2 Mayıs 2011 Pazartesi

Gecenin içinden geçenler...


Ruhumu doyuran bir program oldu, evet. Güzel insanlarla elele, kolkola geçtik bir defa daha ''Gecenin İçinden''. Biri yukarıda görülen hoş kadındı, ismi Benan Bilek. Aslında bir halkla ilişkiler uzmanı, iletişimci  ve yazar. Lâkin birilerinin hakkında ''o artık ununu eledi, eleğini duvara astı!'' dediği kulağına gelince ''hahayyyt:)'' demiş, gülmüş ve bildiğiniz tahta eleklere al atarak onlardan harika şeyler yaratmaya koyulmuş. Eleklerin üzerine muhteşem işlemeler, nakışlar yapıyor ve onları renkli kurdelelerle duvara asılabilecek sanat eserleri haline getiriyor,  böylece hakkında yapılan o dedikoduya da gerçek anlamda ''eleklerini benzersiz bir üslûpla bezeyip duvarlara astırarak'' enfes bir cevap veriyor:) Örneklerini gördüm, bayıldım, hakikaten çok orijinal ve şık şeyler. Benan Hanım gerçek bir İstanbullu ancak senelerdir İzmir'de yaşıyor ve artık kendini bu şehre ait sayıyor. Bu şekilde nakış işlemeyi de, henüz yeniyetme bir kızken Beşiktaş'ta komşuları olan ünlü müzik adamı Cemal Reşit Rey'den öğrendiğini anlatarak beni hayretlere garkediyor! Bana armağan ettiği çok zarif,  iğne oyasından mamûl sarı çiçekli, yeşil yapraklı yüzüğü ''en sevdiklerim'' arasına kattım bile:) Böyle portakal çiçeği kokulu, muazzam bir rûzgâr gibi enerjisini gittiği heryerde estiren, kimseyi taklit etmeden, genel-geçer kuralları fazla takmadan, herşeyiyle yalnızca ''kendisi gibi'' olmayı başarmış kadınlara hayranımdır zaten, ona da hayran oldum. Tanımaktan, konuşmaktan büyük zevk duydum, zenginleştim, dünyada ve artık dünyamda da varolduğu için teşekkür ederim:)

Annemin bahçesindeki leylâklar açmış, aman bir güzellik, bir zarafet, bir letafet ki; sormayın gitsin:) Bu leylâk fotoğrafı da gene bu gece, yıllar sonra apansız program konuğu olarak karşıma çıkıveren, geçmiş yıllarda birlikte çoook program yaptığımız değerli şair ve program yapımcısı sevgili Güngör Tekçe'nin bahsine yakışır diye düşündüm. Onu bunca zaman sonra yeniden görmek, eskilerden-yenilerden konuşmak ve son şiirlerini sesinden dinlemek eşsizdi benim için. Galatasaray Lisesi'nden yetişme bu hakiki İstanbul beyefendisinin halen o yumuşacık sesini, ifadesini ve formunu muhafaza ettiğini görmek, sarılıp kucaklaştıktan sonra bana uzun uzun bakıp ''Handan, sen de o hiç değişmeyen, yaşlanmayan kadınlardansın, hâlâ aynısın'' dediğini duymak elbette çok iyi geldi bana:)  Ruhum çeşit çeşit renklere, kokulara, dizelere bezenmiş ve varlığım çok zenginleşmiş olarak döndüm bu geceki programdan evime... ''Gecenin İçinden'' programını belki de bu yüzden hep çok sevdim ve ayrı bir yerde tuttum. Ve bir defa daha farkettim ki; ben artık öyle sadece popüler müzik, dinleyici istekleri vb. şeylerden oluşan ve bu yüzden dinleyicisi çok olan programlardan hazzetmiyorum, içinde bulunduğum olgunluk döneminde belki görece ''az'' ama aslen ''öz'' olanı istiyor benliğim. Mütemadiyen çalınan popüler müzikten ve şarkıları habire ona-buna-şuna ''gönderen'' (!) birbirinin karbon kopyası dinleyici isteklerinden  ziyade, içi dolu sohbetleri, sanatı, hayata anlam katan ve onu sorgulayan konuları+konukları içeren programlara ses vermeyi ziyadesi ile seviyor ve tercih ediyorum. Bu sebeplerden; mümkün oldukça ''Gecenin İçinden'' geçmeye devam edeceğim ve bu programı her zaman bir başa türlü seveceğim:) Herkese sağlıklı ve güzel bir hafta dilerim efendim...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Sevgili Handan, yazını okudum ve çok sevdim. Gözlerinden öperim.

Handan Demiralp dedi ki...

Çok teşekkür ederim. Yazı yayınlandıktan bu kadar zaman sonra sizden gelen bu mesaj beni çok sevindirdi:) Daima saygı ve sevgimle, selâmlarımla...