14 Eylül 2010 Salı

Yuh lan, hayvan!..

Bu fotoğraf İzmir-Karşıyaka Bostanlı semtindeki bir park yakınında çekildi. Ufak bir park burası, hemen yanında bir basket sahası mevcut. Ortada çocukların oynaması için kum dolu bir alan ve üzerinde salıncak, kaydırak vs. şeyler var. Kumlu alanın kenarı da çepeçevre taş döşeli, bu kısma insanlar oturup dinlensin diye madenî banklar yerleştirilmiş. Çevresinde çeşitli ağaçlar da bulunan bu parkta nadiren çocuk oynadığını gördüm ama bilhassa geceleri bu parkta oynayan kimi kazık kadar çocuklara (!) çok sık rastlıyordum. Bu kazık çocuklar bira ve cola içmeyi, yanında da envai çeşit cips, kuruyemiş vb. yemeyi çok seviyor bir kere, burası kesin ve buna diyecek birşeyimiz de yok. Yalnız; bu arkadaşlar yenen-içilen türlü zımbırtıdan geri kalan atıkları bebelerin oynaması için yapılmış o kumlu alana deliler gibi saçarak çekip gitmeyi de çok seviyor! Hâttâ onlara göre, cam ambalaj içinde olan her türlü şey tüketildikten sonra o camların, şişelerin  parkı çevreleyen taşlara fırlatılıp tuzla-buz edilmesi bir tür ayrıcalık! Öyle olmalı ki; bunu mütemadiyen yapmaktalar. Ayrıca madenî bankları eğip bükerek yerinden sökmek, diplerindeki taşları kırıp un-ufak etmek, devamında iyice gaza gelip poşet, şişe, içecek kutusu, kağıt falan ayırdetmeden ürettikleri olanca pisliği ateşe verip bu bankları da ateşin ortasına taşıyarak simsiyah olmalarını sağlamak gibi başka hobileri de var! Zaten onlar gözlediğim kadarı ile, insanoğlunun bankta oturma pozisyonunun kıçla değil, ayaklarla olması gerektiğine inanıyor ve bu tarzı uyguluyorlar. Ellerinden iki şey eksik olmuyor, cep telefonu ve sigara. Dillerinden eksik olmayan şey ise, alâkalı-alâkasız her cümlenin başına ya da sonuna ekledikleri ''..na koyiim'' nitelemesi. Konuşmayı anlamlı ve dinlenilir kılmanın yegâne yolu bu olmalı onlara göre, yani arkadaşlar (kız ya da erkek, farketmiyor, bu da kişisel tespitimdir ne yazık ki) habire ''koyuyor''lar!..

Son icraatları da parkın kenarında, kendi halinde yaşayan bu palmiyeyi cayır cayır yakmaya teşebbüs etmek olmuş. Dibine vermişler ateşi bu seçme tohumlar, gövdenin o tarafı yanmış! Hemen yanda olan ve demir borular içinde sokak lâmbasına doğru yükselen kalın elektrik kablolarının açıkta olan kısımları da ateşten etkilenmiş, erimiş, yamulmuş, bravo! Lâkin; ne olduysa artık, ağacı tamamen yakamamışlar, bu mânalı faaliyetleri yarım kalmış, yazık:( Bunun acısını sokak kedisi kuyruğu keserek, uyuyan köpek tekmeleyerek, park halindeki otomobil kapılarına işeyerek, çöp konteynırı devirerek, otomobillerin kaportaları üzerinde tepinerek bir şekilde  muhakkak çıkartmış olmaları muhtemeldir ki; bunlar benim hâyâl gücümün neticesi değildir, tamamına tarafımdan şahit olunmuş ve sonrasında da çatır çatır, küfür-kıyamet nice  kavgalar çıkmış, bazılarında karakolluk da olunmuştur!..

Bu kazık çocuklar  bu toplumun genç bireyleridir, her türlü teknolojiyi yakından takip eder, futboldan başka spor tanımaz, iletişimlerinde kendi geliştirdikleri acaip bir lisan kullanarak ''anadil'' kavramını katleder, bilgisayar oyunları, chat ortamları ve sosyal paylaşım sitelerinin tozunu attırır, cola, hamburger, dondurma, çikolata ve cipsle beslenir, okumayı, yazmayı, bir şeyler üretmeyi zaaf sayar, çevresini korumayı, hayvanları, bitkileri sevmeyi (içinde kimi duygusal hassasiyetler olduğundan herhalde) ''..nelik''  addeder, ne kadar çok ve hızlı tüketirse varlığının altını o kadar fazla çizeceğine inanır, arkadaşlar arasında genel havaları ile daima ''en bi erkek''ken (hoş bu yavru maganda cemaatleri içinde mebzûl miktarda genç kız da bulunmaktadır ya, neyse artık) ''höööt!'' dendiğinde bir yandan yakası açılmadık küfürler savururken, öte yandan dörtnala tırsakça kaçar ve mütemadiyen ortak hayatın ''..ına koyar'' cinsten, özel üretim varlıklardır! Üretim kavram olarak iyi birşeydir elbette, ancak bunların üretici mercileri ortaya çıkardıkları ürünün kalitesini de gözetmek durumundadır kuşkusuz. Yoksa piyasa defolu olduğu için fiyatı daima düşük kalacak ürünlerden geçilmez bayanlar-baylar! O hep aşağılanan, küfürlere malzeme edilen hayvanlar da sürekli çiftleşiyor ve ürüyorlar, üstelik tipik ''yuh lan,hayvan'' (!) olmalarına rağmen, yavrularına evrenin temel varoluş bilgisinden beslenen bir edeple, doğru, düzgün hayat pratikleri aktarabiliyorlar, dikkatinizi çekerim yani!..

Yanık palmiye yeniden hayata tutunabilir mi, bilmem. Bugün biraz konuşmaya çalıştım onunla, kavrulmuş gövdesine dokunup teselli etmek istedim kendimce ama cevap vermedi, kırgın ve yaralıydı çünkü. Umarım içinde sakladığı o kutsal varolma enerjisine tutunarak toparlar kendisini, küsüp bırakarak, vazgeçerek oracıkta kuruyup kalmaz. Ona bunu yapanlara dair tavsiyem ise , bulunmaları halinde kendilerine son derece görkemli bir törenle ''Yüzyılın Umut Veren Gençlik Projesi'' ödülünün takdim edilmesi ve bu törende onları üretip yetiştiren ve ortak hayata salıveren ebeveynleriyle birlikte öğretmenlerinin de muhakkak eşsiz bir  gururla bulunması olacaktır, gerisi lâf-ü güzaftır efendiler!..

Bir de; şu yazının okunmasında, yalnızca okunmasında değil üstelik, zihinlere kazınmasında da büyük fayda vardır. Serî üretimle meşgûl mercilere ve bu ürünleri eğitmekle mükellef değerli meslek erbabına önemle duyurulur. Belki de asıl mesele, ''halkımızın acep yüzde kaçı aptaldır?'' veya ''neden evet, niçin hayırdır?''dan ziyade bir evveliyetle budur!..

8 yorum:

Bana Sıkça Yaz dedi ki...

O ağacın, o hayvanların, zarar verilen her eşyanın sorumluluğunu insanlık olarak "biz" taşıyoruz.

Ne acı ve ne ağır bir karma...

Handan Demiralp dedi ki...

Aynen öyle tabii sevgili kahvegibi, aynen öyle de, bu temel farkındalık acaba ne zaman yayılacak genele, ben asıl onu merak etmekteyim. Evrenin hangi köşesinde ve her ne olursa olsun, bu ''bütün''ü kaçınılmaz olarak etkileyecek ve kurunun yanında yaş da yanacaktır. Karmik dengeler durmadan bozulursa nasıl kavuşacağız sonsuz aydınlığa? Beni çıldırtan şey de bu ya, ben de yükleniyorum herkes gibi bu ''acı'' ve ''ağır'' karmayı! Hepimize yazık:(

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Farkındalık genele yayılmayacak :( Ben hiç iyimser ve umutlu değilim bu konuda. Edep, nezaket ve zerafet denen şeyler o küfürlere konu ettikleri hayvanlarda var en azından. Ama bunu bilmek için insan suretinden daha fazla bir şey de taşımak gerekiyor. Bu da onlarda yok. İçim daralıyor bu zorbalıklardan...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Farkındalık genele yayılmayacak :( Ben hiç iyimser ve umutlu değilim bu konuda. Edep, nezaket ve zerafet denen şeyler o küfürlere konu ettikleri hayvanlarda var en azından. Ama bunu bilmek için insan suretinden daha fazla bir şey de taşımak gerekiyor. Bu da onlarda yok. İçim daralıyor bu zorbalıklardan...

Handan Demiralp dedi ki...

Lâle'ciğim, ne diyeyim bilemiyorum. Üstelik bizler bütün bu zorbalıkların sessiz tanıkları da olmadık hiç, hep itiraz ettik, sesimizi yükselttik, gözümüzü, kulağımızı, ağzımızı çoğu kişi gibi kapatmadık, başımızı belâya sokmak pahasına da olsa bu yapılanlara göz yummadık. Bu sebeple içim rahat, bu şekilde kötülüğün bir parçası olmayı seçmedik en azından, elimiz her zaman taşın altındaydı ve eminim hep de öyle olacak. Umudumuzu korumalıyız diye düşünüyorum, evrenin eleme sistemi çok üstün çünkü, muhakkak elenecektir bunlar ana sistemden. Farkındalığı yükseltmek için göze sokmaya devam, pes etmek yok. Çok sevgimle, sevgimizle...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Pes etmek yok tabii ki. Sanırım bir fikir teatisine ihtiyaç var seninle :) Umutsuzluk değil de, belki daha çok iyilik olsun istemekten kaynaklanan bir yürek sıkışması diyelim. Vandallıktan sıkılmamız da cabası. Sevgilerimizle...

Handan Demiralp dedi ki...

Bugün bir kez daha hayatta yapılan hiçbir şeyin boşa gitmediğini anladım. Hani üzerinde düşündüğünüz; acaba olacak mı dediğiniz ; ektiğiniz, biçtiğiniz ,emek harcadığınız ,yardım isteyip ilerleme sağladığınız ; uzaktan takip edip gerekli gördüğünüz yerde müdahale ettiğiniz ; arada olmayacak diye düşünüp umutsuzluğa kapıldığınız her olay; yani dikkatinizi verip ,emeğinizi verip yeşertmeye çalıştığınız ve bunun için eylemde bulunduğunuz hiçbir adım boşa değil. Sonucunu hemen alamasanız da , uzun yıllar boşa kürek çekiyorum gibi hissetseniz de ; inanın ki hiçbir emek boşa gitmiyor! Atılan her adım, ekilen her tohum bir gün karşınıza geliyor ve size boşuna değilmiş, gerçekten her yaptığına değdi mesajını veriyor. Ve siz mutluluk gözyaşları içinde verdiğiniz emeği görmekten ve şükür etmekten ve büyük bir iç huzuru duymaktan başka bir şey yapamıyorsunuz.

Şu anda hayatınızda uzun zamandır çözüme ulaştırmak istediğiniz ,bunun için zaman , emek harcadığınız , uzun yıllardır tam da istediğiniz gelişmeyi göremediğiniz olaylar var mı? Var ise ve siz gerçekten bu olayların içinde varlığınızla,kalbinizle,gönlünüzle ,eylemlerinizle bulunup elinizden gelenin en iyisini yaptığınız inanıyorsanız ( zaman zaman kendinizi daha iyisini yapabilirdim veya öyle yapsaydın daha iyi olurdu gibi sözlerle suçladıysanız bile ; kendimize karşı ne kadar acımasız olabileceğimizi biliyorum); bir gün gelecek ve hiçbir şeyin boşa gitmediğini ; en başından beri neyi yapmak istiyorsanız bir gün onu karşınızda göreceğinizi bilin! Sadece zamanı şimdi değildir belki ve bunun da bir nedeni vardır. Ancak mutlaka emek harcadığınız her şey yeşerecektir. Umutsuzluğa kapılmayın, vazgeçmeyin,attığınız her adımın boşa gitmeyeceğini bilin! Sevginin her şeyin üstünde olacağını bilin!

Ve o gün geldiğinde kutlayın ! Oluşu, varlığınızı , yaratıcılığınızı , bilgeliğinizi , sabrınızı , sevginizi kutlayın!

Şükürler olsun…

Violet Alalof

''Hiçbir adım boşa değil'' başlıklı yazıyı senin için aldım buraya Lâle'ciğim:) Fikir teatisi ise her zaman hararetle desteklenir tarafımdan, bilirsin. Sevgilerle...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Fark ettim :) En kısa zamanda diyelim :) Sevgilerimizle...