29 Eylül 2010 Çarşamba

''Dur!'' noktası...


Herkesin hayatında, bir yerde muhakkak gerekecek birşeydir bu, lüzûmu halinde hem kendini durdurmak, hem de kendisine karşı şu ya da bu bahaneyle uygulanmakta olan kimi tatsız durumları sonlandırmak için... Ha bu noktaya aslında çok daha evvel gelinmiştir de, siz bunu görmemeyi, yoksaymayı seçmişsinizdir, bunun için kendinize türlü gerekçeler uydurmuşsunuzdur falan-filan, bu evrenin işleyiş sistemini hiç alâkadar etmez. O sistem içinde herşey olması gerektiği şekilde ve olması gereken zamanda olur, erkeni-geçi yoktur. Buradan hareketle; insan dediğin saçma-salak mantıklara sığınarak kendini ''kurban'' görmek, mütemadiyen kendine acımak ve mevcut şartları+başkalarını suçlamak yerine özdeğerlerine ve özvarlığına her koşulda sahip çıkmalı, bu kavramları yaralayan, örseleyen, inciten, aşağılayan, kendi kalıplarına göre değiştirmeye, sistemli bir şekilde ezip öğütmeye çalışan her kim ve ne varsa bunlara ''DUR!'' demelidir. Gerisini Echart Tolle getirsin:

''Acı bedenden yayılan duygu, kısa süre içinde düşünce sisteminizi etkisi altına alır ve zihniniz acı bedenin kontrolü altına geçtiğinde, düşünce sisteminiz de olumsuz hale gelir. Kendinizi tamamen o sesin söyledikleriyle tanımlar, bütün bozuk düşüncelerine inanırsınız. İşte o noktada, mutsuzluk bağımlılığı yerleşir... (Varolmanın Gücü'nden alıntı)''

Ve yeniden ben alayım sözü; böyle bir bağımlılığa asla lüzûm yoktur. İnsan hayatında hiçbir bağımlılığa lüzûm olmadığı gibi. Yani ''herşey çok güzel olacak'' falan değil kardeşim, bu çok gerzekçe bir ezber, ötelemeye hacet var mı, herşey zaten şu ''an'' itibarı ile çok güzel ve çok iyi...

Hiç yorum yok: