23 Aralık 2010 Perşembe

Hint kumaşı...

Gerçi o eskidenmiş, artık ''bulunmaz Hint kumaşı''nı bırakın bir tarafa, Hint ellerinden herbirşey kolayca geliyor buralara. Kınası, dövmesi, tütsüsü, çayı, eteği, örtüsü, takısı, boncuğu, hâttâ çakma Gandhi'si de dahil, hemen hemen nesini ararsanız bulmanız mümkün... De; ana memleketin havası, suyu, insanı, kokusu elbette yerinde görülmeli, yemeği orijinalinden yenmeli, baharatları koklanmalı, gecesini görmeli, sabahına uyanmalı insan. O enerjiyi asıl çıkış noktasında, kaynağında tecrübe etmeli...

Bizim Hindistan yolcularını bugün İzmir'den uğurladık efendim, sevgili Gülsün ve Halûk şu anda havadalar ve menzile ulaşmalarına henüz epey zaman var. ''Ne istersin oralardan?'' sorusuna cevabım ''her zamanki gibi, yediğiniz-içtiğiniz sizin olsun, gördükleriniz ve fotoğraflar bana yeter, benlik birşeye rastlarsanız hani öyle yükte ve pahada hafif, zaten alıp getirirsiniz'' oldu. Evvelâ hayırlısı ile varsınlar, haberlerini alalım inşallah, gerisi nasılsa gelir diyorum ve canlarımın Hindistan/Kerala seyahatlerinin çok güzel geçmesini diliyorum...

Hiç yorum yok: