14 Nisan 2014 Pazartesi

Ama artık dayanamıyorum!..


Yarım saat kadar önceydi, arka bahçe kapısından çıkıp sokağın başındaki çöp bidonuna kadar gittim, hem çöpleri atmak, hem de sokak kedilerinin yiyeceğini bırakmak için. Köpeğim Fadik serbest şekilde yanımdaydı, bazen gece geç vakitlerde tasmasız olarak parka çıkmasına izin veriyorum. Çünkü o orta Anadolu bölgesinden gen almış bir ''Anadolu çoban köpeği-Kangal'' kırması ve yaşadığı bölgeyi sahiplenme, koruma konusunda pek çok ''popüler marka'' köpekte olmayan genetik içgüdülere sahip. Her neyse, ben sokağın alt tarafından evimin baktığı parka doğru giderken, sokağın üst tarafından siyah blûzlu, tombulca, sarışın, ayağında kot pantalon olan genç bir kadın bizden önce parka doğru döndü, Fadik ve ben onun birkaç adım arkasında kaldık. Yürüyüşünde bir tuhaflık sezdim, hafif yalpalayarak yürüyordu, alkollü olabileceğini düşünerek fazla üzerinde durmadım. Ama Fadik benden evvel hızlı şekilde koşarak genç kadının etrafında dönmeye başladı, o vakit farkına vardım, üzüntü ve gözyaşına hiç dayanamayan köpeğimin ısrarlı teselli hallerinden anlaşıldığına göre, bu genç kadın hem yürüyor, hem de omuzları sarsıla sarsıla, arada iç geçirerek ağlıyordu…

Ben eve girdim. Fadik genç kadınla beraber parkın diğer tarafına doğru uzaklaştı. Ben evde ve bahçede birkaç işimi daha hallettim. Park bu gece sessizdi, kuduruk ergen vandallar, sarhoş ya da esrarkeş serseriler falan ortalarda yoktu. Bahçede etrafı dinlediğimde basketbol sahası tarafından gelen hıçkırık seslerini işittim. Fadik de ortalarda yoktu, herhalde ağlaması daha da şiddetlenmiş olan genç kadının yanında onu teskin etmeye çalışıyor olmalıydı. Bahçe kapısından çıktım, seslerin geldiği tarafa doğru yürüdüm. Genç kadın parkı aydınlatan lâmba direklerinden birinin altındaki banka oturmuştu, ayaklarını bağdaş kurar gibi toplamıştı, cep telefonunun kulaklıkları da kulağındaydı, sanırım bir yandan müzik dinliyordu. Yüzü sırılsıklamdı, mütemadiyen ağlıyor ve inleme benzeri sesler çıkarıyordu. Köpeğim de tahmin ettiğim gibi, bankın yanında yere oturmuş, genç kadının kederini aynen paylaşarak onu koruma çemberine almıştı. Arkası bana dönük şekilde oturan genç kadını korkutmamak için beni görebileceği şekilde öne geçerek yaklaştım, yoğun şekilde hissedilen acı alanına girdim ve eğilerek yardıma ihtiyacı olup olmadığını sordum. Kulağındaki kulaklıkları çıkardı ve ağlamasına ara vermeden ''efendim?'' dedi, söylediğimi tekrarladım. Bu sırada bankın önünde diz çöktüm, yüzüne baktım, en fazla 19-20 yaşlarında olsa gerekti, güzel bir yüzü vardı. Gene ağlayarak teşekkür etti ve yardım istemediğini belirtti. Böyle durumlarda kimseye zorla yardım etmeye çalışmayız, yardımın kişi buna açıksa ve istiyorsa yapılması gerektiği öğretilmiştir, ortada herhangi bir varlığa ya da kişinin kendisine direkt zarar verecek bir durum mevcut değilse yaşanana hürmet edip kenara çekilmek icap eder. Ben de öyle yaptım, genç kadının omuzuna hafifçe dokunarak ayağa kalktım ve yürümeye başladım. Çok geçmeden arkamdan seslendi: ''Siz doktor musunuz?..'' Bu soru evvelâ tuhaf geldiyse de çabuk uyandım, sabah Alis'in Bahçesi'nde bir şifa çalışması yapmıştım ve üzerimde ayurveda masajında kullandığım mavi ameliyathane üniforması halen durmaktaydı. Her çalışma sonrası muhakkak yıkanması gereken bu üniformalardan gardrobumda birkaç set mevcuttu ve ben bugün mavi olanını giymiştim…

Dönüp tekrar yaklaştım ve ''hayır'' dedim, ''doktor değilim, ancak şifa çalışmaları yapan bir enerji uygulayıcısıyım…'' Ağlamaya devam ederek başını onaylar şekilde salladı. ''Niçin ağladığınızı bilmiyorum ve bu önemli de değil zaten'' diye devam ettim, ''lâkin şu anda acı bedeniniz fazlasıyla aktif ve bu alanda çok uzun süre kalmamanız daha iyi olacaktır sizin için…'' Başını kaldırıp yüzüme baktı, ''ama artık dayanamıyorum!..'' diye hıçkırdı yeniden. ''Dayanamadığınızın ne olduğunu da sormayacağım size'' diye cevap verdim, ''bunun da hiç önemi yok çünkü. Bir ilişki problemi yaşıyor olabilirsiniz, ailevi bir sorun olabilir, belki bir yakınınızı kaybetmişsinizdir, belki işinizde sıkıntı vardır ya da başka bir şey. Bunların hepsi olağan, olabilir şeyler. Bilmenizi istediğim tek şey var, o da bu durumu öyle gerektiği için yaşamakta olduğunuz. Ayrıca bunu yaşayan yegâne kişinin siz olmadığınız. Bir de şu var tabii, dayanamayacağınız hiçbir şey karşınıza çıkarılmaz. Sorun her neyse o, bunu yaşamanız ve aşıp geride bırakmanız için var. Şu an yaşanıyor ve geçiyor, asla bu şekilde kalmayacak, bunu farkedin…'' Bir an duraksadı, ağlama şiddeti azalmıştı. ''Adınız ne sizin?'' diye sordu, söyledim. ''Hande?..'' dedi, düzelttim ve tekrarladım. Ben ona ismini sormadım, bunu bilmem gerekmiyordu. Kendisinden kısa bir şifa çalışması için müsaade istedim, onayladı. Alnı, 3.göz noktası, göz altı, burun altı, çene ve göğüs kemiği üzerinde ufak parmak darbeleriyle çalıştım, sağ elinin parmak kökleri ve avuç içiyle de çalıştıktan sonra genç kadının acı bedeni çözülüp dağılmaya başladı, burundan aldırdığım üç derin nefesi sesli ve güçlü bir şekilde ağızdan verdirdim ve kısa çalışmayı tamamladım. Omuzuna dokunarak ona çok değerli olduğunu, kendisini herkesten önce sevmesi ve önemsemesi gerektiğini hatırlattım, çalışmaya izin verdiği için teşekkür ettim ve iyi geceler dileyerek hiç arkama bakmadan evime döndüm…

Eve gelince ellerimi yıkadım, birkaç yoga asanası ile bahçede bedenimi toprakladım ve adaçayı tütsüsü yakarak koruma çemberi oluşturdum. Bu genç kadının ne adını, ne de hikâyesini muhtemelen hiç bilmeyeceğim, bunların hiç önemi olmadığının farkındayım ve bu zaten yeterli. Benim onun keskin ve şiddetli acı bedeni içine girmemi sağlayan şeyin tam olarak ne olduğunu da o hiç bilmeyecek. Bu genç kadında ben birkaç sene evvelki kendimi gördüm. O acı beden çok tanıdıktı. Gecenin bir vakti, bir kadını evinden çıkartıp sokaklarda ağlaya ağlaya dolaştıran, daralan nefesini açacak, göğsünü genişletecek bir yer aratan sebepler muhteliftir. Bu saatte nereye gider, bu halde ne yapar, ayakları onu nereye götürür diye merak edeni, arkalarından geleni de olmaz genellikle o kadınların, onlar yalnız ve cesur olmak, karanlığın içinde tek başına yürümek zorundadır. Gözlerini ya da burunlarını silecek mendilleri bile yoktur, üzerlerinde ceketleri yoktur, ayaklarında çorapları yoktur, bütün bunları hesaplamadan fırlamışlardır evden çünkü, gene kendimden bilirim. O kadar sahici bilirim. Bir Nisan gecesi, gecenin sabaha devrilmeye niyet ettiği alacakaranlık saatlerde, kendi evimden müthiş bir yabancılık duygusu içinde çok incinmiş şekilde fırlayıp, yani artık kendi evimde kalamayıp, duramayıp ayaklarımda ev terlikleriyle, sırtım hırkasız, cüzdansız, kimliksiz, telefonsuz, gece serinliğinde titreye titreye, öylece, herhangi bir yön belirlemeden savrula savrula yürüyerek mendilsiz ağladığım zamanki o acı bedenimi gördüm ve hemen tanıdım. O tanıdıklıktı beni bankta oturup zırıl zırıl ağlayan bu genç kadının yanına götüren aslında. Ona yardım etme isteğimin derindeki sebebi buydu. Ben ona yardım ederken, farkında olmadan o da bana yardım etti ve geçmişteki o tabloyu, o ''an''ı şifalandırdık bu sayede. Tekâmül ettik birlikte, kendi farklı kader planlarımız içinde. O çekmesi gereken acının ortasından geçerek, ben onda kendi geçmişimi görüp hem onu, hem geçmişteki halimi şifalandırarak birlikte tekâmül ettik...

Sevgili kardeşimin iki gün evvel yoga eğitmenliği yolunda yürüyen bizlere e-posta ile hatırlattığı ''Hint felsefesinin dört altın kuralı''nı paylaşarak bitirmek isterim bu yazıyı. Tekâmül ediyoruz kardeşler, burada, bu küçük mavi gezegende yalnızca bunun için bulunuyoruz. Bu gelip geçici dünya illüzyonuna fazla kapılmadan ve kaptırmadan, asıl yolumuzu ve gayemizi hatırlamamız lâzım. Sık sık hatırlamamız lâzım. Bu sebepten ektiklerinize dikkat edin, vakti geldiğinde biçtiklerinize şaşmamak, kahırlanmamak için, dikkat edin ki; hasat zamanı ağır olmasın sizler için. Herkesin niyetine göre versin kudret-i Mevlâ, ''aslına Hûuu, nesline Hûuu'' diyelim ve de öyledir...

2 yorum:

serpil dedi ki...

Ne güzel bir yazı.
Sıkıntılı bir anda olunca daha çok kıymetini bilerek okudum ve ferahladım.
Teşekkürlerim ve sevgilerimle.

Handan Demiralp dedi ki...

Ben teşekkür ederim. Yazılarımın hayatlarla hizalanması elbette tesadüften ibaret değil, bunu biliyorum ama gene de bu şekilde geri dönüşler aldığımda memnun oluyorum işe yaradığı için. Sevgi ve selâmlarımla, daima...