6 Ağustos 2010 Cuma

Azat...


''Her ne kadar bilinçaltımda, kendi doğallığımla ilgili şeylerden utanmam gerektiği programı otomatik işliyorsa da, bu utançların, çocukluğumdan itibaren bilinçaltıma yerleştirilen telkinler olduğunu kabul etmeyi seçiyorum. Daha çocukken kendi doğama özgü davranışlarıma yapılan eleştiriler, uyarılar, benim kendimden utanmama neden oldu. Birşeyi öğrenmeye çalışırken hata yapmam çok doğal olduğu halde, ben bir hata yaptığımda utanmam gerektiğine programlandım ve hata yapmaktan korkmaya başladım. Hata yapmamak için, kendi gelişimimi sabote ettim. Başkalarına göre utanç olarak algılanan şeyleri kendi utançlarım olarak algıladım. İçimdeki çocuk, duygularını göstermeyi bile bir utanç olarak algıladı. Şimdi utanç kavramını yeniden sorgulamayı seçiyorum… Bütün bunların bilinçatıma yerleşmiş sağlıksız bir utanç duygusu olduğunu kabul ediyorum. Sahip olduğum doğal özelliklerin fark edilmesinden utanmaya artık son veriyorum. Kendi sahip olduğum doğal özelliklerden utandırıla utandırıla, insanlığımdan uzaklaştım. Şimdi; içimdeki o utandırılmış çocuğun duygularını hissetmeye odaklanıyorum. Onun duyguları benim duygularımdır... Birikmiş duygularımı boşaltarak, içimdeki çocuğu özgürleştiriyorum..."

Eve geldiğimde, bilgisayarımın ekranından bana gülümseyen bu çok değerli mesajı göndererek dışarıdaki aşırı sıcaktan hasar görmüş içsel enerjimi yeniden şarj etmemi sağlayan sevgili dostum Navanalini'ye sonsuz şükranla... Eskimiş, yorulmuş, tükenmiş, kilitlenmiş, bizler için vazifesini artık tamamlamış ne varsa hepsini sevgiyle azat etme zamanının tam orta yerinde olduğumuzu hatırlattı bana. Elimizden alınanlar var evet, gidenler, ölenler, bitenler. Öyle olması gerektiği için öyle. Evren boşlukları sevmiyor, vazifesini tamamlamış olanlar hayatımızdan çekilirken yerine yenileri geliyor. Ölümlerin ardından doğumlar geliyor, kayıpların ardından kazançlar. Büyük ve köklü değişimler/dönüşümler dönemindeyiz. Şu halde; evvelâ kendimizle barışmalı ve özvarlığımızı olduğu gibi, kabûlle sevmeliyiz. Ve gerektiği durumda azat etmeyi öğrenmeliyiz, nefretle, öfkeyle, kavgayla, küskünlükle, utançla, pişmanlıkla, suçlamayla değil ama, sevgi ve şükranla. Şükürler olsun bizi biz yapan tüm hatalarımıza, çocuk yanlarımıza, eksik-gedik taraflarımıza, eğri-büğrülüklerimize, aykırılıklarımıza, tuhaflıklarımıza, varoluşumuzu kutladığımız bu güzel Cuma'ya ve onu bize bağışlayana. Ve öyledir. Daima...

4 yorum:

Hasan dedi ki...

Handan Ablacım merhaba, yine öyle bir konudan bahsetmişsiniz ki, çok teşekkür ediyorum, yazıyı büyük bir keyifle okudum, size daha önce de bahsetmiştim,işim sebebiyle yaklaşık 2,5 aydır yeni bir şehirde, yeni bir ortamda,yeni bir işde sizin yazınızda bahsettiğiniz o köklü değişimleri, dönüşümü yaşıyorum, çok zor ve çok sıkıntılı geçen ilk 2 haftadan sonra zamanla bir şeyler çok şükür yoluna girdi ama hala değişimi ve gelişimi yaşamaktayım, bunu özellikle burada size belirtmek istedim, çünkü her yazınızda olduğu gibi bu yazınızda da bir ben var, bu yazıda da kendimi buldum, sizler sayesinde hayatla ilgili tamda değişim ve gelişim dönemimde böyle yapıcı, olumlu yazılar okumak çok sevindirici, çünkü biliyorsunuz gençlik döneminde alacağımız kararlar yanlış da olabilir, çok kötü sonuçlar da doğurabilir, sonuçta hata yapmaya müsait bir yapıya sahibiz, ama sizlerin bu duyarlı davranışları, yazıları sayesinde doğru adımı her zaman atacağıma inanıyorum, bir yerde bu yazılarınızla kendi adıma konuşuyorum bana ışık oluyorsunuz, ortalama 2-3 günde bir yazıyorsunuz, ve bu blog sayfanızı ilgiyle, heyecanla takip ediyorum, Ablacım ben tekrar yazı için çok teşekkür ediyorum, selam ve sevgilerimle...

Handan Demiralp dedi ki...

Hayatlara ışık tutuyor olmak çok anlamlı ve değerli benim için, teşekkür ederim Hasan Bey. Umarım zorluklar en kısa sürede kolayla yer değiştirir ve herşey dilediğinizce olur. Selâmlar...

Lale Kuyucu Azak dedi ki...

Azat buzat; ve fakat çok zor zanaat be Handan...

Handan Demiralp dedi ki...

Ruhsal boyutta kimi seçimler yaparak kendini bedensel boyutta buluveren, ama yaptığı seçimleri ve çizmiş olduğu kader plânını unutarak ''insan'' olma süreci içinde yol almaya başlayan bir varlık için ne kolay olabilir ki Lâle'ciğim? İnsan sûretinde doğmakla ''insan olmak'' arasında elbette uzun ve zorlu bir yol var. Kendini oraya-buraya çarpa çarpa terbiye ediyorsun, öfke duyduğun, nefret ettiğin, isyanla reddettiğin ne varsa ''öğretmen'' olarak seçtiklerindir. Aslında belki de kırkından sonra başlıyorsun öğrenmeye, dizlerinin epeyce kanaması, burnunun sürtülmesi, yaptığın her hatayla zihninde kapalı bulunan bir bölümün daha açılması icap ediyor. Aksi halde bir türlü göremiyorsun çünkü, burnuna burnuna sokulan hakikatleri göremiyorsun. Bu sebeple zor fakat lâzım bu ''azat'' denen zanaat, ekmek yapmak gibi düşün. Hamurun mayayla beraberliği değildir burada temel olan, hamurun mayalanması için mutlaka geçmesi gereken süredir. Onu kısaltamazsın, daraltamazsın, sabırla beklemen lâzım iyi bir ekmek yapabilmek için, yoksa hamurun tutmaz. Gereksiz malzemeleri ayıklamazsan ve ''hemen olsun, şimdi olsun'' dersen olmaz. Pişmek için ateşle karşılaşmak şart, başka türlü ''ham'' kalıyorsun. Seni seviyorum ve eğer istersen, ne kadar zor olursa olsun başaracağını evrensel bir sezgiyle biliyorum. Çok selâm+çok sevgi bizlerden sizlere, daima...