3 Aralık 2010 Cuma

Tiffany'de kahvaltı!..


Bu bir kısa roman adı aslında ama muhteşem Audrey Hepburn'ün başrolünü oynadığı filmi sanırım kitabın önüne geçmiştir. Başlığı kasten seçtim elbette, benim anlatacağım kahvaltı hikâyesi Tiffany'de falan değil, İzmir'in Karşıyaka'sında, ''Atakent Unlu Mamûller'' adında ortalama bir dükkânda geçiyor. Buradan telefonla eve simit, boyoz falan sipariş ederdik arada, yolumuz o tarafa düşerse ekmek, çörek,poğaça vs. aldığımız da olurdu. Burayla alâkalı yegâne sıkıntımız, ne vakit arasak telefonu açan ve alt tarafı iki simit, iki boyozdan oluşan siparişi alana kadar bize ecel terleri döktüren, sinirlerimizi hoplatan, tekrar tekrar söylemiş olmamıza rağmen siparişi gene ve her halükârda yanlış ya da eksik göndermeyi başarabilen o hanım görevliydi! Bu görevlinin yaptığı iş konusundaki ciddî özrü artık ve ne yazık ki tecrübe ile sabitti, buna rağmen dışarı çıkıp alma imkânımız olmadığı zamanlarda, her türlü iletişim kazası riskini göze alıp evvelâ telefonda bu kadınla cebelleşiyor, derdimizi anlatana kadar hayli emek sarfediyor ve neticede eksik-gedik de olsa siparişimize kavuşuyorduk. Veya onun uygun görüp gönderdikleri ile idare ediyorduk da denebilir, arkadaşın çok tuhaf, farklı bir algı mekanizması vardı ve karşı taraf ne söylerse söylesin, siparişin niteliği onun anlayabildiği ile sınırlıydı! Artık alışmıştık...


Geçtiğimiz Pazartesi'lerden birinde o taraflarda bir iş mevzubahis oldu, bankaya mı ne gitmem gerekiyordu, şimdi tam hatırlayamıyorum, geçerken burada oturup ufak çaplı bir kahvaltı edelim, oradan işe-güce yönelelim dediydik. Hava da günlük-güneşlikti o gün, hâttâ bu sebepten köpek kız Fadik de gelsin istedim, nitekim geldi, kahvaltı müddetince o da dükkânın önündeki bir ağacın gölgesinde oturup etrafı izledi falan... Ama şunu itiraf etmem lâzım; istikameti o tarafa doğru tayin ettiğimizde ''dur bakalım, o mâlûm şahıs bu defa nasıl salakça bir karmaşaya imza atacak acep?!!'' dediydim, böyle diyerek de o mâlûm şahsın kahvaltının sonunda, o güne dek becermiş olduklarını solda sıfır bırakarak yapacağı asıl zirveyi (!)  mıknatıs gibi  kendime doğru çekmiştim, kuantum yasası işte bu şekilde işliyordu, evren iyi ya da kötü, tüm beklentilerimizi karşılamak üzere hazırda bekliyordu, bunu nasıl da unutmuştum!..

Neyse işte, çay, peynir, zeytin ve simitten oluşan bu mütevazı kahvaltıya günlük gazeteler de eşlik etti, sonra ev için ekmek, radyo için kurabiye vs. gibi başka unlu mamûller de satın aldım, ödemeyi yapmak üzere kasadaki mâlûm şahsa kredi kartımı uzattım. Hepsi hepsi 11 lira tutmuştu zaten, şifremi tuşlamam için uzatılan pos cihazına daha iki hane kadar basmışken montumun cebindeki cep telefonumdan bir mesaj sinyali geldi, sonra bakarım diye aldırmadım, şifremin tamamını tuşladım  ve alışverişimin tamamlanmasını bekledim. Ve fakat; pos cihazı ve mâlûm şahıs arasında bir sorun var gibiydi, bir türlü olması gereken şey olamıyor, bende kalması gereken kredi kartı slibi, alışveriş fişim ve kredi kartım bana uzatılmıyor, pos cihazına öyle boş boş bakılıyordu. ''Hayrola'' dedim, ''bir sorun mu var?..'' Mâlûm şahıs ''ehem, öhöm, bi yanlışlık oldu galba, kem, küm...'' gibisinden saçmaladı ki; bana göre bunda şaşılacak bir taraf zaten yoktu! Dedim ya, arkadaşın bu konulardaki başarısı tescilliydi, böyle şeyleri baştan bekliyordum. Bu arada cep telefonuma az önce gelmiş olan mesajı okuyayım dedim, kredi kartımın bağlı bulunduğu bankanın güvenlik servisinden geliyordu ve bankam bana ''Değerli müşterimiz, ..... nolu kartınızla Atakent Unlu Mamûller firmasından şu şu saatte yapılan 11.007.93 liralık işlem bilginiz dahilinde değilse şu şu numarayı arayınız'' diyordu! İlk okuyuşta şaka gibi geldi, evet ama bu bir şaka değildi, işiyle alâkalı öteki özürlerinin yanına pos cihazı kullanma özrünü de ekleyen bu mâlûm şahıs 11 liralık tutarı (artık küsûratı nasıl becerdiyse, orası hiç bilinmiyor?!!) pos cihazına 11.007.93 lira olarak girmiş ve benden şifre tuşlamam talep edildiği halde bu korkunç alışveriş gene kendisi tarafından hususî bir beceri ile şifresiz olarak gerçekleştirilmişti!..

Neyse efendim, olan olmuştu artık, hem pos cihazına yanlış tutar girildiği başka dükkânlarda da vakî idi, derhal iptal ve düzeltme yolu nasılsa açıktı ve ben de hiç asabımı bozmadan, halen bu işlemin yapılmasını ve kartımın bana verilmesini, yani artık şu işin hayırlısı ile tamamlanmasını, işime-gücüme yönelmeyi safça bekliyordum! Ama olmadı, olamadı, beni ve bu hadiseye şahit olanları hayrete garkeden asıl şey de buydu ya, ne mâlûm şahıs, ne dükkândaki diğer çalışanlar, ne de firmanın sahibi pos cihazına yanlış girilen tutarın nasıl iptal edilip düzeltileceğini bilmiyordu!.. Ortalık bir anda karıştı, sağa-sola telefonlar ediliyor, bağırılıp çağırılıyor, başka herhangi bir işletmede olsa tek tuşla halledilebilecek bu mesele giderek berbat bir global  kriz tadı alıyordu! Tabii bu arada benim asabım da aynı çizgide kalmakta zorlanır olmuştu, artık sabrım taşmak üzereydi ama tuhaf bir şekilde, korkutucu bir sükûnet içinde, halen bu saçma komedyanın sona ermesini bekliyordum. Bu firmanın sahibi de dükkânında kullanılan pos cihazının güvenlik şifresini bilmiyordu, bankasından kendisine sorulan suallere cevap veremiyor, çözümü son derece basit olan birşeyi adamakıllı krize dönüştürüyor ve benim dehşet katsayımı giderek yükseltiyordu! Mâlûm şahıs ise gayet pişkin bir şekilde, pos cihazının tuşlarının takılı kalmış olduğu iddiasını tekrarlayıp duruyor, etraftaki diğer çalışma arkadaşlarını ukâlaca azarlıyor ve bu halleriyle adetâ  ''artık kolları sıva ve bana derhal giriş, dağıt ağzımı-burnumu, yol saçımı-başımı, valla buna gerçekten çok ihtiyacım var, lûtfen...'' mesajını bana doğru yönlendiriyordu!..

Bir saati aşan bekleyişim içinde bankamla bir görüşme yaptım, kart bilgilerimi incelediler, derhal iptal ve düzeltme yapılmadığından ne yazık ki kredi kartımdan 11 bin küsûr liranın çekilmiş olduğunu, sorunu hatayı yapmış olan karşı tarafın çözmesi gerektiğini ifade ettiler. Bunlar olurken, işletmenin sahibi de tıpkı çalışanı gibi giderek daha fazla saçmalıyor, meseleyi çözecek yerde daha da düğümlemeyi başarıyordu, demek bu burası için bir ''marka'' özelliğiydi! Beni bile şaşırtan bir sabır ve sükûnet içinde bütün bu olan-biteni izledikten sonra ''eee, yeter artık be!..'' diyerek  yumruğumu simit susamlarıyla dolu tezgâha indirdim ve...

Sonrası banka müfettişleri, güvenlik yetkilileri vb. kişilerle yapılan bir sürü telefon konuşması, adım adım takip edilen çok lüzûmsuz+can sıkıcı bir süreç ve bu hikâyenin anlatıldığı herkesin yaşadığı büyük şaşkınlıktı elbette. Sadece bir tuşa basılarak yapılabilecek bir iptal işleminin nasıl olup da becerilemediğine ne yetkililer, ne de hikâyeyi dinleyenler bir türlü akıl erdiremedi. Hele hele, işletmesine ait pos cihazının bırakın nasıl kullanılacağını falan, bankası tarafından verilen güvenlik şifresini dahî bilmeyen bir firma sahibinin varlığına çoğu kişi inanmadı. Atakent'de yapılan basit bir kahvaltı işte bu sebepten ''Tiffany'de Kahvaltı''ya dönüştü! Neredeyse iki senedir telefonla evden sipariş verdiğimiz Atakent Unlu Mamûller firmasına, tarihe geçen bu kahvaltıdan bir süre evvel ettiğimiz telefonda, her zamanki gibi  birkaç simit ve ekmek sipariş etmek istemiş, ancak telefonu açan gene aynı mâlûm şahsın (iki senedir sipariş getirildiği halde) ''bizim evin dağıtım bölgelerine girmediği ve siparişleri getiren çocuğun adresi bilmediği'' şeklindeki cevabıyla tatsız bir şakaya konu olduğumuzu düşünmüştük! Arkadaş meğer asıl büyük (!) şakayı sonraya saklarmış , telefondaki embesilliği buna zemin hazırlarmış, biz nereden bilelim? Yaşadık, gördük ve artık bırakın o dükkândan alışveriş yapmayı, bir daha önünden bile geçmemeye yemin ettik elbette...

On gün kadar süren işlemlerden sonra, az kalsın dünyanın en pahalı kahvaltılarından biri olarak kayıtlara geçecek olan bu saçma kahvaltının yanlış çekilen tutarı kredi kartıma iade edilebildi! Şimdi önüme gelen herkese bu trajikomik serüveni anlatıyor ve ikaz etmeyi görev biliyorum. Kredi kartı ile yaptığınız alışverişlerde lûtfen çok dikkatli olunuz, sliplerinizi ve orada yazılı tutarı alır-almaz derhal kontrol ediniz, alışveriş yaptığınız müessesedeki görevlilerin  zekâ seviyesi, pos cihazı kullanma becerisi, bilgisi ve işine gösterdiği itinayı muhakkak önemseyiniz. Embesilliğini defalarca tescillemiş elemanların halen, ısrarla çalıştırıldığı ve giderek daha büyük rezilliklere imza attığı/atacağı, karşılıklı mağduriyetlere sebep olduğu/olacağı firmalardan uzak durunuz, bu gibi durumları defalarca gözlemiş olmanıza rağmen, gene de  iyi niyetinizi muhafaza etmenin fayda yerine zarar getireceğini kabûl ediniz. İşini severek, hürmet ederek, itina ile yapan, becerileri arasında muhakkak eksiğini-yanlışını kabûl ederek müşterisinden özür dileyebilmek varolan, kim olduğunun, nerede bulunduğunun ve ne yaptığının FARKINDA OLAN elemanlarla çalışan firmaları tercih ediniz...

 Haa, konu ile alâkası yok belki ama, bir de şuraya bakınız istersiniz, memlekette ''doğru'', ''iyi'', ''güzel'', ''faydalı'' şeyler de olduğuna dair ışıktır en azından, umuttur, Kazdağları'ndan esen temiz bir nefestir hiç olmazsa, değil mi ya? Sevgi ve selâmlarla...

20 yorum:

Adsız dedi ki...

Handancığım, okurken gülmekle dehşete kapılmak arasında gidip geldim.. :)) Bununla gelmiş geçmiş olsun..

Profösör dedi ki...

Bu sabah evde yalnız olduğumdan kahvaltıyı kendim hazırladım. Geçtim çalışma masamın başına obir taraftan da yazını duraksaya duraksaya okudum. Keyiflendim. Çvğdaş yaşam ritüellerini tam anlamıyla hakkını yerine getiremeyişimize de güldüm. Hizmet verenlerin iyi .ir tadilattan geçmesi gerektiğine inananlardanım ben. Kredi kartlarından, telefon ve kontür kullanımlarına kadar herşey tuzaklarla dolu olduğunu ve insanı cahil yerine koyduklarını da biliyoruz. ancak buna sömürü düzeni diyebiliriz. Onun için mümkün mertebe kredi kartı ve telefonlar dahil herşeyi bilinçlice kullanmalıyız.

Doğal hayat, virüslerden ancak kurtulmakla mümkündür. Önerdiğiniz doğa okulunun çevresel değeri çok büyük. Keşke kendi kültürümüzün yansımaları olan, inanc değerlerimizi de içine alacak olan çevresel projeler yapılsa, toplumun her kesiminin katılabileceği bir devlet projesi haline gelebilse. Hatta evrensel boyutların ancak türk kültürü içinde, hoşgörü, sevgi, şefkat, empati, gibi değerlerle hakkaniyetin yaşandığı ve yaşatıldığı bir insanlık ailesi projesine tanıklık edinebilsek.

Yazınızı tekrar okudum. Bu tebessümle, sizi bir cumartesi kahvesi içmeye davet edebilir miyim. türk kahvesinin yanında damla sakızlı türk lokumu da ikram edilecektir.

Handan Demiralp dedi ki...

Cheetos'cuğum, bazı hadiseler yaşanırken evet, insan dehşete kapılıyor ama sonrasında vaziyetin aslında ne kadar komik olduğunu farkederek gülebiliyorsun. Gene de bu acı acı gülmek oluyor tabii, çünkü temelinde insanların işlerine göstermeleri gereken saygının ne denli eksik olduğunu gözlüyorsun. Yaşamanın asıl gayesi ''önce zarar verme'' olmalı, kimseye, hiçbirşeye... Dikkatsizlik, dalgınlık ya da özensizlik bu gibi şeylere bahane olamaz, olmamalı. Bu kadarla kurtarmaya şükür diyorum elbette, halletmek adına hayli zaman ve çaba gerekmiş olsa da. Sevgimizle:)

Değerli Profösör; fikirlerinize iştirâk ediyorum. Tadilât sadece yıpranmış mekânlar için değil, insanlar için de lüzûmludur. Ticarî müesseseler için çalışan kalitesi kazanç kadar önemli olmalıdır ve bu konuda ciddî tedbirler alınmalıdır. Modernizmin tuzaklarına düşmemek ise günümüz insanının geliştirmesi gereken bir beceri, haliyle epey zor ama imkânsız değil. Etrafımız mayın tarlası gibi bu tuzaklarla dolu, bastığımız yere dikkat etmemiz lâzım, her zaman, her şekilde, en küçükten en büyüğe, ekmek almaktan araba almaya kadar aynı bu. Acımasız mülkiyet yasaları hayatları kalabalıklaştırırken, öte yandan nasıl da tenhalaştığımız üzerinde düşünmek gerek zannediyorum. Nazik kahve davetiniz için teşekkür ederim, içmiş kadar oldum:) Türk usûlü kahveyi çok severim, hele de geleneğine uygun olarak, yanında damla sakızlı lokumla ikram edilirse... Ferah kahveleriniz olsun. Selâm ve sevgiyle.

Handan Demiralp dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Profösör dedi ki...

Gerçek bir yaşanmışlığı, çlakalem edite edilmeden biloğuma koyduğum küçük bir öyküyü paylaşmak istemiştim. Kahve ve lokum bahaneydi. Kahveler soğudu ama affına sığınarak, bir usta olarak küçk öyküme bir göz atma lütfunda bulunursunuz diye düşünmüştüm. Bil mükabele selamlıyorum.

Handan Demiralp dedi ki...

Mehmet Akif bebek ve minik kediciğin hikâyesi çok hoş, çok içten, gönlünüze sağlık:) Umarım ya baba, ya da dede sizsinizdir. Bebeciklerin her ikisi de huzurlu büyüsün, sıhhatli yaşasın inşallah. Gönlümden geçen temennî bu. Selâm ve şükranlarla değerli Profösör...

Profösör dedi ki...

Teşekkür ederim ben bir dedeyim.

Handan Demiralp dedi ki...

Ne mutlu:) Allah torununuzu size ve hayata bağışlasın dilerim, ufacığın gözlerinden öperim.

handan dedi ki...

Sevgili Handan Hanım, Yazdıklarınızı okurken güleyim mi ağlayayım mı duygusu içinde biraz da sabrınıza hayran kalarak okudum. Geçmişler olsun..Maalesef insanın aklına hayaline sığmayacak yöntemler geliştirildi günümüzde.. Hiç bir şekilde hak etmeden kendi emeğini katmadan başkasının cebine elini atan vicdansızlar türedi bizim de buralarda. Hani alışverişte pür dikkat kesilmek gerekiyor deyim yerindeyse, yoksa sigara içmediğiniz halde eve gidip incelediğiniz fişinizde kasiyerin içtiği sigarayı kaşla göz arasında sizin malzemelerin içinde okuttuğunu ve ücretini de size yüklediğinizi, aldığınız malzemelerden birini unutmuş gibi yapıp daha sonra ona da ayrı fiş kesip, 46 ile 4ü toplayıp 60lira olarak karttan çekenleri takip etmek gerçekten zor inanın.Sevgiyle ve sevdiklerinizle kalın.

Handan Demiralp dedi ki...

Değerli adaşım; hepimizin paylaştığı şartlar bunlar. Değişmesi, değişebilmesi ise kimi ezberlerin bozulmasına bağlı, başka pekçok şeyde de olduğu gibi... Ben etrafımdaki herkes ve herşeyden kuşkuda olmayı, sürekli aldatılma riski altında yaşadığımı düşünmeyi sevmiyorum, ancak bunu sevmediğimi düşünmek dahî tersi enerjiyi güçlendiriyor. Bu yüzden hep korktuklarımız başımıza geliyor ya. Bütün bunları faydalı ''kırılma noktaları'' sayarak düzelmek lâzım, kökten, dipten, en baştan. Çok sevgimle, teşekkürle...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Handan'cığım, senin yazın eskidi ama bu konu eskimiyor ne yazık ki. Bu ülkede işini iyi yapmadığı gibi, bu yönde çabalamayı hiç de gerekli saymayan, üstüne üstlük bir de hem suçlu hem güçlü olup müşterisini adeta kabahatli ilan eden öyle çok insan var ki. Bugün bir fırın, yarın bir klinik, bir diğer gün üstünden para kazandığı canlara hiç de saygısı, sevgisi, merhameti olmayan bir veteriner hekim olabiliyor bu kişi. Ayağına basıldığında ses çıkarmayan müşteri/hizmet alıcı da denkleme eklendiği zaman, işte sana çözümsüzlük! Sana satış yaptığı için kendisini bir lütufta bulunmuş sayan kendini bilmezlere ne demeli bilmem. Allah ıslah etsin; akıl fikir versin hepsine. Bir de, evlerden ırak demek istiyorum. Bana dokunmayıp bin yaşasınlar diye değil; sinirimi sürekli bozmasınlar diye... Sevgilerimizle...

Handan Demiralp dedi ki...

Bu gibi ''sinir ilaçları'' etrafımızda hep mevcut Lâle'ciğim, zannediyorum bu temel bilinç üzerinde hareket etmeli ve bütünüyle kuşkuda olmasa da dikkatle yaşamalıyız. Çünkü herşeyin özünde ''sevgi ve saygı'' olmalı, bu ana kolonlar eksikse diğer çıtalar istediği kadar yüksek olsun, ne farkeder? Gene aynı ilke: ''Primum non nocere(önce zarar verme)'' Bizden de teşekkür ve sevgilerle...

prof.dr.ali dedi ki...

HANDAN HANIM İLK BAŞTA SİZ ÖNCE BİR GÖZ DOKTORA BAŞ VURUN ŞU KÖR GÖZÜNE Bİ ÇARE BULUN .. ŞİFREYİ KENDİNİZ GİRMEDİNİZMI İNSANLARI SUÇLUYACAĞINA SİZ ÖNCE Bİ MANİSAYA RUHSAL TEDAVİ GÖRMELİSİNİZ BENCE GERÇİ MANİSA RUH HASTANESİNEDE ALMAZLAR SENİ ÇÜNKÜ BEYNİNDE BİR ÖZÜRLÜLÜK VARDIR ÖNCE BEYİN AMELYATI OLMAN LAZIMKİ SONRA İNSANLARI RENCİDE ET SENIN KENDİNE Bİ SAYGIN OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM VE İNSANLARIN EKMEĞİYLE OYNİYACAĞINA Bİ AYNAYA BAKMANI TAVSİYE EDERİM SENİ HAYVANAT BAHÇESINE MAYMUNLARIN YERİNE SENİ BIRAKMAK LAZIM ÇÜNKÜ SURATIN MAYMUNDAN Bİ FARKIN YOK

prof.dr.ali dedi ki...

handan demiralp siz önce o kör gözünü doktora gidip açtırman lazim bi şifreyi göremiyecek kadar körseniz insanların ne suçu var. bir kredi kartına girilen miktarı görülmeyecek kadar aptalmısınız! bence siz bi beyin ameliyatı olun! bi kredi kartını kullanmıyacak kadar beyin özürlüyseniz çalişanların ne suçları vardır.bence siz önce dönüp bi aynadan kendinize bakın.

Adsız dedi ki...

bunu yazdıgın atakent unlu mamullerın kızıyım.sen ne aşşalık ne utanmaz bırısın boyleee kendını rezıl edecegıneee öl daha iyi untannmıyormusun gıt aynada kendıne bak sonra bunları yaz... o sahıs hakkında dusunduklerın boyle olması gerekmıyorrr...Gidip yüz göz ol o sahısla burdan boyle olmazz handancıgımmm.:? boyle sayfaya gerek duyduguna goreee kendını tanıtmnak ıstıyorsun bellıkı.ama ben senın ne ... oldugunu anladım sekerımmm:?

Adsız dedi ki...

terbiyesiz ve seviyesiz aşağılık bir insan olduğunu kanıtlamışın aslında handan insanların ekmeğiyle oynamak insanlıkla alakası olmiyan kendini deşifre etmekten utanmiyan bi insansın ayağınıza kadar servis yaptık emeğe saygınız olmiyan vicdansız insan demiyim size asıl insan yapmaz asayis şeytana tapan bi insansınız sen önce bi gözlük tak o şifreyi girerken körmiydın peki çok komik ve basit bi insansınız

Handan Demiralp dedi ki...

Bu yazıya bırakılan ve nereden geldiği belli olan yorumları hiç değiştirmeden, aynen yayınlıyorum ki; tarafıma delil olarak kayıtlara geçsin. Hakaretlerin boyutu daha da artarsa yapacağım şey belli zaten:) Okuyun ey millet...

Adsız dedi ki...

bunuda geçin sayfaya lütfen nerden gelindiği beli zaten gizli saklı bişi yok adresimiz beli senın hakında suç duyurusunda bulunduğumuzuda duyur çalışan bi personelin hatasını işletmeye mal etmenin hakın olmadığını düşünüyorum artık basitleşme bence insanları kendine güldürme insanın emeğine saygı duy gerçi senın kendine saygın yokki insanlara saygın olsun yazık hemde çok yazık o işletme sahibi yıllarca kafasında simit satarak ekmeğine saygısı olan bi insan tırnağıyla gece gündüzü katarak gelen bi insan ülkesine devletine milletine faydalı olan bi insan anladınızmı hanfendi sizin gibi haksız vergileri kaçırarak haksız kazanç elde etmiyoruz şu anda 70 derece sıcaklığın altında anlın teriyle hellal kazancıyla çalışiyoruz bu yaziyi yazarak vicdanın rahatmı o haram paranı elindenmı aldık bak anlım ak bi şekile ayaktayım sizin gibi basıt bi hatanın peşine dişmüyorum 13 yaşındaki bi çocuğun yazdığı saçma sapan yazısını sayfaya geçmekle kendinizi basitleştiriyonuz bi çalışanın hatasını işletmeye mal etmenın hakkınız yok aslında özür dilemelisiz ayıp günah yazık sizi varlıklı kültürlü bi hanfendi zanetmiştım ama ama alakası yok gülüyorum başit şeyler le uğraşiyonuz ve delil olarak bunuda geçin

Handan Demiralp dedi ki...

Bu yaşananların gerçekle alâkası olmadığını,bütünüyle yalan-dolan olduğunu ve sizin firmanıza çamur atmak adına yapıldığını söyleyebiliyor musunuz,mühim olan o.Ben sıradan bir müşteriniz olarak bu sıkıntıları yaşadım,belki benim kredi kartımın limitine acilen ihtiyacım olacaktı,belki ailemden biri ya da benim anî bir sağlık sorunumuz olacaktı,hastane,doktor,ameliyat vs. masrafı için büyük miktarda para gerekecekti?Benim kredi kartı limitimi 10-15 gün bloke etmeye sizin ne hakkınız var,çalışanlarınızdan birinin hatası ise bunu düzeltmeyi de bileceksiniz,o donanımınız olacak.Sonra kalkıp buradan zarara uğrattığınız insan hakkında sürü-sepet hakaret döşenmeyeceksiniz,yapana da manî olacaksınız!Hem suçlu, hem güçlü olmayacaksınız!Ben sizin hakaret ve tehditlerinize pabuç bırakır mıyım sandınız?Buyrun,her ne yapacaksanız yapın.Banka kayıtları, müfettiş kayıtları,hepsi ortada!Ayıp denen birşey var,bunun farkında OLun biraz,13 yaşındaki her kimse o da OLsun lûtfen!..

Adsız dedi ki...

Kımsenın sıze hakaret ettıgı yok..Bellı kı yedıremıyorsunuz kendınızee..Hastane vb sebepler yaşansaydı gerekenın fazlasını yapardık..sizin gibi vicdansız degılızzzz. boyle basıt gereksız ıslerle uğrastıgınıza gore hastasınızzz .evet ayıp denen birşey var yani..bu ayıbı da sız fazlasıyla yaptınızz..insanlar hakketıklerıyle yola cıkar sizin gibi insanlar buna sebep bulurlar.Banka kayıtları vb kayıtta olsun.muhım olan haksızlıgı goren bır Allah vardır.sizin gibi bir insan bu duruma geldıyse durumunuz vahıy..