKİN''lerinin arasına bir daha asla geri dönmemek üzere!..
''Ne kadar az insan, o kadar huzur ve sükûnet'' temel düşüncesinden hareketle seçtim İzmir'de yaşayacağım yeri, o kadar ince eleyip sık dokudum ki, artık düşünmekten, olasılık hesaplamaktan yoruldum. Çok şükür bu defa yanılmadım, gerek komşularımdan, gerek yakın çevremden son derece memnunum. Aradım, taradım, sonunda bol kedili, bol köpekli, çok hayvansever ve gayet az daireli bir apartman buldum. Ama gene de; etrafta gözlediklerim ve gelen haberler her büyük şehirde, her kalabalık sitede benzer çatlakların yaşamakta olduğunu gösteriyor bana!.. Onlar yaradılışın özüne saygı duymayıp kendilerinden başka canlılara hoşgörü göstermedikçe, benim de onlara saygı duyup hoşgörü göstermem olasılık dahilinde olmadığından, şehirle işim bittiğinde kesin çekip gitmeler ve bir daha dönmemeler çokça geçiyor aklımdan. ''Büyük şehir'' ve ''sükûn'' kavramlarının yanyana gelebilmesi gayet müşkül, ''iç huzuru'' denen şey de marketten alınıp derin dondurucuda saklanamıyor mâlûm, ''dış''ta olmayınca ''iç''teki hayli eksik kalıyor. Bu durumda; gayet tabii olarak ''iç''le ''dış''ın dengede olacağı yerler araştırılıyor. Çok olmasa da, hiç yok değil haa, insan isteyince buluyor. Ama söylemem, kimse ısrar etmesin boşuna, ''oranın'' yol haritası tarafımdan şimdilik gizli tutuluyor:)

6 yorum:

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Daha yeni blog'una hayırlı olsun diyemeden, bu yazdıklarını okudum ve "yine mi?!" dedim. Bu tahammülsüz şehirlerin tekamül etmemiş kalabalıklarına tahammül etmekte çok zorlanıyorum. Bu tür insanlara artık tek şey söylüyorum: "Biz de sizi etrafımızda görmek istemiyoruz; ama görüyoruz. Nasıl olacak da olacak peki??" İkinci soru: "Dünya yalnız bizim değil" cümlesini sadece bir slogan mı sanıyorsunuz allasen?? Bunları soruyorum ve yazıyorum da, asla bu insanlarla konuşmak istemiyorum. Çünkü, bağışlayın ama, ben bazı insanları eğitilebilir bulmuyorum. Keşke hiç bir yeri böyle insanlarla paylaşmasak, enerjimiz tükenmese, canların canı yanmasa..

Keşfettiği olası huzur mekanında herkesin mutlu yaşaması dileğiyle ve tabii sana çok sevgilerimle..

Lale

Handan Demiralp dedi ki...

Canım Lâle; yaşadıklarımız ortak, biriktirdiğimiz hatıralar da öyle. Ben artık bu tarz meselelerle boğuşmak durumunda olmasam da, sağdan-soldan gelen haberlerle ''iç huzurum'' bu şekilde yaralanıp bereleniyor işte. Para ya da sosyal statü adamı ''adam'' etmeye yetmiyor ki, kocaman şehirlerin orasına-burasına serpiştirilmiş cici-bici ''SİTE''lerde yaşayan ve bu sayede adam olduklarını sananlar işgâl etmekte asıl huzurlu hayatları! Ödenen yüksek aidatlar da değiştiremiyor elbette nasır tutmuş zihniyetleri, küflenmiş ezberleri, köhnemiş kafaları. Bu sebeple; bu şartlara tahammülü tükenenler toplanıp gidiyor, başka yerleri, başka hayatları deniyor. Lâkin, özdeki o ''kovma, temizleme, arıtma'' pratiği aynen yerinde duruyor, sen gittin, ben gittim, o gitti ile değişmiyor. Hayatlar işgâl altında, sınırlar giderek daralıyor. Bir yol bulunacak elbette, inanıyorum... Evet, hâlâ inanıyorum. Sevgimle kucaklıyorum, o aydınlık düşüncelerini selâmlıyorum...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

İşte işin esas kötü yanı da bu. Gitsek de insanın olduğu her yerde var bu haller. Bir yandan da çok acayip, düşününce. Bu insanlar hiç insan dışında bir canlının yüzüne bakıp sevgi ve esirgeme hissetmemiş. Onlar adına acıklı, o ayrı. Sınırların daralması hepimizin ruhunu daraltıyor sonuçta. Ben bu zihniyete ayrıca kızıyorum. Çünkü yardım bekleyen onca can varken, değerli bir enerjiyi emiyorlar. Dünyayı kendi algıları kadar daraltmaya uğraşıyorlar. Zor işte, neresinden baksan zor.

Bu arada, sitelerden kurtulunca bu sıkıntıdan da kurtulmuş olmana ve yeni yaşamında en azından bunlarla bire bir uğraşmamana çok seviniyorum. Darısı bunu hayal eden herkesin başına...

Lale dedi ki...

Ve tabii benim de içimi en çok şişiren sözcük grubu aynı: Site sakini! Yahu böyle bir kişiliğin neresi sakin olabilir?? Elinde olsa her katı dolaşıp hayat belirtisi gösteren herkesi boğazlayacak bu site sakini denen karakter! Şu anda bizim yaşadığımız sitede de "site sakini" sözcüklerini içeren ortalama 4 duyuru oluyor her gün. Site yaşamının nezihlik düzeyini ortada hiç hayvan olmamasına endekslemiş duyurular bunlar.. Sabır, sükun, kaçış diliyorum. Çünkü küçük yerler de şehirlerden kopya çekiyor artık yazık ki.

Sevgiler, selamlar...

Handan Demiralp dedi ki...

Umarım, dilerim, inşaallah derim bu temennîne... O parıltılı hayatların da söneceği, ışıltısını yitireceği, pullarının döküleceği, hakikatteki sığlığının ve tenhalığının ortalığa döküleceği zaman da gelecek neticede... Bunu bilmenin bedeli tarafımızdan ödenmiştir, bizler o sırrın nasıl dökülüp altındaki yozlaşmanın ortaya çıkıverdiğine şahit olanlardanız. Az şey midir Lâle? Ve hangi para birimi ölçebilir bunu? Sevgimle, teşekkürle... Hepimizden hepinize...

ERDIL dedi ki...

Handan kızım beni bilirsin hayvanları
HİÇ sevmem.Sevmekde zorunda değilim!
Amma, bu benim onlara karşı respek göstermemi engellemez.Onlarla yaşam alanımı paylaşmamı "HİÇMI HİÇ" engellemez.Onlardan da beni sevmelerini "HİÇ" beklemem. Örneğin, her ne kadar başka cinslerden olmakla beraber kedi,köpek,evde gül gibi geçinip gideriz.Ben onlara karışmam, onlarda bana.Gelelim oturduğum Apt. 100 daire her milletten insan var.% 50`
sininde hayvan beslediğini biliyorum.Onlarla asansörlerde karşılaşıyoruz.Son dakika kazaları
sıkca oluyor.Ne garipki bundan şikayetçi olanını görmedim. Sadece
"amam dikkat" diye ikaz hariçinde.
Merak bu ya son iki yıl site protokollerini okudum.Hayvanlar hakkında "HİÇ" şikayet göremedim.
Düşündümde; onlarda sevgiyi bir kenara atip, onlarla yaşam alanlarını paylaşmayi her şartlar altında kabul etmişler.
Sevgilerle.