5 Nisan 2014 Cumartesi

Dik… Dimdik...



''Belirsizlikler, kalp çarpıntıları, kaybetme korkuları, kıskançlık, anlatamamak, anlaşılamamak, küçük kırgınlıklar, çok yakın olamamak, hayal kırıklıkları, özlem, var olan veya önünüze çıkan engeller besleyebilir yaratıcılığı şayet hepsinin arasında bir mutluluk, bir heyecan da yaşanabiliyorsa; umutlar büsbütün tükenmemişse. Öfke ve nefretle de bilenir bazen yaratma duygusu, o yaranın açılması acıdan fazla onu açana karşı bir kızgınlık uyandırıyorsa. Mutsuzluğun o dipsiz ve kapkaranlık kuyusuna düşmüşseniz fakat, ümidinizi yitirmişseniz, içinizde kıpırdanan her duygu aynı acıyı canlandırır. Hissetmemek için bütün duygularınızı öldürürsünüz. Artık hiçbir şey doğmaz sizden. Umutsuzluğun olduğu yerde doğum olmaz''
(Yazının tamamı için buradan buyrun…)


''Yalnız başkalarını değil kendimizi de herhalde en iyi bitişlerde tanıyoruz. Hayal kırıklığı, menfaatimizin bozulması, kırgınlık, gönül yarası bizi biz olmaktan çıkarıyor mu; yoksa kayıplarımıza, acılarımıza, kızgınlığımıza rağmen vazgeçmeyi, zarar vermemeyi, itidalimizi muhafaza etmeyi başarabiliyor muyuz... 

Aşk bitince dostluğu da umursamamayı, evlilik sona erince saygısızlığı, arkadaşlıkların ardından düşman olmayı, ortaklıklar çözülünce aleyhte bulunmayı mubah mı görüyoruz yoksa... Hakaretlerle, tehditlerle, mahremiyetleri ve sırları ifşa etmekle, yalanlarla, iftiralarla, sizinle yola devam etmek istemeyeni bırakmamakla, yalvarmakla, onurunuzu hiçe saymakla son buluyorsa ilişkiler ne manası kalır ki en güzel başlangıçların bile... 

Nihayetler de emek istiyor en az başlangıçlar kadar…''
(Devamı için buradan…)


Artık pek sık yazmıyor. Ama yazdı mı da tam yazıyor. İnsanın ''ey benim canımın Cân'ı'' diye  hitap edebileceği kaç kişisi olabilir ki bir ömür içinde? İyi-hoş zamanlarda bir arada olmak marifetten değil, kaç kişi yanıbaşında olabilir ki bir insanın en çıplak, en korunmasız, en acılı, en müşkül, en dar, en bulanık zamanlarında? Adı kalbime nakşolunmuştur, ''en sevgili'' saydıklarım meğer koynumda beslediğim ne muhteşem yılanlar olduklarını tek tek ispat ederken,  benim kalbimin derin ağrısını belki en çok o hissetmiş, o duymuştur. Hayatıma dokunmuştur. Ki; o dokuduğu herşeyi değiştirip dönüştürendir, daha iyiye, daha güzele, daha, daha, daha… İhanet edenler, yalancılar, yüreği kifayetsiz korkaklar birer birer dökülüp savrulurken yolun sert virajlarında, o dimdik durmuştur hep, sessiz, sedasız ama hep orada ve dimdik… Onunla ben birbirimizi en imkânsız gibi görünen hikâyelerin içinden geçerek bulduk, tanıdık ve bu tanıdıklığın aslında çok eski zamanlardan kaldığını anladık, birbirimizi kendimiz gibi bildik, öyle sevdik. Dağılsak da, savrulsak da, sırtımızdan vurulsak da, acıdan kıvransak da dik, hep dimdik...

Hiç yorum yok: