8 Ocak 2014 Çarşamba

Kendini boşlukla tamamlar...


Assos Kervansaray Otel'de, çok yağmurlu ve soğuk bir kış akşamında çekildiğini hatırlıyorum, fotoğrafların arkasına çekildiği tarihi ve yeri dikkatle not almaktan artık vazgeçtiğim bir dönem olsa gerek. 93 sonrası yıllardan biri de, hangisi bilemiyorum şimdi. TV spikerliğimin en popüler zamanlarındayım, görenin hemen tanıyarak gelip fotoğraf çektirmek istediği, imza istediği, parmakla işaret edildiğimiz zamanlarda yani. Üzerimdeki gri kazak halen gardrobumda, giyiyorum. Beni en hüzünlendiren nokta ise, artık bu kediciğin hayatta olmasının imkânsızlığı:( Hatırasına sevgi gönderiyorum…



Rahmetli anneannem sağdı, babam vefat etmişti. Bu hesapla gene 93 sonrası. 93 senesi ne çok eksiltmişti beni, babam, oğlum, kapısını çekip çıktığım ve bir daha dönmediğim evim, evliliğim… Ufala ufala 48 kiloya kadar düştüğüm, çocuk kadar kaldığım, bayan reyonlarından üzerime giyecek doğru-düzgün bir kıyafet bulamadığım zamanlardı, zor zamanlardı, geçti gitti. Ne çok şey öğretti, iyi ki o kadar zorlamış beni diyorum şimdi, iyi ki…



En eskilerden, sene 1988 falan olsa gerek. Yer doğu Anadolu'da bir kasaba, sonradan gelin gideceğim Erzurum'a bağlı İspir. Kış sonu ama ortalık hâlâ kar-buz. Rahmetli prodüktör arkadaşım Ertuğrul Müezzinoğlu ile İzmir Radyosu'ndan  TRT Erzurum Bölge Müdürlüğü'ne geçici görevle gelmişiz. Dediğim gibi; daha evli falan değilim, çiçeği burnunda, gencecik bir spikerim. Misafir olduğumuz ev sevgili Ertuğrul'un akrabalarından birinindi, üzerimdeki el dokuması kumaştan yapılan yöresel  kadın giysisi ''ihram'' ise evin büyük hanımına aitti ve sandıktan benim için çıkarılmıştı. Alnımdaki saç çizgisinin görünüyor olması, benim böyle sadece kumaştan yapılma, dikişsiz bir giysiyi taşıma konusundaki acemiliğimdendir, yoksa usûlü öyle değildir, tek tel saç görünmez, ağız da genellikle alttaki tülbentle kapatılır. Bu yöresel giysi, doğu Anadolu köylerinde, ufak kasabalarda halen kullanılır, inanamayacağınız kadar da sıcak tutar insanı...



Arkasında ''20 Eylül 1991 Cuma'' tarihi var. TRT İzmir Radyosu'nda çekilmiş. Çalışmaktan en haz aldığım prodüktör arkadaşlarımdan biri, söz ustası, şair ve yazar sevgili İsmail Sert ile, o artık emekli. Ben gene morlara bürünmüşüm ama kafa platin:) Hem TV, hem radyo bir arada gidiyor, haftada bir saç rengi değiştiriyorum, henüz o enerji var yani ve daha boşanmamışım, evliyim...



''BAL-GÖÇ-Balkan Göçmenleri Derneği''nin özel gecesiydi, şehir de galiba Bursa'ydı. TRT İstanbul Radyosu'nun sevilen partner spikerleri olarak en popüler zamanlarımız, şimdi artık ikimiz de buradaki gibi ''fit'' hiç değiliz ama aradan geçen uzun yıllara rağmen halen yan yana, kol kola, omuz omuzayız. Sevgili Fatih Öznur ile doksanlı yılların sonu…



Bu defa Kapadokya, Peri Bacaları önünde rüzgârla uğuldamaktayız. Artık 2000'li yıllara adım atmışız. Fatih evli ama henüz bebelerinden eser yok. Fotoğrafı çeken de eşi Nurefşan zaten. Çok keyifli bir Kapadokya seyâhatinin son gününde, Kayseri'den kalkıp bizi İstanbul'a götürecek uçağımızın saatine kadar ha babam geziyoruz:)



Zannediyorum TRT FM dinleyicileri ''Handan ile Kerem''in sunduğu o deli-dolu, çılgın sabah programlarını halen hatırlamaktadır:) Meslek hayatımda en uzun süre yayın partnerliğimi yapan sevgili arkadaşım Kerem Demircioğlu ile ihtimâl 2002'de, İstanbul Radyosu TRT FM stüdyosunda çekilmiş bir canlı yayın hatırası. Hayatımız bu stüdyoda geçiyordu bir zamanlar, her sabah Türkiye'yi biz uyandırıyorduk ama hiç sıkılmıyor, tersine çok eğleniyorduk, görüldüğü gibi:)



Asker olsaydım muhakkak denizci olurdum. Belki de bu nedenle, askeri okullarda yaptığımız eğlence programlarında en fazla Deniz Harp Okulu konserlerini sundum. Burada sahne partnerim gene sevgili Kerem Demircioğlu idi, mekân ise Beylerbeyi Deniz Astsubay Hazırlama Okulu. Boğazın en güzel yerinde muhteşem bir yapı, 1890 yılında kurulmuş bir denizcilik okulu, konser sonrası bizim için verilen şık kokteylin yapıldığı salonun boğaz manzarasını hâlâ unutamam. Bu programdan bir yıl kadar sonra bu çok eski askeri okul kapatıldı. Denizciler zarif insanlardır, severim:) Tarih gene 2002

Ah kavaklar, ah kavaklar,
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Beni hoyrat bir makasla,
Ah, eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Ah, omuzumda bir kesik el ki hâlâ,
Hâlâ durmadan kanar…

Size Sezen Aksu'yu hatırlatır belki bu şiir, bana ise şairi Metin Altıok'u, Sivas'da ateşlerin alıp sonsuzluğa götürdüğü o hüzünlü adamı. Kızkardeşi Meral Altıok (o zamanki Nayman) ile o vakitler tek kanallı olan TRT ekranında ''Hanımlar İçin'' programını epey zaman birlikte sunmuştuk. Henüz ateş acısının yüreklere düşmediği günlerdi, güzel günlerdi. Bu gece düzenlemek için oturduğum fotoğraf kolisinin başından kalkarken gene onu mırıldandığımı farkettim. Eski fotoğrafların bana hep ''Ah, kavaklar…'' şiirini hatırlatmasının önüne geçemedim bunca yıldır. Hoş; artık karta basılı fotoğraflar da çekip gitti hayatlarımızdan, duruma göre yırtılacak, yakılacak, makasla kesilecek, kitap arasında yâhût süslü albümlerde saklanacak pek bir şeyimiz de kalmadı ya, neyse. Bu da bir nevi eski moda Instagram işte. Ah kavaklar, ah kavaklar, yarım kalan o fotoğraflar elbet kendini boşlukla tamamlar...


4 yorum:

Baturhan dedi ki...

Fotoğraflar kişisel tarihimiz sonuçta. Öyle yakılıp yırtmak, makasla kesip atmak olmaz. Eskisi gibi albümlere yerleştirip muhafaza edemesekde bizlerle birlikte yaşarlar onlar. Bizlerden sonra bir eskicinin tezgahında fotoğraflarımız, diplomalarımız evlilik cüzdanlarımız hiç tanıyıp bilmediğimiz başka başka insanların ellerinde dolaşsada yine de var olurlar..
Benim eski albümlerinden bir alıntı sana..
Ben gidince bir renk uçar albümlerinizden,
kendince bir ses erir havada..
Bir eksiklik kalan fotoğraflarda.
Ama gene de olurum aranızda
Sizinle sayarak kendimi
Bende varım hala boşlukta..


Sevgili arkadaşım, özellikle ikinci fotğrafındaki saçına bayıldım, o denli zorlu zamanlara rağmen vitrin süper..

Handan Demiralp dedi ki...

Canımın köşesi can arkadaşım,benim yurtdışı seyâhatlerimde senin için eskici dükkânlarından, antikacılardan, sahaflardan ya da bitpazarlarından topladıklarımın her biri de aslında başlı başına birer hayat hikâyesi değil mi? Doğrusu ben isterim fotoğraflarımın ben öldükten 50-60 yıl sonra hiç tanımadığım başka insanların hikâyelerine karışmasını. Amelia meselâ, çok eskiydi. Onunla birlikte aldığım birkaö tane daha var, en yenisi 1931 tarihli… Gibi. Güzel şeyler bunlar tabii. Çok teşekkür ediyorum, varOLasın hep hayatımda...

serpil dedi ki...

Ben 5. fotoğrafa bayıldım, o elbise de duruyor mu, ne güzel bir resim.

Handan Demiralp dedi ki...

O elbiseyi uzun müddet çok severek giydim ama beden ölçülerim değişince mecburen benden daha ince bir arkadaşıma gitti,halen giyiyor olmalı:) Bizde böyle el değiştirir bazen abiyeler, tuvaletler, gece kıyafetleri falan, hâttâ bazen gündelik giysiler bile. Çok teşekkür ederim alâkanıza, selâm ve sevgiyle...