17 Temmuz 2013 Çarşamba

''Eski''si makbûldür...


Şehirlerin de ''yeni'' kısımlarından hazzetmem zaten, uyduruk, sonradan yapılma ve çakma hissi vardır onlarda, böyle zaman zaman görgüsüzlüğe varan bir yenilik, modernlik dayatması, eskiyi küçümseme, ona tepeden bakma halleri falan. Hem lâfı mı olurmuş a canım ''yeni''nin ''eski''si henüz yerli yerinde dururken? Bugün Foça'daydım, ''eski'' ve de ''hakiki'' olanında yani:) Her zamanki gibi; çok güzeldi ve bıraktığım yerdeydi. Ege'nin o derin ve çokkk serin tuzlu mavisi kırık kemiklerime de gayet iyi geldi vallahi...

Buranın eski halini de hatırlayanlardanım, harika bir butik otel olmuş. Her tarafı ayrı zevk, her detayı ince bir estetik taşıyor. Benim gibi ruhunda ''eskicilik'' olanlar için biçilmiş kaftan. Sahipleri de çok şeker insanlar, yolunuz o tarafa düşerse uğrayın, kalmasanız da arka avlunun serinliğinde bir kahve falan için, mekânın kıvırcık tüylü Golden köpeciğini sevin, ruhunuza iyi geleceğinden eminim...

Çok şık bir butik otel olduğundan fiyatları ortalamanın üzerinde, zaten birkaç odası var. Oda-kahvaltı sistemiyle hizmet veren bu otelde, eskiyle yeninin dostça el sıkışmasından doğan muazzam uyum enerjisi içinde kafa dinlemek mümkün. Kapısı denize açılan 1891'den kalma bir binadır. Meraklısına tavsiye ederim...

Ve Çarşı Lokantası... Bilhassa vejetaryen ziyaretçilerin yüzünü güldürecek, temiz, düzenli, lezzetli ev yemeklerinin taze olarak sunulduğu bir mekân. Fiyatları ortalama, kalite süper. Döner, kebap çeşitleri, lahmacun, pide, pizza, çiğ köfte gibi her tarafı işgâl etmiş yemek çeşitleri satan dükkânlar arasında inci gibi parlıyor zaten, hemen seçiliyor ve çağırıyor sizi. Bu çağrıya kulak verip bu mütevazı lokantaya girerseniz pişman olarak çıkmayacağınızı garanti ederim, orası net...

Liman Caddesi boyunca sıralanan yapıların çoğunun kapısında 1800'lü tarihler görürsünüz Foça'da, şaşırmayın. Genellikle aslına uygun şekilde restore edilmiş eski evler adım başı sıklıktadır, bilhassa kapılarına aşık olduğum bu güzelim yapıların önünde yörenin karakteristik süs bitkileri daima bulunur, begonviller, yasemenler, hanımeliler, sakız sardunyaları, ıtırlar. Ve yüreğini açıp dinleyenlere eski günlerin hatıralarını anlatır bu eski kapılar, eski yapılar. Dilerim daha çoook yaşasınlar...
 
Foça'daki eski Osmanlı Mezarlığı'nı Prof. Dr. Sn. Ömer Özyiğit vasıtasıyla daha yakından tanıma fırsatı bulmuş ve İzmir'e ilk geldiğim sene özellikle gidip ziyaret etmiştim. Ömer Hoca ve ekibi tarafından hassasiyetle çalışılıyor ve envanter çıkarılıyordu o sıra, ödeneğe ihtiyaç vardı, çok zahmetli ve zaman alan bir işti. Epey uğraşmış ama sürekli bir sponsor bulamamıştık:( Bugün yeniden ziyaret ettim mezarlığı, eski haline göre çok daha düzenli, derli-toplu ama sağda-solda hâlâ üzerinde envanter numarası olan mezar taşları vardı. Hepsi yerine yerleşememiş olmalı, gene de eski perişanlığı, dağınık hali yoktu, buna sevindim:) ''Ne söylerler, ne bir haber verirler...'' diye mırıldanarak Foça'nın eski zamanlarına tanıklık etmiş ve çoktan göçmüşlerin ruhlarını selâmladım, her birinin ayrı hikâyesi olan mezar taşları arasında hüzünlü bir gezgin olarak yeniden dolandım...

