10 Ağustos 2011 Çarşamba

Karar!..

Bu sıcaklarda bir tür savunma mekanizması olarak azalıyor belki de canlıların yeme isteği, daha ''az'' ile yetiniyor cümle varlık. ''Yeterlilik'' kavramı üzerinde düşünüyor insan, midesini bir nevî mezarlığa dönüştürmenin anlamsızlığı üzerinde daha fazla düşünüyor. Bir dilim ekmek, biraz peynir, bir kâse yoğurt adama ''yetiyor'' işte,  ''sucuklu yumurta niye yok, bal-kaymak da olsun, et isterim, süt isterim, fazlasını isterim, dahasını isterim, daha da isterim,bana ne, bana ne!'' diye  abartmanın mânası ne?..

Atölye önü canlarından bu ''parmak kız''a çok daha azı yetiyor zaten, o hayatta kalabilmesi için ne kadarının gerekli ve yeterli olduğunu bir varlık bilinci olarak doğuştan biliyor. Pekçok insanda bulunmayan bu bilinç daima benim gözlerimi kamaştırıyor ve ''ilahî olan''ın önünde hürmetle eğiliyorum...

Pazartesi geceleri canlı yayın stüdyomuzdan güzel insanlar ve onların yaptığı iyi işler geçiyor. Rengâhenk de onlardan biriydi, klasik Türk musıkisi enstrümanları çalan bu genç adamlar topluluğu şarkıdan türküye, ilahîden kasideye türlü tınıyla doldurdular iki uzun yayın saatini, gönüllerine sağlık, yollarına aydınlık olsun. Hem efendilikleri, hem de yaptıkları işe duydukları saygı takdire değerdi. Onları ve müziklerini dinleyici de çok sevdi:)

Dünyada halen ''açlık'' ve ''yokluk'' varsa, bu yalnızca ''insan'' denen o eşref-i mahlûkun marifeti! Ne Afrika'nın muhtelif ülkelerinde açlık yüzünden ölümün eşiğine uzanmış siyah canlar, ne de Bergama Barınağı'nda açlık, bakımsızlık ve ilgisizlikten ölmüş diğer kardeşlerinin ölüleri yanında geriye kalan bir lokmacık hayatının sona ermesini bekleyen bu can bir diğerinden değersiz ya da daha önemli. ''İlâhi olan''ın kendi sonsuz varlığından nefes üfleyerek yarattığı cümle can aynı değerde, hepsi kutsal, özel ve yegâne... Ve seçim daima ''insan'' olana bırakılmış vaziyette, ya sadece ''acımakla'' yetinir, kısa ve sahte bir ah-vahtan sonra yoluna aynen devam eder, ardında bırakır gördüklerini, ya da durup o sahte acıma rollerine hiç saklanmadan, hakikaten şahit olduğu, gördüğü ile bütünleşerek uzatır elini. Taşın altında ne olduğunu düşünmez, hesap yapmaz, kendini emniyete alma derdi olmaz, gücünün yettiği kadarını düzeltmek için harekete geçer, sadece harekete geçer. Egosu ona ''aman sen ne iyi, ne cici insansın böyle, valla çok takdir ettim bak şimdi seni, ağasın-paşasın sen, helâl sana!'' diyecek diye yapmaz bunu, diğerlerinin ne söyleyeceği de umurunda olmaz zaten, övgü, alkış beklemez, sadece yapabileceğini yapar, o kadar. Bilir ki; herkesin kendi yargıcı bizzat kendi içinde, yüksek bir kürsüde oturmaktadır ve zamanı geldiğinde elindeki çekici masaya indirerek bağıracaktır: ''KARAR!..'' 

Ek ve de dip: ''Muhtaçlık hissi ile  istediğin hiçbirşeyi elde edemezsin zira muhtaciyet, içinde fecî bir elde edememe korkusu barındırır...''
Aykut Oğut

(Demek ki nedir, yeterlilik ve şükür bilinci olmadan bolluk öyle olmuş armut gibi düşmez adamın kafasına! E tabii bu da anlayana...)

Hiç yorum yok: