13 Kasım 2010 Cumartesi

İstanbul'a bakıyorduk...

''İstanbul'a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk. Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda beliren zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa... Elimizden alınan hayata bakıyorduk. Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına... Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize... Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize... Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk...''

Kitap arkası cümleleri bunlar. Hani kalın bir kitabı okumaya üşenen çakma entellerin göz atmayı seçtiği en kolay kaynaktır ya, kitap hakkında kâfî mâlûmata arka kapağı okumak sureti ile erişebileceğini zanneden çok insan vardır hâlâ... Bu kadarcık okuma zahmetine katlanmalarına dahî hürmet etmek icap eder belki de, onu da yapmayabilirlerdi zira:) Dan Brown'un ''Melekler ve Şeytanlar'' kitabı koltuğunda, Roma'yı karışlayanlara karşılık artık bizim de bir kitabımız var diyebiliriz ve bunun için kısmen sevinebiliriz. Zira; Ahmet Ümit'in ''İstanbul Hatırası'' hem polisiye, hem de tarihseverleri ortak çizgide buluşturabilecek bir eser olarak niteleniyor. Henüz yeni aldım, okumadım ama hakkında fikir sahibiyim, röportaj yaptım en azından... Elbette okuyacağım ve bende bıraktığı izleri paylaşacağım.

Kahve ve çikolata ise birbirine yakışır zannımca, iyi arkadaş sayabiliriz bu ikisini... Kahve bol köpüklü ve usûlüne uygun yapılmış tarafından, çikolata ise evde mevcut, hafiften bayatlamaya yüz tutmuş çikolataların benmari usûlü ile eritilip yeniden kalıba dökülmüş halidir. Şekil bozuklukları ve kısmî çatlaklar müessesemizin orijinal  ikramı olup, hesaba dahil değildir:) Bu üçleme ile çevreye vermemiz muhtemel zararlardan ötürü özür diler, gene kitaptan iki cümle ile yazımızı bitiririz efendim:

- İnsan ruhunun yarası dikiş tutmaz...
ve
- Handan'a yazdım o şiiri. Hayatımdaki tek kadına...

Geceniz kahve, çikolata ve İstanbul koksun dilerim. Şimdi;  ayaklarımın ucuna basarak, sessizce giderim... 

6 yorum:

Profösör dedi ki...

Misss gibi bir pazar kahvesini höpürdeterek yazılarınını okuyoruz. keyfe bakınızz...

Handan Demiralp dedi ki...

Kahvenin kokusu buralara kadar geldi, afiyet olsun:)Pazar'ınıza katılmaktan memnuniyet duydum,teşekkür ederim, selâm ile...

Selen dedi ki...

Hepsi güzel hoş ta o çikolatanın boyutlarına takıldım ben... :)

Handan Demiralp dedi ki...

Haklısınız, bu ''dev'' bir çikolata olmak zorunda kaldı zira evde vaktiyle Tchibo mağazasından almış olduğum bu kalp şekilli kek kalıplarından daha ufak ebatta, bu iş için kullanışlı olabilecek kalıp yoktu. Etrafı bilezikli olduğundan bu kalıba döküp, donduğunda çıkartmak daha kolaydı. Yeme konforu olmayan ama gene de sevimli bir çikolata olduğu kanâatindeyim:) En azından denedim yani. Sevgiyle...

Profösör dedi ki...

Doğarken ağelamışım, bari ölürken gülümseyeyim...

Handan Demiralp dedi ki...

Teşekkürler değerli Profösör; dileyelim ki bu bayramın asıl mânasından saparak bambaşka bir şekle bürünmediği bayramları da görmek nasip olur. Sevgi ve selâm ile...