Ve son olarak; Salı günleri Foça'nın ''eski'' kısmında pazar kuruluyor. Her nevî taze sebze-meyve yanında giyim eşyası da satılan bu pazara tatilciler/turistler kadar çevre köylerden de epey ilgi var. Bilhassa domates ve taze fasulyeler pek lezzetlidir, birkaç kilo alınız, bağbozumu zamanı da üzümlerini tatmadan geçmeyiniz derim. Bağarası tarafından geçecekseniz, bu ufak beldenin ''Çiçek Fırını''na muhakkak uğrayın ve çeşit çeşit halis odun ateşli fırın ekmeklerinden beğendiklerinizi seçin, evinize, eşinize-dostunuza götürün. Yol kenarındaki çeşmeden de su içmeyi, hâttâ yanınızda varsa bir bidon doldurmayı da ihmâl etmeyin, çeşmenin suyu şeker gibi maşallah:) Foça-İzmir arasındaki yol güzergâhında ''Reyna Müzikhol'', ''Gazino Pullu'', ''Taş Bar'' gibi eğlence çağrışımlı yerleri sık göreceksiniz, ''Allah'ın kel tarlasının orta yerinde ne alâkadır bu yâhû?'' diye düşünmeyin hiç, zira bu ahırdan bozma görünümlü berbat yerler çiftçi/köylü erkekleri keklemek amacıyla oralara yerleştirilmiştir. 3.sınıf pavyonların ıskartaya çıkmış personeli yardımıyla buralarda ''meraklısı'' olanlara gayet kazık fiyatlardan alkol satılmakta, kalitesi malûm bir kısım ''sanatçılar'' (!) da müzik icra etmekte, sözde eğlencenin dibine vurdurmaktadır... derler, biz gitmedik, diyenlerin yalancısıyız yani:) Bu arada; mezarlığın arka tarafındaki bir hurdacıda kapının önüne atılmış eski bir döküm kuzine gördüm ki, vay anam vay! Taşıma imkânın olacak, muhtemelen hurda demir fiyatına alacaksın, atacaksın sağlam bir bir zımpara, boya-moya istemez, kuracaksın mutfağın orta yerine, atacaksın içine zeytin odunlarını, var ya... Neyse:) Ben aklımın bir tarafını orada bırakacak bir şey muhakkak bulurum zaten gittiğim her yerde, yıkılmış odaları içinde incir ağaçları bitmiş eski evler mi dersiniz, ziyaret edeni kalmamış mezarlıklar mı, hurda kuzineler mi, yaşlı balıkçı kedileri mi? İşte vaziyet böyleyken böyle...

Ek ve de dip: Ben Ankara'dan almıştım son gidişimde, mikrofiber kumaştan yapılma, çok ince, kadife gibi yumuşacık ama akıl almaz bir su emici yapısı var, çok çabuk kuruyor ve özel katlama sistemi&lastiği sayesinde ufacık olup pıt diye sırt çantanıza atılıveriyor. Çok pratik, çok kullanışlı ve benimki elbette mor:) Kocaman plaj havlularını yanınızda taşımaktan, ıslanınca ağırlaşmaları, bir türlü kurumayışları, kılları-tüyleri vs.den usanmışsanız icabında pareo olarak da kullanılabilen şu alternatife bir göz atıverin derim. Eski Foça'nın Reha Midilli Caddesi tarafındaki iskelelerden birinde mor mikrofiber havlusuyla güneşlenen birini görecek olursanız eğer, bilin ki o benim:) Haa, unutmadan,  bir de şuranın verandasında kucağında miskin bir Foça kedisiyle oturup kitap okuyan kızıl saçlı? Evet, evet, doğrudur, tam isabet, aynen:) 

Hiç yorum yok: