7 Şubat 2014 Cuma

Narkissos...


Yoga eğitmenliği eğitimi sürecinde bulunan Gülsün, Haluk ve ben artık akşam yemeklerini de çok hafiflettik. Bazı akşamlar hiç yemek yemeyerek bedenimizi dinlendiriyoruz. Yersek de çorba, salata gibi tek çeşit ve çok hafif bir şeyler yiyoruz zaten. Ben genellikle ikindi vakti meyve yemeyi tercih ediyorum akşam yemeği niyetine... Ya evde hazırlayıp götürüyorum, ya da TRT yakınındaki Kahramanlar Tansaş'a uğrayıp tane hesabı ile alıyorum meyvelerimi ve kurumdaki odamda yiyorum. Gene öyle yapmak üzere Tansaş'ın önünden geçirdim yolumu, meyvelerimi alıp kasa sırasına girdim. Arkamda yaşlı bir adam vardı eşiyle, epeyce alış- veriş de etmişler, önden geçsinler diye sıramı onlara vermek üzere kenara çekildim, acelem yoktu nasılsa. Yaşlı adam teşekkür manasında bir baş hareketi yaptı, ben elimle "buyrun" işareti yaptım, karşılıklı gülümsedik falan. Eşi önden geçip aldıklarını poşetlere doldurmaya başladı, o sırada yaşlı adam bana doğru dönüp dikkatle, taaa gözlerimin içine baktı, anlaşılması çok güç de olsa heyecanla adımı hecelediğini işittim ve o zaman tanıdım bu yaşlı adamı. Yıllar, çok uzun yıllar sonra gözlerimizde birikmiş yaşlarla sımsıkı sarıldık birbirimize, bana çok şey öğretmiş bu kıymetli insanın göğsüne başımı yaslayıp ağlamak istedim ama sonra bunun onu üzeceğini düşünerek tam tersini yaptım, gözlerimdeki yaşlarla gülümsedim ona...

O ise etraftaki insanlara ve kasiyer kıza beni göstererek anlaşılması hayli güç şekilde "en sevdiğim öğrencilerimden, çok iyi yazardı, hep iyi yazardı..." diyordu heyecan içinde. Bir rahatsızlık geçirdiğini eşinden o sırada öğrendim, konuşma yetisinin büyük kısmını kaybetmişti ama herkes tarafından bilinen o meşhur hafızası halen pırıl pırıl ve işlekti. O; "Halikarnas Balıkçısı" olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın ve ülkemizin mitoloji konusundaki en engin bilgiye sahip kadın yazarı filolog, arkeolog, antik Yunan ve Roma dilleri uzmanı, efsanevi "Küçük Prens"i dilimize kazandıran çevirmen Azra Erhat'ın manevi oğulları araştırmacı, gazeteci, yazar ve muazzam bir turist rehberi, bugün  pekçoğu radyo, televizyon ve gazetelerde başarıyla çalışan tanınmış yayıncılar, gazeteci-yazarlar olan yüzlerce öğrenci yetiştirmiş bir akademisyen, çok sevilen bir hoca  Prof. Dr. Şadan Gökovalı idi...

Eşsiz bir tarih ve mitoloji bilgisine sahip bu muhteşem adam dört sene boyunca benim de hocam olmuştu ve ondan öğrendiklerimi hiçbir zaman unutmamıştım, çünkü öyle bir öğretme becerisi vardı. Herhangi bir yeri onun rehberliğinde gezip dolaşmak ise çok büyük bir şanstı, başka rehberlerin asla aktaramayacağı bilgilerle donatırdı sizi, tarihin tozlu sayfalarını üfleyip oradan pırıl pırıl, yepyeni hikayeler çıkarır ve anlatım tarzıyla da adeta büyülerdi. Tarihleri, isimleri, soyadları asla karıştırmaz ve unutmaz, çok uzun şiirleri ya da kitap alıntılarını ezberinden okurdu, dedim ya, mesleki başarıları kadar hafızası ile de meşhurdu...

Bana bildiklerimin büyük kısmını öğreten bu çok kıymetli hocamla sarılıp sarmaşmış vaziyette iken, elinde bulunan nergis demetlerinden birini çekti ve elime tutuşturdu. "Ama hocam, olmaz ki..." falan diyecek oldum, eliyle işaret edip susturdu beni. Sonra boğuk hecelerle "Narkissos'u hatırlıyorsun değil mi?" diye sorarak gülümsedi, bu güzel çiçeğin mitolojik hikayesini de bana ilk kez gene o anlatmıştı. Gözlerimde titreyen yaşlarla başımı "evet" manasında salladım, "hiç bir şeyi unutmazdın zaten sen, iyi dinler, iyi öğrenirdin..." dediğini eşinin de yardımlarıyla anlayabildim. Kendisini dinleyenleri saatlerce hiç sıkmadan, dikkatlerinin dağılmasına hiç izin vermeden su gibi konuşan bu anlatma ustası, geçirdiği rahatsızlık sonucunda artık ne dediği güçlükle anlaşılan biri olmuştu:( Lakin; hayatı boyunca hiç durmadan biriktirdiği bilgiler hala ondaydı, hafızası sapasağlamdı. Eliyle "yazıyorum" işareti yaptı bana, anlatıcılığı kadar yazarlığı da olağanüstüydü zaten, dünya kadar kitap yayınlamış, Halikarnas Balıkçısı'nın eserlerini karışık notlarından ve anlattıklarından derleyerek kültürümüze o kazandırmıştı…

Doğduğu toprakları soyadında taşıyan bu sevgili adamla ve eşiyle vedalaştık, giderken arkasını dönüp bana bir şeyler söyledi ama, anlayamadım ne dediğini? :( Elimdeki nergisler hafifçe sallanıp o güzelim kokularını bıraktı havaya, onları kalbimin üstüne bastırdım, üniversite yıllarımı, henüz kırılmamış heveslerimi, sönüp gitmemiş heyecanlarımı, ihanet bulaşmamış aşklarımı, o vakitler daha kesilip alınmamış genç ve kansersiz memelerimin altında umutla atan kalbimin tam üstüne bastırdım bunların hepsini nergislerle beraber... Sonra dışarı çıkıp gözlerimden akan yaşlarla, bir yandan da gülümseyerek yürümeye koyuldum. Yoga eğitmenliği dersinde hocamızın söylediği söz tekrar çınladı kulaklarımda: "Çünkü kainat tezatlar üzerine haşrOLunmuştur..." Ve öyledir, ve öyledir...

1 yorum:

serpil dedi ki...

Ne kadar güzel olmuş.
Narkissos benim de çok sevdiğim öykülerden biridir, mitolojiyi seçmeli ders olarak almıştım ben de.