20 Nisan 2014 Pazar

Sülalenin yediği hurmalar, ailenin kaderini nasıl hırpalar?!..


* Öfke çoğu zaman sevgiden daha bağlayıcı bir duygu. Muhatabı olanlarla gerçek anlamda bir yüzleşme, sahici bir ''etek taşı dökme'' durumu yaşanmadan ilişkiler şifalanamıyor ve ölü ya da diri, öfke duyulan insanlar ruhen serbest bırakılamıyor. Bu yüzden; çoktan ölmüş ana-babasıyla, aile fertleriyle ya da eşleriyle halen yakıcı bir öfke ilişkisi içinde olan çok insan var, serbest bırakılamamış, tıkanmış bir enerji biçimi bu ve elbette çok rahatsızlık verici...

* Bir kadının hayatı boyunca erkeklerle olan ilişkisini umulduğu üzere ''baba'' figürü değil, ''anne'' figürü şekillendiriyor. Tamamen anne kanalı ile ilgili bir durum bu. Anne evliliğinde mutsuz, umduğunu bulamamış, aldatılmış, küçümsenmiş, dikkate alınmamış, şiddet görmüş, yalan söylenmiş, ezilmiş, terkedilmiş vs. bir kadın ise, genellikle alt benliğinde erkeklerden nefret ediyor ve asla güven duymuyor. ''Erkekler kötüdür, onlara güvenilmez, aldatırlar, terkederler, değersiz hissettirirler vb.'' gibi kalıplar var alt benlikte. Bu gibi annelerin kızları da kendilerine benzer şekillerde davranacak,  aldatacak, yalan söyleyecek, değersiz hissettirecek ve güvenilmeyecek erkeklere doğru çekiliyorlar. Çünkü kız çocuğu annesine farklı bir genetik ve duygusal kodla bağlı, farkında olmadan onu kopyalamaya, onu taklit ederek mutsuzluklarını paylaşmaya ve böylelikle annesinden onay almaya çalışıyor. Şimdi sıkı durun; ülkemizde de umulanın çok üzerinde bir sıklıkla yaşanan ''aile içi cinsel taciz'' olaylarının arka planında gene erkeklerden çeşitli sebeplerle nefret eden, hatta tiksinen kadın modelleri bulunuyor! Kocalarıyla yakın olmaktan hazzetmeyen, cinsel ilişkiden tiksinen, bunu görev gibi yapan yahut hiç yapmayan, şartlarından razı ve de memnun olmadığı bir evliliği bitirmek yerine senelerce ayrı odalarda, ayrı yataklarda yatan, çok öfkeli olduğu erkek figürünü cinselliğinden mahrum bırakmayı bir nevi intikam ve ceza aracı olarak kullanan, içten içe kin ve nefret dolu eş, abla, teyze, hala, yenge, kız kardeş, anneanne, babaanne gibi kadın modellerinin korkunç bir yaratımı diyebiliriz bu konuya, apayrı bir yazıya konu olacak kadar detaylı aslında, ben sadece bu kadar bahsediyorum...

* Alkol, uyuşturucu, tütün, kumar, yalanı bir çözüm aracı olarak kullanma yani yalan bağımlılığı, aşırı yemek, kontrolsüz seks, internet, ilaç gibi bağımlılıkların temelinde ise ''baba kanalı'' var. Her nevi bağımlılığı, çocuğun vaktiyle babasıyla olan ilişkileri belirliyor. Kimi takıntılar ve obsesif durumlar da bu dairede, evet. Maalesef...

* Endişe ve suçluluk duyguları, sevginin olmadığı alanlarda hakim duygular. Sözgelimi; mütemadiyen endişeli, vesveseli, huzursuz ve huzur vermeyen bir anne modeli çocuğuyla çok ilgili gibi görünse de aslında çocuğunun temel sevgi gereksinimini göremiyor. Kendi kaygı ve endişeleri içinde kaybolmuş olduğundan, çocuğunu aşırı korumacı olmayı onu çok sevmek olarak algılıyor. Halbuki durum böyle değil, fazla korumacı annelerin çocukları ileride genellikle derin duygusal boşluklar yaşayan, yanlış partnerler seçerek ilişki sorunlarında boğulan, hayattan hiçbir şekilde tatmin alamayan, çok çabuk sıkılan, her şeyi çok çabuk tüketen, mutsuz ve huzursuz yetişkinler oluyor...

Bolluk-bereket-kazanç kanalı da gene annenin kodlarıyla ilgili, anne temel inanç olarak kendisini bolluğa, zenginliğe layık görmüyor, hayatında daha fazlasının zaten olamayacağını düşünüyorsa yetiştirdiği çocukların da bolluk-bereket kanalları tıkalı oluyor, para kazansalar dahi tutamayan, yönetemeyen, bereketini göremeyen insanlar oluyorlar... Ayrıca; anne ve babanın ekonomik-psikolojik ve duygusal olarak ulaşabildiği tavanı geçmek çocuğa bir nevi ihanet gibi geldiğinden, daha ötesini zaten haketmediğini düşünüyor, yetişkin olduğunda kendisi için daha fazlasını isteyemiyor, kurgulayamıyor ve dolayısı ile hayatında ebeveynlerinin ulaşabildiğinden daha fazla para, başarı ve mutluluk da olamıyor. O seviye her ne ise ancak oralarda dolaşabiliyor, üzerine çıkmak adına bir gayret göstermiyor. Bu yokluk-zorluk çekmiş, kötü evlilik yaşamış ana-babasına ihanet-haksızlık gibi geliyor, onların her anlamda oluşturabildiği standartlarda bir hayatın üzerine çıkabilecek potansiyeli olsa dahi bunu kullanmamayı seçiyor. Evliliği, ekonomik seviyesi, seçtiği işler, oturduğu ev, psikolojik ve duygusal durumu ebeveynlerininkine çok benzer bir hayat kurguluyor farkında olmadan...

* Sülalede, bir ya da birkaç nesil evvelinde işlenmiş bir cinayet ya da çok ciddi bir suç mevcut ise, yeni nesillerde genç ve orta yaşta intihar vakalarına çok sık rastlanıyor. Ailenin geçmişinden gelen karmik borç, duruma göre birkaç nesile kadar aktarılabiliyor. Karma konusu hakikaten çok ciddi bir konu, ''benden önceki sülalemin kime ne yaptığından bana ne be kardeşim, ben mi yaptım, Allah Allah!'' fikrinin feci şekilde çürüdüğü çok bariz örnekler var. Bir türlü içinden çıkılamayan borç batakları, şiddetli geçimsizlik yaşanan evlilikler, ailenin çocuklarına da sirayet eden zihinsel ve bedensel hastalıklar, aile içinde hiç bitmeyen ve tekrarlanan problemler, cinnetler, akraba kavgaları, bereketsizlik, işverenle çatışmalar, işlerdeki başarısızlıklar, sık sık işten atılma, iş değiştirme, işlere-eşlere-hayatlara tutunamama, sorumluluk alamama, sahip olduğu hiçbir şeyden memnun ve tatmin olamama, ağır psikolojik travmalar, sinir krizleri durumları bu nevi geçmiş karmik hesaplara bağlı olabiliyor...
.............................................................................................................................

Buraya kadar yazılanlar bugün sevgili Zeynep Aksoy ile yaptığımız derste aldığım notlardı. Pekiii, şimdi sadede gelelim. Geçmiş zaten çoktan geçmiş, onu değiştirebilmek elbette mümkün değil. Ancak; ailenin geçmişinde yaşanan bazı olaylara bağlı olarak oluşan travma düğümlerinin bazen yüzyıllar sonra bile çözülüp, o noktada sıkışan ve nesilden nesile aktarılan blokajın kaldırılması ''Family Constellation-Aile Dizimi'' çalışmaları ile mümkün. Biz dünkü ve bugünkü yoga derslerimizde bu çalışmanın iki örneğini izledik, hakikaten çok etkileyici idi. Bazı profesyonel ve uluslararası özellikli yoga eğitmenleri ''Aile Dizimi Terapisi'' konusunda da eğitim alarak bütünsel bir şifalandırmaya yönelik çalışmalar yapmayı seçiyor. Benim hocalarım Zeynep Aksoy-David Cornwell ve kardeşlerim Gülsün-Haluk'un hocası Faruk Kurtuluş bu eğitimi almış ve uygulama yapan hocalar mesela... 

Konu öyle basitçe anlatılabilecek kadar yüzeysel asla değil, bir aile dizimi çalışmasını izlediğinizde ya da katıldığınızda aile karmalarının taaa nerelere gittiğini ve insanların hayatlarını nasıl etkilediğini çok daha net, çok daha sarsıcı şekilde görebiliyorsunuz. Bizim hocalarımızı da bu konuda yetiştirmiş olan asıl eğitmenden ve sisteminden bahsedilen şu röportajın belki konuyu anlamaya daha çok faydası olacaktır. İlk fırsatta bu eğitimi de alıp, çalışmalarımda uygulamayı  düşündüğümü ise söylememe gerek yok zannediyorum. Bütünsel çalışmaları her zaman daha faydalı buldum ve daha severek yaptım. Öğrenmenin sonu yok, değil mi efendim? :) Mutlu haftalar OLsun...


Ve bu fotoğraf da bir sonraki yazımın ipucu OLsun... 94 yaşındaki bu küçük kızın hikayesi pek yakında burada...

2 yorum:

Keshishadam dedi ki...

Yazdıklarınız korkutucu, bazen farkındalık tatlı bir meltem esintisiyle değil fırtına şeklinde girer pencereden... Bu biraz öyle oldu, üzerinde düşünmeye sevketen yerken tadı acı ama sindirirken lezzetli ilginç bir tat bıraktı. İsot gibi :) Elinize sağlık....

Handan Demiralp dedi ki...

Teşekkür ederim ifadesi çok içten bu yorumunuz için... İyi ya da kötü, yumuşak ya da sert, aydınlık ya da karanlık, bir ''his'' ve bir ''farkındalık'' hali oluşturabilmek bana göre mühim olan. Çünkü sadece yazmış olmak için yazmak bana göre değil, onu yapan o kadar çok kişi var ki. Tanıdığıma memnun oldum, blogunuzun okuru olacağım. Sevgi ve şükranla...