3 Şubat 2011 Perşembe

Belki alışman lâzım...

Duman'ın sağlam bir şarkısının adıdır bu ya; aklıma neden/nereden düştüğü belirsiz? Tek bacağı ötekinden kısa bu Şubat aylarının kemliğinden midir, nedir, hastalıklar artar, beklenmedik, anî ölümler tokatlar durur benliklerdeki o ıslak kış kasvetini... Ölüm yıldönümleri doğumgünlerininkine çok yakın işaretlidir hep takvimlerde, belki de yalnızca benim için öyledir. Belki her durumda böyle geniş geniş gülümseyebilmek sadece bu masal karakterlerinin marifetidir, bilemem. Belki alışman lâzımdır bütün bunlara...
  
Mutfak sığınaktır, iyidir, sıcaktır. Yuvadır mutfak, kokuların birbirine hesapsızca karıştığı, kuralların pek takılmadığı, pişirilen, kotarılan, düşünülen, çalışılan, konuşulan, doyulan, doyurulan yerdir. Durmaz mutfak, susmaz, hep birşeyler anlatır. Rahmetli babacığımın  söylediği gibi; ''eğer ocağın tütüyorsa umut hep vardır''. Belki de bu yüzden benim için evin kalbinin attığı yer mutfaktır. Belki alışman lâzımdır ocaktaki yemeğin altını kapatıp, kahve kupasını lâvabonun içine bırakıp, ışığı söndürüp çıkıp gitmeye, çünkü sen olsan da, olmasan da mutfak hep konuşacaktır... 

Belki yalnızca eksik bir ezberdir ölümü bitiş saymak, çok eski bir hikâyenin devamını getirmektir aslında ondan korkmak. Herkes öyle yapıyor diye aynını yapmak çoğu kez aptallıktır! Yeryüzünde yaşayan cümle varlığı muazzam bir adaletle eşit kılan ve kaçınılmaz olan ölümle barışman lâzımdır, ama erken, ama geç, babanınkine, Sezgin'inkine, Defne'ninkine, belki her ölüme alışman lâzımdır...

Ne avuçlarını dolduran bu sıcak ve korunmasız saflığın yazgısını bilebilirsin, ne de kendininkini... Aslolan; en sade ve tabii haliyle, sadece varolmaktır. ''Gibi'' yapmadan, programlamadan, taklide, uydurmaya sapmadan, onun-bunun-şunun dediğine kulak asmadan, zorlamadan, dayatmadan, içinde bulunduğun ''an''ın anlamında, herneysen ''o'' olarak varolmak yani. Kapı ansızın çaldığında askıdan ceketini alıp gitmeye hazır olmak belki, yanına başka hiçbirşey almadan, öylece, olduğun gibi... Belki alışman lâzımdır varlığın içinde hep saklı duran o ''yok''luğa, senin ''yok''luğuna çabucak alışması mukadder olan ardındaki o ''çok''luğa, belki anlaman lâzımdır hiçbirşeyin sadece sana endeksli olmadığını. Ne kadar kalabalık sayarsan say kendini, aslında hep ''yapayalnız'' olduğunu kabûl etmen lâzımdır. Zaten kimseye sırtını yaslamadan, hiçbirşeye dayanmadan, ondan-bundan onay beklemeden, vicdan sömürmeden, sağdan-soldan destek aranmadan, sadece kendine sahip çıkarak bir başına ayaklarının üzerinde durabilmek bu yüzden değerli ve anlamlıdır. Belki alışman lâzımdır öyle olduğun gibi, hesapsız, beklenmedik çekip gitmelere, belki şimdiden alışman lâzımdır...  

7 yorum:

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Çoğu zaman alışamamaya da alışmak lazım belki. Kucakladık.

Handan Demiralp dedi ki...

Depresif Şubat sevgili Lâle, insan ruhunun nevrozlarını açığa çıkaran, bulanık bir geçiş ayı işte. Yarısı ilkbahara dahil sayılsa da yaşadığımız bölgede, etrafıma baktığımda ya hastalık, ya anî ölüm görüyorum hep. Neredeyse herkes hasta, güneş çekingen, kimse sorsan sıkıntılı. Belki hepsine alışmak lâzım, alışamamaya alışmak ise düşünüdürücü elbette. Kimbilir? Sevgimizle...

Pirate/Korsan dedi ki...

"Aslolan; en sade ve tabii haliyle, sadece varolmaktır. ''Gibi'' yapmadan, programlamadan, taklide, uydurmaya sapmadan, onun-bunun-şunun dediğine kulak asmadan, zorlamadan, dayatmadan, içinde bulunduğun ''an''ın anlamında, herneysen ''o'' olarak varolmak" Handan Demiralp. Eklenecek söz yok, yüreğinize sağlık.

Handan Demiralp dedi ki...

Hakan can; asıl ben teşekkür ederim paylaştığın ve hepsinden evvel ''ANLADIĞIN'' için. Hele insanların ''ölüm'' üzerinden nice primler yapıp namus bekçisi kesildiği şu zamanlarda söyleneni ''doğru'' anlayabilmek özellikle çok değerli. Sağolasın. Sevgimizle...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Namus bekçiliğini ve ahlak zabıtalığını en abes meslek ilan ediyorum izniniz ve desteğinizle. İnsan, elzem şeylere hiç boşvermemeli. Ama "beni ilgilendirmez; haddim değil" denecek durumlara da dahil olmamalı derim. Aklı ve sağduyusu olan herkes de herhalde böyle diyordur. Bazı negatiflere şubat, mart fark etmez; onlar hep böyle... Panzehir olarak Nagehan Alçı ve Yılmaz Özdil okunabilir.

Sevgimizle kucakladık.

Handan Demiralp dedi ki...

Panzehirler için teşekkürler Lâle'ciğim, bu abes meslek erbâbı her zaman etrafımızda zaten, hiç ''namevcut'' olduklarını görmedim ki ben. Yoklamalarda ''yok'' yazılacakları zaman gelir mi günün birinde, onu da bilemem. Her varoluş biçimine hürmet ederiz, varlığı kabûl ederiz ancak bu başkalarının hayatını ölçmek, biçmek, tartmak, yargılamak, sorgulamak, apışarası bekçiliği yapmaya soyunmak haline gelirse, bu kadar şımarır ve cür'eti bu kadar ileri götürürlerse o vakit iş değişir elbette. ''Yok artık, oh-haa, çüşşş!'' demenin yeri gelirse eğer bunu ağzı doldura doldura söylemek icap eder ve yapılması da gayet münasiptir. Herkes evvelâ dönüp kendi mabâdına bakacak, orası temiz ise, kusursuz ise etrafına lâf edecek, o kadar! Yok öyle kendisini aziz/azize ailân edip bunun üzerinden çorba yapmak yani. Sevgimizle, daima...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Yüzde yüz hemfikirim. Başkalarının hayatına saygı duymayı ve karışmamayı beceremeyen, adam gibi üzelmeyi bile beceremeyen basiretsizlere diyecek söz bulamıyor insan. Zaten belki de kendi zannını gördüğü için karşısında, bu kadar abes sözler sarf edebiliyorlar. Pes diyoruz da, pes edildiğinden değil yani bu da. Sevgiyle kucakladık sizi...