23 Şubat 2011 Çarşamba

Yağıyor...

Evet; güzel güzel yağıyor şimdilik... Yağmurluk balkonda, suları süzülüyor. Bu beyaz lastik çizmelerimi başka hiçbirşeye değişmem bu gibi havalarda, şemsiye duruma göre değişebilir ama onlar değişmez. Kuyruklar, patiler de değişmez, hep vardır:) Yağan yalnızca yağmur değil, dört bir yandan kutlama mesajları da yağıyor sabahtan beri, dostlar sağolsun. Ankara'daki kıymetliler Cheetos&Batos yirmi sene evvelki radyo programı kayıtlarımdan birkaçını göndermişler, bütün kalbimle teşekkür ediyorum onlara, bir yayıncı için bundan daha anlamlı hediye zor bulunur herhalde ne kadar aransa da. Mühim olan uzun yaşayarak dünyaya kazık kakmak değil hiç şüphesiz, kaliteli yaşamak ve yine öyle yaşlanmak. ''Yeni''mi içtenlikle kutlayan, ''iyi ki...'' diyen herkese şükranlarımla, dilerim hepimiz için gerçekleşsin bu ''iyi'' niyetler...
 
 
''Muhteşem Yüzyıl'' dizisinde, Türkçesi zayıf Hürrem'in söylemiyle  Kanunî Sultan Süliman'ın kendisine hediye ettiği el yapımı, zümrüt taşlı bir yüzük vardı. Aha da o yüzüğün ''çakma''ları bir anda piyasayı ve yakışır-yakışmaz demeden birçok kadının parmağını işgâle uğrattı! Trende, otobüste, vitrinlerde, orada-burada, heryerde görüyorum artık ve ister-istemez gülüyorum elbette:) Yâhû; ayağınızda tayt-çizme falan varken, gayet gündelik kıyafetler içinde bu nal kadar taşlı çakma yüzüğü hangi akla hizmeten takıyorsunuz be hatunlar? Onu takınca kocalarınız, adamlarınız size bir anda Hürrem Sultan muamelesi mi çekmeye başlayacak yani? Peh peh peh!.. Aynı dizide Halit Ergenç'in canlandırdığı hünkârımız Kanunî de kıyafetlerine göre bebek kafası kadar, kocaman taşlı yüzükler takıyor, erkeklerimiz arasında niye derhal böyle bir moda yayılmıyor ki? Hususî istirhamımdır, lûtfen adamlar da uysun bu modaya, vitrinlerde, parmaklarda çakma Kanunî yüzükleri görmek istiyorum, daha çok gülmek istiyorum, evet, ne var yani bunda?.. :)

Alt tarafı ''bir TV dizisi işte...'' dediğimiz şeyin, insanların gündelik hayatlarına bu kadar tesir etmesindeki sosyo-kültürel etkenler nelerdir, bireylerin tutunabilecek başka şeyleri yok mudur, diziyi protesto etmek için yürüyüşler düzenleyen, günlerce ıdısını-vıdısını tartışan, sonra da dizideki karakterlerin bu gibi zımbırtılarını derhal taklit eden insanların hayatı hakikaten bu kadar boş mudur? Eğer öyleyse bu ne korkunç birşeydir falan... Bunları bırakalım bir tarafa da; bana göre bu dizide bir tek ''örnek'' mevcuttur, o da oyunculuğunda kullandığı muhteşem beden dili ile Okan Yalabık biraderimizdir, o kadar be güzelim! Üstelik bu adam, bunu sadece dizideki ''Pargalı İbrahim'' yani sonradan olacağı ''Damat İbrahim Paşa'' rolünde değil, üstlendiği her rolde başarmaktadır. ''Hatırla Sevgili''de de öyleydi, en son izlediğim Yavuz Turgul'un  ''Av Mevsimi'' filmindeki rolünde de. Sesi, fiziği falan beni hiç bağlamıyor, ben oyunculuğunda kullandığı ''beden dili''nden bahsediyorum. Bir istirhamım daha var, o da mümkünse kendisinin ''Beden Dili ve Uygulamaları'' dersime konu mankeni olarak iştirâk etmesi ve öğrencilerime bu konuda anlattıklarımı pekiştirmesidir:) Bu arkadaşımız da oyunculuktaki başarının sırf yakışıklılıkla açıklanabilir birşey olmadığının ayaklı delilidir, varsın yürüsün gayrı, kendisini kim tutabilir? Buradan takdirlerimi sunmayı borç biliyorum, Okan Yalabık'ı daima severek izliyorum...

Dizinin tarihî gerçekleri saptırdığı, ''anlı-şanlı ve bir o kadar muhteşem tarihimize'' hürmetsizlik ettiği iddialarına gelinceeee; onun için müracaat şuraya bir zahmet. Kimileri gibi Bekir Coşkun'un her yazdığının altına denden koymuyorum, her konuda kendisi ile aynı fikirde olmam da gerekmiyor zaten ama bu yazısı okunsa iyi olur derim. Zira, insanın kendisine ilk ve orta öğretiminde ezberden anlatılan gûya ''resmî'' tarih ile hakikat arasındaki dehşet verici farkları ancak üniversite yıllarında anlayabilmiş olmasının yarattığı şaşkınlığı ve tabii kızgınlığı da yine kendimden bilirim! İşte belki de en çok bu yüzden, alt tarafı ortalama bir diziye gösterilen bu kadar aşırı infiâle ve jet hızıyla o tombul, ince, uzun, kısa, küt, manikürlü, manikürsüz, bakımlı ya da bakımsız  parmaklara yerleşiveren nal kadar taşlı ''çakma'' Hürrem yüzüklerine müsaadenizle ve kahkahalarla gülerim efendim:)

3 yorum:

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Bir de buradan: İyi ki doğdun Handan! :) Seni seviyoruz; bilesin :)

Okan Yalabık'ı vücut dili seminerine konuk etme fikrini destekliyorum. Hatta kendisini 39 Basamak'ta sahnede her formda izlemiş bir müdavim olarak, vücut dilini nelere kadir olduğunu en iyi anlatacak kişilerden biri olduğunu düşünüyorum. Sahnede, rüzgarın yuvarladığı dikenli çalıdan masaya, her şekle büründüğünü unutmak mümkün değil.

Sevgiyle kucakladım şimdilik...

Handan Demiralp dedi ki...

Benzer düşünmek ne güzel:) Sağolasın Lâle'ciğim, bekliyoruz seni, sevgilerle...

Demet dedi ki...

Bir de ortalık fena halde, saçlarını Hürrem rengi boyatmış kadınlarla doldu. Aslında hem komik hem de acı değil mi? Aynen senin belirttiğin gibi çekici olmak adına yapılıyor, son çaresi bu olmuş yani, 'Hürrem gibi olmak' :)